Düdüklü tencere yine ısınıyor
Düdüklü tencereyi ilk olarak bundan yaklaşık 350 yıl önce Denis Papin adında bir Fransız fizikçi kullanmış. Hızlı pişirme için buhar gücünden yararlanma prensibi ile çalışan tencere yemekleri yüksek ısıda ve tamamen kapalı halde pişirir. Basınç arttığında tenceredeki düdük hava kaçırarak patlamasına engel olur. İşin püf noktası tencerenin, içindeki buhar basıncını kontrol edebilmesi ve basıncın fazlasını kontrollü biçimde tahliye etmesidir. Bu tahliye işlemi olmasaydı tencere patlardı.
Türkiye’yi bir düdüklü tencereye benzetmek mümkün mü?
Bu benzetmeyi ilk olarak bundan altı yıl önce Allianz ve Euler Hermes Baş Ekonomisti Ludovic Subran’dan duymuştum. Subran 2017 yılında İstanbul’daki konuşmasında “Türkiye, fazla ısınmış bir düdüklü tencere gibi. Türk lirasının değerini kaybetmesi ve enflasyona neden olan baskılar, hem haneler hem de şirketler için yük haline geldi” demişti.
Subran bu konuşmasını 2017 yılında yapmıştı ve 2018 yılının “düdüklü tencerenin basıncını almak için mükemmel bir yıl” olduğunu söylemişti. Ona göre 2018 “kredi pazarını ve finansal riskleri yumuşatmak, şirketlerin yatırım ve yurt dışına ihracat yapmalarını kolaylaştırmak, büyüyen Avrupa pazarına daha fazla ihracat yapmak için” çok doğru bir zamandı.
Ekonomide riskler artıyor
Aradan altı yıl geçti ve düdüklü tencere yeniden ısındı, riskler birikti. Türk lirasının 2021 yılından sonra yaşadığı sert değer kaybı ve hızla yükselen enflasyon hem hane halkı hem de işletmeleri zorlarken, cari işlemler açığının tekrar genişlemeye başlaması makro ekonomik dengeleri daha da bozuyor. Seçim öncesi kamu harcamalarının ve borçlanmanın arttırılması, doğal gaz ödemeleri gibi bazı harcamaların ertelenmesi seçim sonrası döneme ait riskleri de artırıyor.
Büyümenin yavaşlayacağı, cari açığın ve enflasyonun yüksek kalmaya devam edeceği, bütçe dengelerinin bozulabileceği ve ekonomideki dolarizasyonun süreceği bir dönem var önümüzde.
Biriken basıncı azaltmak lazım
Düdüklü tencere faydalı bir alettir. Düdüklü tencerenin içine tüm malzemeyi koyarsınız, suyu eklersiniz ve sonra kapağını sıkıca kapatıp, ocağı yakarsınız. Yemekleri buharla pişirdiği için vitamin ve besin değeri kaybı çok daha azdır. Pişirme süresi ise daha kısadır. Ancak patlama tehlikesi vardır. Kullanırken dikkatli olmak gerekir. İçine malzeme koyarken miktarı tencerenin yarısını geçmemelidir. Pişirmeye başlamadan önce içine her zaman yeterli miktarda su konulmalıdır. Daha da önemlisi tencerede oluşan basınç düşürülmeden kapağı kesinlikle açılmamalıdır.
Türkiye ekonomisinde uzun bir süredir su kaynıyor. Bir noktada tenceredeki buharı serbest bırakmak gerekir ama seçime giden bir ekonomide bunu kim yapacak? Geçen yılın yaz aylarında frene basılarak kredi artış hızı düşürülmeye çalışılmıştı. Kısmen de başarılı olundu. Eğer o hamle yapılmasaydı, tencere çok daha ısınmış ve ekonomideki dengeler şu anda çok daha bozuk olabilirdi. Ancak Aralık ayından bu yana ocağın altı tekrar sonuna kadar açıldı. Görünen o ki seçimlere kadar ocağın altını kısmaya ve tencerede oluşan basıncı boşaltmaya kimse cesaret edemeyecek.
Seçim sonrasında göreve kim gelirse gelsin ilk işi acilen düdüklü tencereyle ilgilenmek olacak.