Dolmuşa binmek, gaza gelmek
Dünya küçüldü, algım da öyle olmalı; Columbia ile Taksim’i aynı dolmuşta hayal ettim. Olan biten, her yerde benzer, ortak akıl tutulması yaşanıyor. Çoğu kasti olan krizlerin önemli bir kısmı iletişimi küçümsemekten kaynaklanıyor. Merak ediyorum, bu fırtınalar nasıl çıkarılabiliyor. Birazcık iletişim yetecek.
Columbia, New York Harlem’de. Dünyanın sayılı eğitim kurumlarından Columbia Üniversite kampüsünün bulunduğu alan. Taksim’e tarif gerekmez, tarih ve değer yüklüdür. Meydan kavuşulamayan sevgili gibidir. Tarih boyu liderleri gaza getiren bu meydan, muzip bir yerdir.
Meydan ağlar mı?
Taksim’i iletişim dilinde yazayım istedim, ama hangi tarafını yazayım. “Hadi yürüyün” diyeni mi, “hadi bırakalım” diyeni mi, yoksa “çıkarmam sizi oraya, yasak” diyeni mi… Taksim’in ne günahı var? Sağdan da soldan da neredeyse tüm liderlerin hassas oldukları Taksim’i kaç lider gençliğinde doyasıya yaşamıştır, sorarım. Ve sanmam. Hatırlasanıza İstanbul Belediye Başkanlığına aday şahıs, aşkla anlattığı miting semtini bulamamıştı. Anlamadığım neden göreve geldiklerinde “Taksim de Taksim” diye yanıp tutuşurlar?... Her yıl aynı mevzu. Biz sıkıldık, krizi yaratanlar yılmadı. Konuların raf ömrü doluyor. Taksim’in kaderi, bu 1 Mayıs’ta da ağladı; 43 bin polis korumuş, 200 üstünde gözaltı... Taksim yalnız işçiler bayramlarında ona ulaşamadı diye değil, ülkede emekçi işçi kalmadığı gibi gerçek işsizlik yüzünden gözyaşı döküyor olmalı! Diğer yandan nesiller değişiyor, kimi ne yasağı anlıyor ne işçi bayramını, değişmeyen büyükler, aynı şarkıyı söylüyor. Sonuç ne; bir 1 Mayıs’ı daha heba ettik… kaybedilen zaman maliyetinden habersiz miyiz umursamaz mı? Bu bir siyasi mesele olarak gösteriliyor, hayır bu bir verimlilik ve yönetim meselesi ve en önemlisi bu bir iletişim meselesi.
Başkan mı rektör mü?
Columbia Üniversitesi iletişim krizinden söz edecek olursam, bu okula girebilmek, okulda okuyabilmek, başarıyla mezun olmak maddi manevi mesele. Prestiji yüksek bir kurum. Rektörlük makamı da öyle. Göreve atandığında Columbia Üniversitesi rektörü Mısır asıllı Minouche Shafik’i, ilk kadın - ilk Orta Doğulu – ilk Müslüman olduğu için mercek altına almış, göreve nasıl seçildiğini etraflıca yazmıştım. Rektör seçimi, adeta Amerikan Başkanıyla aşık atıyor. Aslında hepsi, Harvard da öyle, Stanford, MIT… diğerleri de.
Bir damla suda boğulmak
Bu kadar donanımlı ol, özenle seçil sonra büyük iletişim krizi yaşa… Liderlik, yönetim birikimi olduğu kadar psikolojik bir yükleme. Vücut bulduğu kişinin tarzına stil adı veriliyor. Stil herkesin üzerine uymuyor. Lider, birikim ne kadar iyi olsa da güncel gelişmeler karşısında muhakeme yeteneğine gerek duyuyor. Karar yanlış olunca hata hatayı getiriyor, lider çırpındıkça batıyor. Stil falan kalmıyor.
Lider kaç kez hata yapabilir?
Gazze olayları patlak verdiği andan itibaren başlayan kıpırdanmalar İsrail yanlısı çevreleri tedirgin etti. Burada risk yönetimi ve risk iletişimi gerekliydi. Yapıldı mı? İzleyenleriniz varsa, Kongre’de savunmaları sırasında sorulan sorulara Harvard, Princeton ve Columbia rektörlerinin verdikleri yanıt, yanıt mıydı? Değildi. Önyargılı sorulara karşılık veremediler. Bazı yayınlara göre, rektörler, empatiden yoksun, soruların ahlaki yönlerini ele almakta başarısızdı. Hep savunmada kaldılar. Kaçamak açıklamaları yeterli bulunmadı. Konuları ele alma şekilleri hayal kırıklığı yarattı. Hazırlıkları yetersizdi. Özetle hiçbir tarafa yaranamadılar ne eylemleri kınayabildiler ne kutu dışı çözüm getirdiler. Kriz iletişimden sınıfta kaldılar.
Ateşle oyna, polisle oynama
Ya kampüse polisi davet etmeye ne demeli; üstelik Amerikan seçimlerinin en kritik virajında Shafik gibi Orta Doğu suyu içmiş havasını solumuş biri için ne büyük hata! Columbia Rektörü dünyanın önde gelen finans ve düşünce kurumları ile akademik yapılarında liderlik yapmış bir kadın. Mütevelli heyetinin yönlendirmesiyle kendi kararı olarak ifade ettiği sonuncu güvenlik operasyonu sonrasında öncelikle ve özellikle polise teşekkür etmez mi?... Oysa yüzlerce öğrenciyi gözaltına alan polis göstericilerin saldırgan olmadığını ifade etmişti.
İyileşmek uzun sürer
Rektör üniversitenin, gurur verici bir protesto ve aktivizm geleneğine sahip olduğunu ama tatlı protestolara izin olduğunu ifade etti. İyileşmenin zaman alacağını söyledi; “İfade özgürlüğü ve ayrımcılık arasındaki denge; üniversitenin Orta Doğu'da daha iyi sonuçlara katkıda bulunmadaki rolü gibi konularda diyaloğumuzu sürdürmeliyiz…” diye bağlasa da anlaşılmadı. Ben kime ne demek istediğini anlamadım.
Güçler ayrılığı
Biliyorum iletişim konuşuyoruz, ama iletişim bir tutkal. Disiplinler arasında gider gelir… Kendi özelini korumak ve sahiplenmek kaydıyla her telden biraz çalması bundan. Bu yüzden gördüklerini de durmaz söyler. Soruyorum; kurumlarda güçler ayrılığını neden kimse konuşmuyor? Lider, yönetim ekipleri, güç-yetkinlik kavramı yeniden tarife muhtaç görünüyor
Kriz maharet risk sabır demek
Yıkmak anlıktır, iyileşmek uzun zaman alır. Kolay kırılır dökülür mü? Kriz yönetmek maharet, risk yönetmek sabır. Olaylar her zaman geliyorum diyor ve tarih maalesef hep tekerrür ediyor;
Yine yeniden
David A. Andelman'ın “Unleashed Memoir #3: Unrest at Columbia...1968” adlı kitabı, 1968 yılında Columbia Üniversitesi'nde Martin Luther King Jr. suikastıyla başlayan, Vietnam Savaşı'na ve yerel sosyal adaletsizliklere karşı muhalefetin körüklediği önemli öğrenci protestolarını inceliyor. Andelman, kargaşa sırasında Newsday muhabiri olarak yaşadıklarını anlatıyor. Gerilimin tırmanması üzerine öğrenciler rektörlük de dahil olmak üzere üniversite binalarını işgal ediyor, müzakereler başarısız olunca yönetim New York polisini çağırıyor. Tesadüfe bakın, durum daha da kötüleşiyor. Polis müdahalesi sert oluyor işgal edilen binaları zorla temizliyorlar, toplu tutuklamalar ve yaralanmalar meydana geliyor.
Gereksiz ve yetersiz
1968 olayları bugünün “kampüs huzursuzlukları”yla pek çok yönden karşılaştırılabilir. Her iki dönemde de üniversite yönetimlerinin gereksiz ve veya yetersiz tepkilerini eleştirmemek mümkün değil. Her olayda siyaset mühendisliği, sermaye var… İletişim mühendisliği belli ki, yeterince yok.
Sorun gençlerde mi büyüklerde mi?
Rektörlük olaylara karışan öğrencilerin okuldan atılacağını duyurduktan sonra Başkan Joe Biden da öğrenci eylemlerini içeriği vasat denebilecek bir metinle kınadı. Gençler mi iletişim kuramıyor yoksa büyükler mi? Unutmamak gerekirse, Vietnam savaşını bitiren, o dönem gençliğiydi. ABD seçimlerini kazanacak Başkan’ı da muhtemelen gençler belirleyecek… Adayların bir önemli şansı var, ikisinin de çoğunluğun gönlünde yatan aslan olmaması.
Amerika intifada’yı keşfetti
ABD seçim yılında yalnızca Başkan değil en iyi üniversitelerde rektör seçimi yapılacak; Stanford Pennsylvania, Harvard, Yale, California, Los Angeles ve Berkeley üniversiteleri... listeye muhtemeldir Columbia da katılabilir. Bu üniversiteler başkanlarını seçecek. Bu kurumlar dünyayı şekillendiren beyinleri yetiştiriyor. Kimin başa geleceği pek tabii kritik. Sorulmayan soru; neden adı sanı duyulmamış akademik kuruluşlarda asayiş berkemal. Belli ki Gazze iletişimi PR ve pazarlama cenneti ABD’yi kalbinden vurmanın yolunu bulmuş, Amerikan gençleri “intifada” sloganı atıyor. Seçim içinde seçim, konu içinde konu!
Üniversite şirket mi?
Liderler kurumları da ülkeleri de tek başlarına yönetmiyor. Pek çok üniversite yönetim kurulu, dev Amerikan şirketlerinin kopyası. Hepsi finans dünyasının önde gelen isimleriyle dolu. Mütevelli heyetinde oturanlar, üniversitelerin araştırma geliştirmesine yön veren bağışçılar. Dünyanın sayılı zenginleri. Yatırımlarının geri dönüşünü bekliyorlar. Bir özel şirkette olsalar kim ne diyebilir, ama söz konusu herkesten ve her şeyden özerk olması gereken akademi olunca, bir Amerikan rüyasıymış diyorsunuz. Titizlikle seçilen akademisyenler kriz patlak verene kadar rektör koltuğunda şahane fotoğraf veriyor. Yeri gelip egolarına ya da korkularına yenilip oyunu kuralına göre oynamadıklarında, tüm meydanlar aynı; İstanbul Taksim ile New York Columbia kardeş oluveriyor.
İletişimde hoşgörü
İsrail sermaye gücüyle, Gazze gençlik ateşiyle iletişim kitabına yeni bir bölüm ekledi, fasiküller arkadan gelecek belli ki. Pek çok kişinin adı geçiyor, çoğu tarihte figüran olarak kalıyor… Son olarak alınacak bir ders olarak, yazık ki, akademik hükmü zayıflamış olan Boğaziçi Üniversitesi’nin adını geçirmeden noktalamak olmazdı. İtibar yıllarca örülür, bir gecede sökülür.
Hoşgörü denilen şey bir kişilik özelliği sanılır, aslında o kritik bir iletişim metodudur.