Döviz ihalesi açmada zorluklar
Merkez Bankası’nın döviz rezervi, kısa vadeli döviz anlaşmaları çerçevesinde aldığı döviz borçları düşüldüğünde negatif düzeyde. Bu durum Türkiye ekonomisine ilişkin risk algılamasını yükselten bir durum. Doğal olarak döviz rezervinin nasıl artırılabileceği tartışılıyor.
Dalgalı kur rejiminden vazgeçilmeyecekse, farklı bir ifadeyle sık sık döviz piyasasına müdahale edilmeyecekse, rezervi yükseltmenin temel yolu döviz alım ihaleleri açarak döviz almak. İhalelerin elbette kuralları önceden açıklanacak, her ihalede ne kadar alınacağı çok önceden bilinecek, ihale tarihleri yine çok önceden duyurulacak, falan. 2001 sonrasından küresel krize kadar olan dönemdeki gibi.
Ancak, sorun şu ki Merkez Bankası’na düzenli olarak döviz satmaya hazır bir kesim olmalı.
Farklı bir ifadeyle, Türkiye’ye ilişkin risk algılaması düşük düzeylerde seyretmeli ki yurtdışından düzenli ve ‘kaliteli’ sermaye girişi gerçekleşsin. Bunun yolu da içinde bulunduğumuz ekonomik sorunlara çözüm getirecek bir ekonomik programdan geçiyor. Salt para politikası ile bunu sağlamak mümkün değil.
Döviz rezervini artırmak üzere döviz alım ihaleleri açmak açısından Merkez Bankası’nın karşılaştığı önemli sorun bu ekonomik programın eksikliği. Üstelik, böyle bir program olsa, net döviz rezervleri makul bir düzeye yükseldikten sonra, döviz rezervi düzeyi çok yüksek olmasa da rezervin önemi azalacak; rezerv konusu gündemden düşecek. Yine aynı gerekçeyle: Riskimiz düşecek çünkü.
Bu açıdan 2002 yılında başlatılan döviz alım ihaleleri önemli bir örnek oluşturuyor. 2003’te 5.6, 2004’te 4.1, 2005’te 7.4, 2006’da 4 milyar dolar alınıyor. O dönemde enflasyonu, risk algılamasını ve faizleri hızla aşağıya çeken güçlü bir ekonomi programı var. Büyüme yolunda. Ayrıca önemli dış politika sorunları yok. AB süreci yolunda gidiyor. Ayrıca döviz rezervi düzeyinde tartışma yok. Ek olarak başlangıç döviz rezervi düzeyi de çok düşük değil. O ortamda rahatlıkla düzenli olarak piyasadan döviz alınabiliyor.
O dönemle bu dönemi döviz alım ihalelerinin sürdürülebilirliği açısından karşılaştırınca bu dönemin yüz yüze olduğu güçlük kendiliğinden ortaya çıkıyor. Dikkat ederseniz ana vurgu ihale açmak üzerine değil, ihalelerin sürdürülebilir olması üzerine. Umalım ki güçlü bir ekonomik program devreye girer ve bu sorunlar geride kalır.