Döviz talebi azaldı, ama rezervler de yükselmiyor
Bazılarının “geçen sene olduğu gibi bu sene de seçim sonrasında kurlar patlayacak” kehanetlerine karşın kurlarda herhangi bir hareket görülmedi, zaten görülmesi de olası değildi. Bu nedenle de bugün politika faizinde bir değişiklik (artış yönünde) beklenmiyor. (Faiz kararlarını öncelikli olarak kur hareketlerinin belirlediği bir gerçek. Bunu son 500 baz puanlık artışta da net bir şekilde gördük.)
Seçim sonrasında ne kurlarda bir hareket, ne de döviz rezervlerinde bir erime olmamakla birlikte, şunu da hatırlamakta fayda var: Brüt döviz rezervleri 25 Aralık’ta 146 milyar dolar ile en yüksek noktasına ulaştıktan sonra ivme kaybetmeye başlamış, yerel seçimler yaklaştıkça da erime hızlanmıştı. 29 Mart günü rezervler 123 milyara kadar gerilemişti. Sonrasında ise TL’ye tekrar bir dönüşten söz edilebilir. Ancak bu dönüş istenilen hızda mı? Bendeki veriler 19 Nisan itibarıyle rezervlerin 126 milyar doların biraz üstünde olduğunu gösteriyor. Üstelik bu 20 günde görülen 3 milyar dolarlık artışın tamamen MB’nin altınlarının piyasa fiyatından değerlenmesinden kaynaklanıyor. Hatta 4 milyar dolara ulaşan bu değerleme dikkate alınmaz ise, esasen MB’nin rezervlerinin 1 milyar dolar kadar azaldığı bile söylenebilir!
Peki, yüksek TL mevduat faizlerine rağmen tasarruf sahibini TL’ye geri dönüş yapmaktan alıkoyan nedir? Burada “biraz daha bekleyelim-görelim” güdüsü etkili olmuş olabilir. Yoksa faiz oranlarının düşük olduğu söylenemez. Buna ve yazılan olumlu raporlara ve rating artırımlarına rağmen yabancı yatırımcıların da TL’ye yatırım konusunda şu ana kadar çok istekli olmadığı görülüyor. O cenahta “daha fazla faiz artırımı” beklentisi varsa, bunun gerçekçi olmadığını düşünüyorum. (Henüz belki borçlular yüksek faizlerin etkisini tam hissetmedi ama faizler ödenmeye başlanınca ve reel gelirler de artmayınca işin rengi bayağı değişecektir.) O cenahta bir kontrollü devaluasyon beklentisi de oluşmuş olabilir. TL’nin halihazırda “ucuz” olmadığı kesin. Ancak TL’yi ucuzlatacak oranda bir devaluasyon uygulanmaya çalışılırsa da bir çuval incir aflatoksin’lenecektir.
Neticede ekonomi bir resesyona girmeden enflasyonda istenilen hedeflerin yakalanması, haydi imkansız demeyeyim ama, çok zor gözükmekte. Bu arada bu sene ister istemez gevşek gidecek maliye politikasını da unutmayalım. (Benzer şeyler çok daha farklı ölçeklerde olmak üzere ABD-AB ekonomileri için bile söylenebilir.) Gerçekçi olmak gerekirse, resmi bir stand-by olmasa da IMF ile yapılacak bağlayıcı bir anlaşma derin bir resesyon olasılığını azaltırken enflasyonda hedeflere daha çabuk yakınsama ihtimalini artıracaktır.
Geçen hafta ekonomi gündemini meşgul eden 2 konudan da kısaca bahsetmem gerekirse: Yüksek enflasyonunun göreceli fiyatların algılanmasını bozan etkisi ile birlikte “hizmetler” enflasyonunun alıp başını yürüdüğü bir gerçek. Son 12 ayda TÜFE yüzde 68,5 artarken, hizmetler sektöründeki fiyat artışı yüzde 96,5 oldu. Özellikle lokantalar, ve küçük esnaf ve zanaatkarlar tarafından icra edilen mesleklerde fiyatlama davranışı anormal bozulmuş vaziyette. Bu duruma vatandaşın bilinçlenmesi ve tepki göstermesi her halukarda iyi bir şey. Ancak, bu yüksek enflasyon belasından kurtulmanın esas yolunun doğru “makro” politikalar uygulamaktan geçtiğini de unutmayalım.
Diğeri de resmi rakamların ortaya çıkmasıyla gündeme gelen MB’nın 818 milyar TL dolayındaki 2023 yılı zararı. Merkez bankaları son borç verme (lender of last resort) yetkisine haiz, normal bir banka veya şirketten farklı yapısı olan kuruluşlardır. Bu bakımdan, yaptıkları kâr veya zararların bilanço bakımından bir önemi yoktur. Son tahlilde bunlar bir muhasebe kaydıdır. Ancak bu bakış açısından yola çıkarak KKM’ler ve onların kur farklarının MB tarafından karşılanmasının ekonomiye bir zarar vermediğini iddia etmek abesle iştigaldir. Biz bu mekanizmanın para tabanını artıran, bankalara anormal düşük faizlerle kredi verme imkanı sağlayan ve böylece de enflasyonun rekor seviyelerde sürmesini sağlayan etkisini gördük ve yaşadık. Evet, bugün 818 milyar TL sadece bir bilanço kalemi olarak duruyor, ama yarattığı zarar büyük.