Doğru politikalar uygulanırsa Emily İstanbul’a gelebilir
Emily, Paris’ten Roma’ya taşınıyor. Emily kim diye sorarsanız, Netflix’teki “Emily in Paris” dizisinin Paris reklamcılık dünyasında var olmaya çalışan Amerikalı karakteri. Dizinin dördüncü sezonunun sonunda Emily’nin Roma’ya taşınacağı açıklandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “olacak iş mi?” dedi. Roma Belediye Başkanı ise “Netflix’in prodüksiyon kararlarına müdahale etmiyoruz” diye cevap verdi. Gelin, bakalım; Roma Belediye Başkanı’nın cevabındaki istihza nereden kaynaklanıyor?
Fransa’daki yayıncı kuruluşların Fransa’da üretilen içeriklere yatırım yapmakla ilgili eskiden gelen zorunluluklar var. Ana ilke olarak yayıncı kuruluşların cirolarının %20’sini Fransızca içerik üretimine yatırması gerekiyor. Netflix, Amazon Prime, Disney+ gibi dijital yayıncılar için bu yükümlülük %40’a kadar çıkarılmış. Bu yatırımların ne kadarı büyük yapım şirketlerine ne kadarı “bağımsız” şirketlere yapılmalı gibi birçok detay da bulunuyor. Yapım sektörü için yerlileştirme zorunlulukları o kadar sert ve detaylı ki Fransa rekabet kurumu 2019’daki bir görüşünde “hızla değişen sektörün görülmemiş karmaşıklıktaki kurallara uyum sağlaması son derece zor” diye değerlendirmiş.
Fransa’daki gibi yerlileştirme politikalarının iki amacı oluyor. Birincisi, milli kültürü Amerikan kültürüne karşı korumak. İkincisi ise yerli yapımları teşvik ederek ekonomiyi geliştirmek. Nobel ödüllü ekonomist Jan Tinbergen’in dediği gibi “bir politika aracıyla iki değişkeni hedeflemek” her zaman başarı getirmiyor.
Peki, dünyadaki başarılı örnekler nasıl stratejiler izliyor? İspanya’da, İspanyolca yapım yükümlülüğü %15’te tutulmuş. Buna mukabil, yapımcılık sektörü vergi teşvikleriyle desteklenmiş. İspanya’da yapım işlerinin büyüme hızı 2010’larda Fransa’nın üç katı olmuş. İspanya, iki politika amacına aynı araçla ulaşılamayacağını kendi tecrübesiyle bilen bir ülke. General Franko, Amerikan kültüründen korunmak için İngilizce altyazılı filmleri yasaklayınca, sinemacılar dublaja yönelmiş, bu sefer hem Amerikan hem İspanyol filmleri İspanyolca yayınlanınca kimse İspanyol filmlerini izlemez olmuştu.
Dizi işinde bir başka başarı örneği Kore. Bu ülkede, devlet yapım işine yatırım yapmak için 470 milyon dolarlık fon kurmuş. Böylelikle sadece 2022’deki dizi ihracatındaki artış %30’un üzerinde olmuş. Oysa bundan yirmi yıl önce Kore-ABD Serbest Ticaret Anlaşması imzalanırken en kuvvetli itirazlar Amerikan dizilerinin memleketi ele geçirmesinden endişe eden yapımcılardan gelmişti.
Yerlileştirme politikaları rekabeti azaltırken, girdi fiyatlarının hızla yükselmesine sebep oluyor. Çünkü yapımcılık için gereken insan kaynağı, mesela, tekstil sektöründe olduğu gibi esnek değil. Özellikle senaryo yazarı, yönetmen, oyuncu gibi kreatif işleri yapacak insan kaynağını çat diye yetiştiremiyorsunuz. Fransa’da 2021’de “Artık artan maliyetlere karşı duramıyoruz!” diyen Fransa’nın iki büyük televizyon kanalı TF1 and M6 birleşmek istedi. Ne var ki izin alamadılar. Fransızlarınki “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma” durumu. Zaten Fransızlar kadar kuvvetli kültürü olan bir milletin bu kültürü korumak için neden bu kadar takla attığını da hiç anlayamamışımdır.
Geçen sene de yazmıştım; Türkiye’nin son yıllardaki en büyük ekonomik başarılarından biri TV yapımları, özellikle dizi sektörü. Dünyada ABD ve İngiltere’den sonra dizi ihracatında üçüncü sıradayız. Düşünün dünyanın sadece %1 ila 2’si Türkçe konuşuyor ama kültürel açıdan Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Akdeniz’den ve Ortadoğu’ya kadar toplumların farklı tabakalarına aradıkları hikâyeleri makul kalitede verebiliyoruz. Öyle ki aslında Türkiye’de hiç izlemediğimiz, tamamen yurtdışına satmak için çekilen dizi setlerini Anadolu’nun ücra köylerinde bulmak mümkün. Bu başarıya şapka çıkarmak ve sanayimizin gittikçe zayıflama eğilimine girdiği bu günlerde başka hizmet sektörlerinde benzer başarı hikâyelerine nasıl imza atabilir diye düşünmek lazım. Kuşkusuz, dizi sektörümüzün sırrı bu başarının, Fransa’daki gibi hormonlu değil organik büyümeye dayanması. Bazı sektörler daha bebek olduğu için kamu tedbirleriyle korumak makul bir önlem. Bizim dizi sektörüyse en verimli çağında bir maraton koşucusu.
Tabii sektörün adımlarını büyütmek için devletin yapabileceği birçok şey var. Mesela, Kore’deki gibi ihracata yönelik yapımları destekleyecek bir yatırım ve risk paylaşımı fonu. Dizi ihracatına yönelik Ticaret Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait başarılı destekler var ama rakiplerimizin bu işlere ne kadar para koyduğunu düşününce, fazlası lazım. Eğer ince ayarlar olmazsa, sektör kendi başarısının kurbanı olabilir. Mesela son yıllarda girdi talebi o kadar yükseldi ki, yapımcılara göre, 2020’den beri çekim maliyetleri dolar bazında %250’den fazla artmış. Ne dersiniz, Emily bir sonraki sezon İstanbul’a gelir mi? Sanayi ihracatımızın tabiatı gereği yavaşlayacağı 2025’te hizmet ihracatı ve özellikle dizi sektörü hakkında yazmaya devam edeceğim.