Dünya nüfusu ve gelir dağılımı

Dr. S. Armağan VURDU
Dr. S. Armağan VURDU DEVR-İ ÂLEM

İngiliz nüfus bilimci ve ekonomi politik profesörü Thomas Robert Malthus “Nüfus Prensibine Dair Makale” (Essay on the Principle of Population) (1798) başlıklı çalışmasında, nüfus artışı konusunda oldukça menfi bir yaklaşım sergiler. Malthus özetle, “nüfus artış hızının, insanın beslenmesi için gerekli gıda artış/üretim kapasitesinden çok daha yüksek olduğunu, bunun da mevcut hâliyle yönetilemeyeceğini ve kaçınılmaz biçimde geometrik nüfus artışının kriz çıkaracağını” söylüyordu. Dünyada nüfus artışının insanın yerleşik hayata geçtiği dönemle başladığını söyleyebiliriz. İnsanlık tarihinin ilerleyen safhalarında, tıp alanındaki ilerlemelerle yaygın hastalıkların önlenmesi, refah seviyesinin yükselmesi, teknolojik imkânların artması gibi gelişmeler sayesinde ortalama ömür uzadı ve nüfus artışı da hızlandı. 10-12 bin yıl önce 80 milyon civarında olan dünya nüfusu 1650’lerde 500 milyona, son 400 yılda ise, 500 milyondan 15 Kasım 2022 itibariyle 8 milyara yükseldi. Nüfusun bu denli hızlı artması, ülkelerin üretimlerini daha da artırırken, doğal olarak daha fazla tüketime de neden oldu. Aşırı nüfus sorunu bir anlamda yoksulluk sorunu olarak ortaya çıktı. Esasen, insanlık tarihinin önemli bir bölümünde teknolojik ilerleme ve nüfus artışı göreceli olarak düşüktü. Son iki yüzyılda ise, hem teknolojik ilerlemenin hızı sanayileşme süreciyle birlikte önemli ölçüde arttı hem de nüfus önceki dönemlerin üzerinde bir artış hızı sergiledi.

Nitekim, 15 Kasım’da 8 milyarı gören dünya nüfus rakamının 2059 yılında 10 milyara çıkması bekleniyor. Birleşmiş Milletler (BM) kaynaklarına göre artışın temel sebepleri; ortalama ömür süresinin artması, sağlık alanındaki gelişmeler, beslenme ve kişisel hijyen imkanlarının artması ve ilaç sektöründeki gelişmeler olarak sıralanıyor. 2022 itibariyle Çin ve Hindistan 1.41milyar, ABD 333 milyon nüfusla ilk üç sırada yer alıyor. Dünya nüfusunun yüzde altmışı Asya kıtasında yaşıyor. Halihazırda dünya nüfusu yıllık olarak 82,4 milyon artış gösteriyor. 2021 yılında nüfusu en çok artan ülkeler; Suriye, Nijerya ve Ekvator Ginesi. Buna mukabil en fazla nüfus azalışı yaşanan ülkeler ise Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri. Dünya genelinde her dört dakikada bir bebek doğuyor. Her 1000 bebekten 106’sı Amerikalar’da, 52’si Avrupa’da, 5’i Okyanusya’da, 326’sı Afrika’da ve 511’i Asya’da dünyaya geliyor. BM nüfus araştırmaları bölümü dünya nüfusunun 2086 yılında zirve yapıp 10.4 milyara ulaşacağını öngörüyor. Washington Üniversitesi’nden araştırmacılar ise bu görüşün aksine dünya nüfusu nun 2064’te 9.7 milyarla zirve yapıp, 2100 yılında 6.3 ila 8.8 milyar arasında olacağını iddia ediyor. Nüfusla ilgili diğer önemli iki husus ise yaşlanan nüfus ve göçmen sorunları. Dünya nüfusunun yüzde 25’i 15 yaşın altındayken yüzde 10’u 65 yaşın üzerinde. Azalan doğum oranları ve yaşam süresinin uzaması, bu yüzdeyi yaşlı nüfus lehine artırıyor. BM’ye göre uluslararası göçmen sayısı 2020 itibariyle 281 milyona ulaştı.

Demografik alanda bu tarz gelişmeler yaşanırken, gelir dağılımındaki dengesizlik de göz ardı edilmemesi gereken bir başka husus. Birkaç örnek verecek olursak, Oxfam verilerine göre dünyadaki dolar milyarderlerinin serveti, global hasılanın yüzde 14’üne tekabül ediyor. Bu rakam 2000 yılına oranla üç misli artmış görünüyor. 2,668 milyarderin serveti 13 trilyon dolar. Dünyanın en zengin 10 kişisi, dünya nüfusunun yüzde 40’ına tekabül eden 3.1 milyar insanın toplam servetinden daha fazla varlığa sahip.

Yukarıdaki rakamlar dünyada gelir dağılımındaki adaletsizliği çok çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. Bu hızla bir nüfus artışının ve bu gelir dengesizliğinin sürdürülebilir olmadığı aşikâr. BM sürdürülebilir kalkınma amaçları çerçevesinde tüm dünyanın hem demografik gelişmelere hem de gelir dağılımındaki dengesizliklere yönelik çözümler üretmesi elzem görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Döngüsellik 21 Ekim 2024