Dış ticaret açısından 2025-2027 OVP’yi nasıl okumak gerekir?
REMZİ AKÇİN
Ünsped Gümrük Müş.
Yön. Krl. Başkanı
Orta Vadeli Program (OVP), ekonominin 3 yıllık yol haritasıdır. Cumhurbaşkanı kararıyla her yıl uygulamaya konulan OVP, makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri, toplam gelir ve gider tahminlerini, bütçe dengesi ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve merkezi yönetim bütçesi hazırlama sürecini başlatan temel politika belgesidir.
OVP’nin amacı, küresel, bölgesel ve ulusal ekonomideki gelişmeler ışığında belirlenen makroekonomik hedefler ile ekonomik ve sosyal alanlarda izlenecek politikalar ortaya konularak, kamu ve özel kesim için öngörülebilirliğin güçlendirilmesidir.
2024-2026 üç yıllık dönemi kapsayan OVP 6 Eylül 2023 tarihli, 2025-2027 üç yıllık dönemi kapsayan OVP ise 5 Eylül 2024 tarihli Resmi Gazetede yayınlandı. Özellikle orta vadede enflasyonu tek haneye düşürerek fiyat istikrarını sağlama, yeşil ve dijital ekonomiye geçiş odağında teknolojik dönüşümü sağlama, ekonomide kayıt dışılığı azaltma hedefleri vurgulanan 2025-2027 OVP’nin, bir önceki OVP’den gümrük ve dış ticaret alanında hangi konularda ayrışmaları var? Bunu masaya yatırmak istedik.
Her iki OVP’de dış ticarete ilişkin gerek cari dönem değerlendirmesi gerekse politika ve hedefler, “ödemeler dengesi” başlığı altında yer alıyor. Buna ek olarak belgenin 3 nolu ekini oluşturan “öncelikli reform alanlarına yönelik düzenlemeler” tablosunda düzenleme yapılması öngörülen alanların içerikleri düzenlenmekte. Önceki ve sonraki OVP’lerin bu başlıklarının içerikleri incelenerek, dış ticaret ve gümrük açısından yaşanan gelişmelere, hedeflere ulaşmak mümkün.
2024-2026 OVP’de “Makroekonomik Hedefler ve Politikalar” başlığında, ödemeler dengesine ilişkin politika ve tedbirler 53 başlık madde olarak ve mikro düzeyde sıralanmış. 2025-2027 OVP’de ise çoğu aynı politika ve tedbirler daha makro bir bakış açısıyla şu başlıklar altında sınıflandırılmış.
- İhracatta yeşil ve dijital dönüşüm,
- Ürün ve pazar çeşitlendirmesi,
- Etkin ticaret diplomasisi,
- Ticaretin kolaylaştırılması,
- İhracatın finansmanı,
- İthalat bağımlılığının azaltılması,
- Hizmet ihracatının geliştirilmesi.
Politika ve tedbirlerin kaleme alınış şekli bir kenara bırakılırsa, genel olarak her iki OVP’de hedeflerin birbirleriyle örtüştüğü gözlemlenmekte. İlkinde maddeler halinde daha ayrıntılı yer alan hedefler, ikincisinde sınıflandırılmış ve daha makro nitelikte içerikler halinde kaleme alınmış. Bununla birlikte bazı farklılıkların bulunduğunu da belirtmekte fayda var.
Kişisel görüşüme göre, iki OVP arasında en önemli fark; 2024-2026 OVP’de “Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik Avrupa Birliği (AB) kurumları ve üye ülkeler nezdinde çalışmalar yürütülecek, AB Gümrük Kodu reformu yakından takip edilerek Gümrük Kanunu’nun uyumu ve AB bilgi sistemlerinin kurulmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır.” Hedefinin, 2025-2027 OVP’de “Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik Avrupa Birliği (AB) kurumları ve üye ülkeler nezdinde çalışmalar sürdürülecektir.” şekline dönüştürülmesidir. Bu değişikliği, Türkiye’nin hedefinin sadece gümrük birliğinin güncellenmesi olduğu, Gümrük Kanunu’nun AB Gümrük Kodu’na uyumlu olarak güncellenmesi ve AB bilgi sisteminin kurulması hedefinden vazgeçildiği şeklinde okumak gerekir.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında oluşturulan gümrük birliğinin esaslarını belirleyen 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 54. maddesi, Gümrük Birliği’nin işleyişi ile doğrudan ilgili alanlardaki Türk mevzuatının mümkün olduğunca Topluluk mevzuatı ile uyumlaştırılmasını öngörmektedir. Söz konusu maddenin ikinci paragrafında, Gümrük Birliği'nin işleyişi ile doğrudan ilgili alanlar şöyle sıralanmaktadır:
- Topluluk ticaret politikası ve üçüncü ülkelerle yaptığı tercihli ticaret anlaşmaları,
- Sanayi ürünleri ticaretindeki teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin mevzuat,
- Rekabet politikası,
- Fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin mevzuat,
- Gümrük mevzuatı.
Dolayısıyla gümrük mevzuatının AB Gümrük Kodu ile uyumlaştırılması, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın getirdiği bir zorunluluk. Bu zorunluluk gereğince, şu an yürüklükte bulunan 4458 sayılı Gümrük Kanunu AB Gümrük Kodu’na uyumlu olarak 5 Şubat 2000 tarihinde yürürlüğe konuldu, 2009 ve 2013 yıllarına AB Gümrük Kodu’nda yapılan değişiklikler bu kanuna yansıtıldı. Ancak AB Gümrük Kodu tüm işlemlerin elektronik ortamda yürütülmesi bazlı yeni bir Gümrük Kodu’nu yürürlüğe koydu, üye ülkelerin teknik altyapılarını tamamlayamaması nedeniyle uygulamasını erteledi, teknik altyapının tamamlanması üzerine uygulamaya başladı. Gümrük rejimleri kapsamında önemli farlılıklar içeren AB Gümrük Kodunun uygulamasının en önemli bileşeni, tüm işlemlerin elektronik ortamda yürütülmesidir. Bu nedenle sadece Gümrük Kanunu’nun değiştirilmesi uyum için yeterli değil, kanunun uygulanabilmesi için aynı zamanda AB bilgi sistemlerine uyumlu teknik altyapının kurulması da zorunlu. Doğal olarak bu bir süreç alacaktır.
2016 yılında çalışmaları başlanan ve 2019 yılında görüşe açılan Yeni Gümrük Kanunu çalışmasının 2025-2027 OVP’den de çıkarılması, en azından 2027 yılı sonuna kadar böyle bir hedefin olmadığının beyanı anlamına gelir. Elbette OVP’de yer almamasına rağmen bu düzenleme yapılabilir veya gümrük birliğinin güncellenmesi sonucunda alınacak karara göre konu şekillenebilir ama bir önceki OVP’de yer alan bir hedefin bir sonraki OVP’de yer almamasının bunun bir hedef olmaktan çıkarıldığı şeklinde yorumlamak da yanlış olmaz.
2025-2027 OVP ödemeler dengesine yönelik politika ve hedeflerde gerek “ihracatta yeşil ve dijital dönüşüm” gerekse “hizmet ihracatının geliştirilmesi” başlıklarının vurgulanmasının önemli olduğunu değerlendiriyoruz. Dış ticaret alanında en güncel ve en önemli konuların başında gelen, gelecekte daha da önemli hale gelecek olan ve aynı zamanda Türkiye’nin ihracatında bir taraftan risk diğer taraftan fırsat oluşturan bu konuların ön planda ve sürekli gündemde tutulmasında fayda var.
Bununla birlikte, “ithalat bağımlılığının azaltılması” başlığı acaba dış ticaret politikasında geriye dönüş mü olacak sorusunu akla getiriyor. İthalat bağımlılığının azaltılması, ithal edilen ürünlerin fiyat avantajı düşünülmeden ülkede üretilmesi, diğer bir deyişle ithal ikameci dış ticaret politikasını çağrıştırıyor. Türkiye, 24 Ocak Karar 1980 öncesi, dışa kapalı, kendi kendine yetebilirlik esaslı (ithal ikameci) dış ticaret politikası izlemiş; bunu sağlamak için yerli üretimi yüksek gümrük vergisi oranları ile korumayı sürdürdü. Ancak, gelinen süreçte Türkiye’nin enerji ithalatını karşılayacak dövizi bile bulamaz duruma düşmesi üzerine, 24 Ocak Kararları ile ihracatı önceleyen, ihracata dayalı dışa açık büyüme stratejisine geçildi. Dolayısıyla bu hedefin belirtilen stratejin vazgeçilmesi olarak değil üretimde katma değerin artırılması olarak değerlendirmenin daha doğru olduğu düşüncesindeyiz.