Dünya nereye, Türkiye nereye?
İlk kez OPEC petrol şokunun dünyayı sarstığı 1970’li yıllarda toplanan ve o dönemde dünya ekonomisinin %80’ini temsil eden yedi ülkenin, ABD, İngiltere (Birleşik Krallık), Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Kanada’nın devlet ya da hükümet başkanlarını bir araya getiren G-7 Zirvesi, Joe Biden’in ABD Başkanı olması sonrasında yeniden önem kazandı ve 11-12 Haziran’da İngiltere’de yapılacak.
Ne var ki son 40 yılda Batı’nın tetiklediği küreselleşme süreci, söz konusu 7 ülkenin dünya ekonomisindeki ağırlığını %40’a indirmiş bulunuyor. Zirveyi düzenleyenler de, her halde temsil gücünü artırmak için Hindistan, Güney Kore, Güney Afrika ve Avustralya liderlerini konuk olarak bu toplantıya davet etmek ihtiyacını duymuşlar. Küreselleşme süreci sayesinde ABD’ye rakip haline gelmeyi başaran ve kendi sistemini “çöküş sürecinde” olduğunu iddia ettiği Batı’dan üstün gören Çin ise bu toplantıyı uzaktan izleyecek.
Pandeminin gör dediği
Bu yılki G-7 Zirvesi, COVID-19 pandemisinden çıkış sürecine yön verecek ve yeni krizlerin doğmasını önleyecek adımlara öncülük etmeyi amaçlıyor. Son 40 yıla damga vuran neoliberal anlayışın birçok bakımdan sürdürülebilir olmadığı pandemi sayesinde daha iyi anlaşıldı. Pandemi süreci, gerekli adımların derhal atılmaması halinde, iklim değişikliğinin yol açabileceği felaketin boyutlarını hatırlatmanın yanısıra, küresel kapitalizmin eşitsizliği nasıl tırmandırdığını da gözler önüne serdi. ABD dahil birçok ülkede bu gidişin demokrasiyi nasıl tehdit ettiği de görüldü.
Piyasanın tanrısallaştırıldığı ortamda erozyona uğrayan ve pandemi karşısında acze düşen devletin kalitesinin önemi de Trump sayesinde daha iyi anlaşıldı. Dijital devrimin yarattığı olanakları iyi kullanan yetenekli girişimcilerin, kısa sürede ekonomi tarihinin en güçlü tekellerini oluşturmasının sakıncaları da daha net biçimde ortaya çıktı.
Küresel vergi devrimi gündemde
Şimdi bu ortamda toplanacak olan G-7 Zirvesi, ABD’nin öncülüğünde bu kısır döngüyü kırarak dünyanın geleceğine yeniden yol göstermek istiyor sanki. G-7 gündeminin birinci sırasında, son 20 yılda hızla büyüyen ve devasa karlar elde eden yeni teknoloji şirketlerinin ve diğer büyük şirketlerin daha fazla vergi vermesini sağlayacak düzenlemeler var. G-7 maliye bakanlarının geçen hafta yaptığı toplantıda benimsenen ilkelerin Zirve’de karara bağlanması bekleniyor.
Astronomik karlar eden dev şirketlerin asgari %15 oranında bir küresel vergi ödemesini öngören bu düzenlemenin, gecikmiş bir devrimin ilk adımı olabileceği belirtiliyor. Ancak vergi cennetlerinin sonunu getirebilecek olan bu kararların uygulanabilmesi için daha sonra G-20 ülkeleri tarafından da benimsenmesi ve OECD’nin de olumlu görüş belirtmesi gerekiyor.
Neoliberalizme yeni darbe
Bu kararların benimsenmesi halinde elde edilecek ek vergi gelirleriyle başta sağlık ve eğitim olmak üzere pek çok alanda devletin yatırımlarını artırması ve tırmanan eşitsizliği azaltacak adımların atılması da mümkün olabilecek. Küresel vergi devrimiyle dev şirketlerin vergi kaçırması önlenecek ve başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde sanayi sektörünü yeniden yapılandırma çabasına devletin yapacağı katkı da artabilecek.
Vergi cephesinde böyle bir adımın atılabilmesi, 40 yıldır küresel kapitalizmin gelişimine damga vuran neoliberal ideolojinin reddedilmesi yolunda yeni bir aşama olabilecek önemde ama tam da bu nedenle, bu adımı atmanın hiç de kolay olmayacağını, büyük şirketlerin bunu engellemek için her yola başvurabileceğini de unutmamak gerekiyor.
Türkiye nereye gidiyor?
Dünyada bu önemli gelişmeler yaşanırken Türkiye ise sanki farklı bir evrende yaşıyor, dünyada olan biten kimsenin umurunda değil, hemen herkes tanımlanması güç bir kişinin YouTube üzerinden yayınladığı videolarla, yaptığı açıklamalarla yatıp kalkıyor.
Koskoca ülkenin getirilmiş olduğu noktanın anlaşılması açısından çok ilginç bir deney yaşanıyor. Ülkeyi yöneten anlayışa karşı tek bir kelime sarfetmenin bile suç unsuru sayılabildiği bir ortamda somut kişilerle ilgili inanılmaz suçlamalar YouTube dışındaki TV ekranlarında bile havalarda uçuyor.
Bu durum giderek dünyanın da ilgisini çekmeye başladı. Türkiye denince ilk akla gelen şey, özgün faiz teorileriyle ün yapan bir cumhurbaşkanı, yerlerde sürünen Lirası, Marmara denizini bitiren deniz salyası değil, Sedat Peker’in videoları olmaya başladı. Bundan sonra olabilecekleri kestirmek çok zor.
Bütün bunlar yaşanırken umarım pandeminin henüz bitmediği ve Sedat Peker’i bile dinlemediği unutulmaz.