Donmuş çatışma devam edeceğe benzer

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

20 Temmuz 1974 günü Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’a müdahale ettikleri zaman, herhalde dünyada donmuş çatışma diye bilinen bir olgu türünün temelini attıklarını farkında değillerdi. Terimle tanışmayanlar için açıklayalım: Donmuş çatışma tarafların çözüme dönük tutumlarının birbiriyle hiçbir surette bağdaşmayacak nitelikte olması nedeniyle görünebilir gelecekte çözüm ihtimali olmadığı düşünülen çatışmaları ifade etmektedir. Üzerinden yarım yüzyıl geçmiş olmasına rağmen, bölünmüş Kıbrıs adasında taraflar birleşme fikrini reddetmemekle birlikte, birleşmek için önerdikleri koşulların bağdaştırılması da olanaksız gözükmektedir. 

Osmanlılar tarafından 1571 yılında fethedilen Kıbrıs teorik olarak Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı mülkü olmakla birlikte, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ardından Osmanlı’yı koruma bahanesiyle İngiltere Ada’ya yerleşmiş, tehlike sona erince tahliye etmeyi vaad etmiştir. Tabii tehlike hiç geçmemiş, iki ülke Birinci Dünya Savaşında hasım olup da Osmanlı Savaşı kaybedince Kıbrıs bir İngiliz sömürgesine dönüşmüştür. Kıbrıs’a sahip olmak Majestelerinin hükümetine sadece Doğu Akdeniz’i değil, aynı zamanda Mısır’ı, daha doğrusu Hindistan kolonisine giden yolun kapısı Süveyş’i denetleme imkanı sunmuştur. Hatta 1956’da, Nasır Süveyş’i millileştirince, İngiltere ve Fransa Mısır saldırısını Kıbrıs’tan yönetmişlerdir. Ancak saldırı Batı savunmasının o dönem patronu olan Amerika’nın müttefiklerine harekatı derhal durdurmaları baskısı sayesinde adeta bir Nasır zaferine dönüşmüştür. Sovyetlerin de böyle bir olaya karışacağından endişe eden Amerika, herhangi bir ittifak üyesinin kendisine çatışmaya sürüklemesini engellemek istemiştir.      

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından patlayan anti-sömürgeci dalga Kıbrıs’ı da etkilemiştir. Ada’ya İngilizlerin gelmesinden sonra demografi tedricen değişmeye başlamış, Türk varlığı azalırken, Rum nüfusu artmıştı. Ada Rumları, Yunanistan’ın da üstü kapalı yardımıyla İngilizlere karşı bir çete savaşı başlattılar. Amaçları Ada’yı özgürleştirip, Yunanistan’ katmaktı.   Zamanla Türkiye de Ada’nın geleceğiyle ilgilenmeye başladı. Ada Türklerinin geleceklerini korumaktan öteye, Yunanistan 1912’de İtalyanların edindiği On İki Ada’yı İkinci Dünya Savaşı sonrası ele geçirince, Türkiye Yunanistan’ın Kıbrıs’ı da topraklarına katarak Türkiye’yi tamamen kuşatmasından endişe ediyordu.    

NATO müttefiki iki ülkenin savaşmasını engelleme gayretleri sonuçta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açan Londra ve Zürih Anlaşmalarıyla sonuçlandı. Bu anlaşmalarda iki çok önemli husus vardı. İlkin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere hem tek tek hem de müştereken Kıbrıs’ın bağımsızlığını garanti ediyorlardı. İkinci olarak, anlaşmalar Ada’da iki ayrı etnik unsurun bulunduğunu kabul ediyor, kurduğu yönetim sisteminde Rumlara öncelik verirken, her aşamada Türk varlığına da yer veriyor, hükümetin iş görürken Türklerin rızasını da alması gereğini sağlıyordu. İlk Cumhurbaşkanı Arşövek Makarios daha başından itibaren böyle bir anayasal düzenin işlemez olduğunu ileri sürerek Türkleri hükümetin dışına itmeye çalıştı. Vizyonu, Türkleri eşit ortak olmaktan uzaklaştırarak Rum asıllı bir devlette azınlık statüsüne sokmaktı.    

Yunanistan Hükümeti yavaş yavaş Ada’ya nüfuz etmeye, asker göndermeye, yerli nüfus askeri öğretim vermeye, hükümete danışman göndermeye başladı. Türkiye’nin bu gidişe askeri müdahale ile son verme isteği Başkan Johnson tarafından biraz kabaca biçimde engellendi.  Johnson iki müttefikin kapışmasından ve olaya Rusya’nın müdahil olmasından endişe ediyordu. Bunun yanında, Arşövek Makarios’da bağımsız bir ülkenin cumhurbaşkanı olmanın keyfini yaşamaya ve artan Yunan müdahalesinden sıkılmaya başlamıştı. Hatırlanacağı gibi, Yunanistan’da yönetime 1967’de Albaylar Juntası el koymuştu ve yönetimleri önemli bir başarıya şiddetle ihtiyaç duyuyordu. Zamanın müsait olduğunu düşünen Albaylar, 1974 Temmuzunda Nikos Samson adında bir maceraperestin darbesini desteklediler. Anlaşıldığı kadar, Junta da, çok daha önceki Yunan hükümetlerinin düştüğü hataya düşmüş, Türklerin can alıcı çıkarları tehdit edilince müdahale edeceklerini öngörememişlerdi. Eldeki bilgilere göre, Albaylar Türkiye ile savaşa da girmeyi tasarlamışlar, fakat profesyonel askerler bunun her iki taraf için de felaket olacağını kestirerek uzlaşma tavsiye etmişlerdi. 

Bir uzlaşma arayışı elli yıldır süregelmektedir. Eğer Ada Türklerinin eşit bir ortak oldukları fikri kabul edilmezse, anlaşmazlık bir elli yıl daha devam edebilir. Buna karşılık, iki devlet fikri zaman ilerledikçe yerleşiklik kazanmaktadır. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Şerefli yalnızlık 23 Eylül 2024