Dünya Erdoğan’a inanır mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan kuşkusuz kurt bir politikacı. Çeşitli konularda risk almaktan çekinmiyor ama her hangi bir noktada işlerin sarpa sardığını görünce, bazen kendinden beklenmeyeni yaparak geri adım atıyor ve durumu kurtarmaya çalışıyor. Şimdi galiba yeni bir örneğini sergiliyor bu siyasetçi refleksinin.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, aslında kendi yaptığı hatalı tercihler sonucunda uçurumun kenarına sürüklenen Türkiye ekonomisinin başaşağı yuvarlanmasını önlemek için ekonomi yönetimini yenilemesi en azından zaman kazandırmış oldu kendisine. Fatura Erdoğan’ın ekonominin başına getirdiği Berat Albayrak’a kesildi ve damadını feda eden Erdoğan, en azından kimilerinin gözünde felaketi önleyen kurtarıcı rolünü üstlenerek kendini kurtardı.
Erdoğan’a göre şimdi ekonomide daha önce defalarca vadedilen ama bir türlü gerçekleştirilemeyen reformlar yapılacak, uluslararası piyasaları tatmin etmek için TCMB’nin bağımsızlığı korunacak, hukuk alanındaki reformlar da bunu tamamlayacak. Türkiye’den kaçan yabancı sermayeyi ülkeye çekecek bir ortam oluşacak ve böylece Türk lirasının paraşütsüz düşüşü önlenecek.
Dönüp baktım, 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde de benzer vaatler yapılmış, iktidarın bütün gücüyle ekonomiye odaklanarak yapısal reformları gerçekleştireceği, sanayimizin ve ihracatımızın bilgi yoğun sektörlere odaklanacağı, ayrıca demokrasimizin ve hukuk düzenimizin ileri ülkelerin standartlarına uyumlu hale getirileceği söylenmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim gecesi yaptığı açıklamada “ekonomide daha dayanıklı bir yapı inşa edilecek” vaadinde bulunmuş.
Dünya Erdoğan’a nasıl inansın?
Bunlar aslında yıllardır AKP iktidarının gündeminde olan ama bir türlü gerçekleşmeyen reformlar. Örneğin Türkiye’de hukuk düzeninin nasıl yozlaştırıldığı, basın- yayın özgürlüğünün nasıl tırpanlandığı ve Türkiye’nin bu alanda çok kötü bir karneye sahip olduğu bir sır değil. Medyamızın çok büyük bölümü Berat Albayrak’ın Instagram sayesinde duyurabildiği istifa mektubunu haber yapmayı bile göze alamadı. Ülkeyi bu noktaya getiren ve medyayı iktidarın payandası olarak kullanan bir rejimin şimdi bir anda fikir değiştirip Batı’nın hukuk ve özgürlük normlarına uymasını beklemek Türkiye’ye dışardan bakanlar için pek kolay olmayacak her halde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TCMB’nin bağımsızlığına ve başta faiz politikası olmak üzere ekonominin yönünü belirleyen kararlara müdahale etmekten vazgeçeceğine inanmak ise daha da zor olacak dış dünya ve finans piyasaları için. Sayın Erdoğan’ın 2018 yılının mayıs ayında Londra’da finans dünyasının temsilcilerine kendi icadı olan faiz teorisinin doğruluğunu anlatarak ekonomi literatürüne yaptığı katkı hala unutulmuş değil. Son günlerde Berat Albayrak’ın istifası üzerine Türkiye’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak finans dünyasının nabzını tutan İngilizce yayın organlarında yer alan hemen her haberde bu unutulmaz olay hatırlatılarak Erdoğan’ın TCMB’yi faizleri düşük tutmaya zorlamasının, Türkiye ekonomisinde halen yaşanmakta olan çıkmazın başlıca nedeni olduğu belirtiliyor ve TCMB’nin bağımsızlığının korunacağına inanmak için yeni yönetimin icraatını görmek gerektiği vurgulanıyor.
Erdoğan kritik kavşakta
ABD seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablonun dünyanın gidişatını nasıl etkileyeceğini tartışan bir sürü İngilizce makale okudum son günlerde. Dünyada isim yapmış, görüşü ciddiye alınan siyasetçilerin, akademisyenlerin ve gazete yazarlarının yazılarında, ABD’de keyfi bir yönetim kurmak isteyen Trump’ın devrilmesinin ve çok farklı bir anlayışı temsil eden Biden’ın iktidara gelmesinin, otoriter- popülist modeli benimseyen dünya liderlerini tedirgin edebileceği vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da bu liderler arasında yer veriliyor ve Biden döneminde işinin zorlaşabileceği belirtiliyor..
Bütün bu faktörleri hesaba kattığımızda Erdoğan’ın kritik bir kavşağa gelmiş bulunduğunu söyleyebiliriz. Şimdi gelinen noktada Batı dünyasını ve uluslararası finans çevrelerini olumlu yönde etkilemeyi hedefleyen bir reform programını ve yönetim anlayışını benimseyeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu niyetlerinin lafta kalmayacağını göstermek ve dış dünyada inandırıcı olmak için Türkiye’yi bugünkü çıkmaza sürükleyen sakat anlayışı terkedip çok farklı bir yaklaşımı benimseyeceğini kanıtlaması gerekiyor.