Dış güçler mutluluğumuza engel olamazlar (!)

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Mutluluk raporu

Birleşmiş Milletler (BM)Dünya Mutluluk Raporu yayımlandı. BM bu araştırmayı 2012 yılından beri yapmakta. Değerlendirmede göz önüne alınan faktörler: Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, sosyal destek, ortalama sağlıklı yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme özgürlüğü, cömertlik, ve ülkedeki yolsuzluk düzeyi. Rapor hazırlanırken 149 ülkeden insanlarla görüşülmüş. Dünya Mutluluk sıralamasında ilk üç sırada Finlandiya, Danimarka ve İsviçre var. Geçen yıl 93. sırada olan Türkiye ise 104. sıraya gerilemiş. Rapora göre en mutsuz ülke de yine Afganistan olmuş. “Neden 104. sıradayız?” diye sorarsanız, söyleyeyim. Çünkü Araştırmayı maalesef bizim TÜİK yapmamış.

Mutluluk değerlendirmesinde bu kadar gerilerde iken okuyucularımın canını çok ciddi konularla sıkmak istemedim. Onun için bu hafta biraz yüzünüzü güldürecek şeyler anlatmak istedim.

Merkez bankası başkanları

Bir grup kelli felli adam bir masa çevresinde toplanmış konuşuyorlarmış. Fransa Merkez Bankası Başkanı, İngiliz Merkez Bankası Başkanı’na dönmüş. “George, duydum ki senin oğlan bu yıl Harvard’ta doktorasına başlıyormuş. Hayırlı, uğurlu olsun. Nasıl da çabuk geçiyor günler. Sanki daha dün gibiydi. Hani bir yaz tatilini Paris’te bizimle geçirmişti. O zaman ilkokulda idi” İngiliz Merkez Bankası Başkanı “Evet, zaman çabuk geçiyor. O zamanlar senin küçük kızının da iki çocuk sahibi olacağını hayal edemezdim. Geçen bana yolladığın torununun fotoğrafına bakınca ben de bunu düşündüm.” Söze Belçika Merkez Bankası Başkanı girmiş. “Ne diyorsunuz? Şu bizim İsviçre’deki tatilimizde düşe kalka kayan küçük Mary’nin mi çocukları var?”. Bu kez İtalyan Merkez Bankası Başkanı kahkaha atmış “Ne zannediyorsun? Tabi ki o Mary. Bizim Bruno ile bizi kartopu yağmuruna tutarlardı”. Konuşmalar bu eksen üzerinde devam ederken içeriye bir adam girmiş. Çekinden çekingen “Good Morning” deyip büyük masanın en ucuna oturmuş. Sonra çantasını açıp kart dağıtmağa başlamış. Bu sırada masanın diğer ucunda oturan Alman Merkez Bankası Başkanı göz göze geldiği Avusturya Merkez Bankası Başkanı’na “Ne oluyor” diye el işareti yapmış. Avusturya Merkez Bankası Başkanı yeni gelen adama sırtına dönüp sessizce fısıldamış “Türkiye’nin yeni Merkez Bankası Başkanı” demiş. (Şimdi olsa, “Türkiye’nin yeni Merkez Bankası Başkanı; demek eskisi faiz yükseltmiş” derdi)

Yukardaki fıkrayı 1985 yılında, bir yönetim kurulu toplantısında rahmetli Sakıp Sabancı’dan dinlemiştim. İstikrarın önemine dikkati çekmek için anlatmıştı.

Sebep sonuç ilişkisi

Bir şirkette proje yapıyordum. Kötü yönetim dolayısıyla şirket finansal olarak berbat durumda idi. “Niye bu durumda?” diye sorduğumda şirketin emektarlarından birisi “Hocam, size bizim oradan bir hikaye anlatayım. O zaman anlarsınız neden bu durumdayız” deyip anlatmıştı.

Temel akşam yemeğinden sonra karısı Fadime’ye dönüp “Yarın iş çok, fındıklığa erken gidelim. Saati beşe kur da uyuyup kalmayalım” demiş. Fadime “Saate gerek yok. Ben her sabah beşte tuvalete kalkıyorum. Sizi de kaldırırım” demiş. Hep birlikte evcek erken yatmışlar. Sabah Fadime herkesi kaldırmış. “Hadi uşaklar fındıklığa” demiş. Çoluk çocuk karanlıkta yola düşmüşler. Fındıklığa varınca nasılsa hava aydınlanır demişler. Ama fındıklığa vardıklarında da ortalık iyice karanlıkmış. “Bekleyelim” demiş Temel, “Nasılsa güneş şimdi doğar”. Ama öyle olmamış. Birkaç saat beklemişler. Derken güneş kendini gösterdiği sırada komşu fındıklığın sahibi Dursun ve ailesi gelmiş. Dursun Temel’e bakmış ve sormuş: “Neden böyle ailece yorgun görünüyorsunuz?”. Temel “Bir hatadır ettik. Çok erken geldik. İki saattir buradayız”. Dursun şaşırmış “Temel, sen böyle hatalar etmez idin. Ne oldu?”. Temel iç çekmiş “Fadime’nin sidik torbasından çalar saatin olursa olur böyle şeyler” demiş.

Bazı nedenler, bazı sonuçları doğurur. Nedenler ortada ise, sonuçlar kaçınılmazdır.

Kamil’in kuru inadı

Bizim üniversitede doktora yapan abisini ziyarete gelmişti. Kamil, çok iddiacı ve inatçı biriydi. Ekonomi okumuştu. Chicago’daki üniversitelerden birisine başvurdu ve doktora programına kabul edildi. Hafta sonları bazen birlikte takılırdık. Yine bir cumartesi akşamı idi. Kamil de bizimleydi. Bir grup Türk arkadaşla birlikte yemek yedik. Yemek sonrası da Chicago’nun gece hayatına girelim dedik. İki araba şehre indik. Gece kulüplerinin bulunduğu caddenin gerisindeki bir caddede iki arabalık yer bulduk. Kamil bizim arabada, abisi de diğer arabada idi. Park edip indik. Diğer araba da geldi. Biraz ilerdeki boş yere park etmek üzere yanaştı. Kamil “Tamam da o yer küçük. O araba oraya girmez” dedi. Diğer arabadan inen abisi yanımıza gelmişti bile “Girer, girer” dedi. Abi ve kardeş arasında hararetli bir tartışma başlamıştı bile. Abi ve kardeşi tanıdığımız için biz tartışmaya girmedik. İkinci arabanın sahibi arkadaş usta bir sürücüydü. Arabayı o yere kazasız belasız park etti. Kamil bunu görmüş olmasına rağmen “Nasıl olur? O araba oraya girmez” diye iddiasını sürdürüyordu. Bara oturup içkilerimizi ısmarladık. Bütün gece boyunca Kamil tartıştı durdu, hepimizin kafasını şişirdi. Kamil daha sonra bu inatçılığı nedeniyle doktora programını da bıraktı.

Bazı insanlar hiç büyüyemez. Ergen inatları hep devam eder. Düşündüklerinin tersi de gerçekleşmiş olsa da gerçeği inkar ederler. Bu kuru inat hem kendileri hem de çevreleri için zararlıdır.

Sonuç

Biraz gülümseyebilmişseniz ne mutlu bana. Birleşmiş Milletler’in bize yaptığı bu haksız mutsuzluk diretmesine boyun eğmemeliyiz. Mutluluğunuzun artması dileğiyle…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutsuz toplum 12 Kasım 2024
Süt meselesi 05 Kasım 2024