Diziler ve RTÜK
“Ben dizi seyretmem. Sadece belgesel seyrederim ” diyen tiplerden değiliz. Evet, bir itirafta bulunayım, biz dizi seyrediyoruz. İlk zamanlar sadece yabancı dizileri seyrediyorduk. Ancak Covid salgınına köyde yakalandık ve 65 yaş üstü ev hapsi cezamızı köyde çektik. İnternet bağlantımız olmadığından yerli dizi seyretmeye başladık. Alışkanlığımız buradan başladı. Bazı dizileri de sevdik ve sevmeye devam ediyoruz.
Türk dizileri
Yerli dizileri, yabancı dizilerle karşılaştırdığımda genel olarak başarılı buluyorum. Olayları gerçeklerden saptıran, abartılı tarihsel diziler dışında senaryolar güzel. Özellikle toplumdaki aksaklıkları akıcı bir dille anlatan ve eleştiren kurgular gayet yerinde. Bazen saat doldurmak için yapılan köpürtmeler dışında diyaloglar da gerçekçi. Örneğin, karakterler eski Türk filmlerinde olduğu gibi, en azından öznesi, nesnesi, filli yerli yerinde kitap gibi konuşmuyorlar. Normal insanlar gibi konuşuyorlar. Günlük yaşamda kullanılan yeni güncel deyimleri öğreniyorum ve eğlendirici buluyorum. Bazen kurguyu beğenmesem bile sırf bu konuşmalar için bir diziye baktığım oluyor.
Dijital teknolojinin gelişmesi ile birlikte çekilen filmlerin görüntüleri ve sesleri de artık yüksek kaliteli. Kullanılan bütçeler de eskisine göre yüksek olduğundan çekimlerin yapıldığı setlerde kullanılan dekorasyonlar ve malzemeler de çok gelişti. Örneğin, artık limonata bardağında viski içilmiyor. Senaryosunu beğenmesem bile sırf kostümleri için zaman zaman baktığım diziler bile var. Dış mekânlarda çekim yapıldığında da ülkemizin doğal dokusunun güzelliği tartışılmaz nitelikte.
Senaryolar güzel, çekim mekânları güzel. Ama bütün bunların üstüne daha güzel olan, oyuncular ve onların güçlü oyunculuk yetenekleri. Çok gerçekçi buluyorum. Bu diziler sayesinde tiyatro sahnelerinde her zaman görme olanağı bulamadığımız tiyatro sanatçılarını seyrediyoruz. Öte yandan yeni yetenekler piyasaya çıkıyor ve onlara iş ortamı açılıyor.
Evet, “yerli ve milli” dizileri seyretmek güzel. Buna ek olarak diziler şimdi iyi bir ihraç ürünü. Bu yaratılan kaliteli diziler dış piyasada, dünyanın her yerinde alıcı da buluyor. Öylesine bir ürün ki, satışı arttıkça yeni ürünlere talep oluşturuyor. Öte yandan diziler başka yöntemlerle karşılaştırılamaz üstünlüğü olan bir tanıtım aracı. Başka ülke insanlarının oturma odalarına, mutfaklarına, yatak odalarına kadar giriyorsunuz. Örneğin, hiç ülkemize gelmemiş birisine Boğaziçi’ni veya Anadolu’nun bir tarihi dokusunu gösteriyorsunuz. Adeta bir “Ürün yerleştirme” gibi. Bu doğal tanıtımın ülkemiz turizmine katkısı müthiş.
Kızılcık Şerbeti
Dizi seyrediyoruz dedim ama gece gündüz ve bütün kanallardaki dizileri değil; seçerek seyrediyoruz. Tavsiye alıyoruz. Bir yeğenimiz “Kızılcık Şerbeti” diye bir dizi tavsiye etti. Dizi birinci sezonda idi ve geçen hafta 21. bölümü gösterimde idi. Youtube kanalından reklamlarla boğuşa boğuşa ilk 20 bölümü bir hafta içinde seyrettik. Konusu şöyle: Muhafazakâr bir ailenin oğlu ile modern bir ailenin kızı birbirlerine aşık oluyorlar. Ailelerin tüm tepkilerine rağmen evleniyorlar. Dizide iki kültür farkının taraflar arasında yarattığı çatışmalar konu ediliyor. Karakterler çok iyi resmedilmiş. Aslında dizi, iki uç için de güzel öz-eleştirileri olan, çok dersler çıkarılacak biçimde gelişiyor. Ön-yargıları ve peşin hükümleri kınıyor; hoşgörüyü, uzlaşmayı, empatiyi teşvik ediyor.
Dizi, yukarda değindiğim, iyi bir Türk dizisinin bütün özelliklerini taşıyor. Senaryo çok ilginç. Oyunculuk ve oyuncular harika. Gelişen olaylar içinde muhafazakâr ailenin kızı Nursema, istemediği birisi ile zorla evlendiriliyor. Kötü ruhlu koca gerdek gecesi ona zorla sahip olmaya kalkıyor. Bu durum karşısında kendini korumak için pencereye çıkan Nursema’yı kocası dışarı itiyor ve Nursema düşüyor. İşte bu sahneyi kadına karşı şiddeti teşvik etmek olarak yorumlayan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu dizinin yayını 5 hafta yayın durdurma ve yayınlayan kanala(Show) 1,5 milyon TL para cezası vermiş.
Şiddet meselesi
Aslında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı bu olaydan bir kaç hafta önce twitter hesabından yaptığı bir bildirimde şöyle demiş: “Kızılcık Şerbeti isimli dizide kadına karşı şiddet ve kadınlara baskıyı teşvik etmeye yönelik yayınlara ilişkin inceleme başlatılmıştır”. Demek ki, 20. bölümdeki pencereden itme sahnesi gelince de RTÜK “Körün istediği tek göz, Allah vermiş iki göz” deyip fırsatı değerlendirdi ve cezayı yapıştırdı..
Eğer dizi, önyargısız biçimde izlenir ve yorumlanırsa tam olarak RTÜK’ün iddia ettiği şeyin tersini ortaya koyan bir anlayışta sürüyor. Başka bir deyişle kadına karşı şiddet ve kadınlara baskı çok güzel bir şekilde eleştiriliyor. Sanırım bütün sorun da burdan çıkıyor. Bu eleştiriye doğrudan karşı çıkma cesaretini gösteremeyen RTÜK, ters köşe yaparak cezayı yapıştırdı. Bu, adeta Yeşilay’ın içkiyi teşvik ediyor diye cezalandırılması gibi bir şey.
Sorunun özü: RTÜK
Yukarıda cezanın yerinde olmadığına değindim. Ama asıl önemli mesele, işin özü, RTÜK’ün ceza vermesidir. Ankara’da bir grup siyasi kişi, bir sansür heyeti, oturmuş benim neyi izleyip neyi izleyemeyeceğime karar veriyor. Yalnız dizilere değil, haber programlarına da karışıyorlar. Kendi dünya görüşlerine, başka bir deyişle iktidarın dünya görüşüne uymayan şeyleri izleyiciye yasaklıyorlar. İşte asıl mesele, bu ucube durumdur.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun yaptığı, iki boyutta yanlıştır. Birincisi, haber alma özgürlüğüne bir açık müdahaledir. Anayasamızın 26. maddesi der ki “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”İşte RTÜK bu yasakları Anayasa’nın ruhuna aykırıdır.
RTÜK, bu yayın durdurma cezası ile ilgili kurumun “(Show) ticaretine müdahale etmektedir. Bu dizinin yapımcısı, dizide çalışan elemanlar, oyuncular ve diğer paydaşlar bu işten ekmek yemektedir. Beş hafta süresince reklam gelirlerinden yoksunluktan ortaya çıkacak kayıp ve üstüne ceza da işin cabasıdır. Bu getirilen yasakla etkilenen kişilerin ticari faaliyetine zarar verilmektedir. Yalnız diziler için değil, haber programları için benzer kayıplar söz konusudur.
Sonuç
Yasaklarla fikirleri söndüremezseniz. Tek öldürdüğünüz şey, yaratıcılıktır. Eğer dizilerin senaristi, oyuncusu “Acaba buna RTÜK ne der?” diye düşünmeye kalkarsa orada yaratıcılığı öldürürsünüz. O zaman diziler yaratıcılıktan uzak parti reklam filmlerine, ya da sıradan belgesellere döner. Ona da hiç bir dış talep olmaz. Güzel bir ihraç ürününün üretme ortamına getirilen engeller ticarete darbe anlamı taşır.
Economist Intelligence Unit’in oluşturduğu, ülkelerdeki rejimleri değerlendiren bir endeks var; Demokrasi Endeksi “(Democracy Index) . Bu endeksin 2022 sıralamasına göre Türkiye 103’üncü sırada yer almaktadır. Bu endekse göre ülkelerin rejimleri dört sınıfta toplanmaktadır. Birinci sırada “Tam demokrasi” (Full Democracy). İkinci sırada “Kusurlu Demokrasi”(Flawed Democracy). Üçüncü sırada “ Hibrid” (Hybrid). Ve Dördüncü sırada “Otokrasi” (Autocracy) yer alıyor. Biz skorumuzla Hibrid bölgesinde yer almaktayız. İşte bu endeksin oluşturulmasında yer alan boyutlardan birisi “İnsan hakları, medeni özgürlükler” (Civil liberties)dir. RTÜK’ün yaptığı türden yasaklamalar ülkeye bu boyut üzerinden zarar vermektedir.
Tam işleyen demokrasilerde RTÜK türü işleyen kurumlar yoktur. Ülke bu ayıptan tez zamanda kurtulmalıdır. Sorunları çözebilmek için meseleler açık ve net ortaya konmalıdır. Kan kusup, kızılcık şerbeti içtim dememelidir.