Diplomalı beceriksizler eline düşmemeliyiz
Bir araştırma
Hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeler iş dünyasını ve işleri dönüştürüyor. Böyle bir atmosferde hem iş yaşamında başarılı olmak hem de özel yaşamla baş edebilmek için temel bazı niteliklere ihtiyaç var. İşte OECD bu konuda da araştırmalar yapıyor. Yaptığı son araştırmadan (Adult Skills 2023) zaman zaman ilginç çıkarımları yayımlıyor. Bu hafta bu araştırmadan söz edeceğim.
Araştırma, çoğunluğunu OECD ülkeleri olan 31 ülkeyi kapsamış. Bu ülkeler: Finlandiya, Japonya, İsveç, Norveç, Hollanda, Estonya, Danimarka, İngiltere, Kanada, İsviçre, Almanya, İrlanda, Çekya, Yeni Zelanda, ABD, Fransa, Singapur, Avusturya, Hırvatistan, Slovakya Cumhuriyeti, Kore, Macaristan, İspanya, İtalya, İsrail, Letonya, Polonya, Portekiz, Şili.
Böylece araştırma 673 milyonluk bir kesimi kapsamış. Yaşları 16-65 arasında 160 bin kişi ile görüşülmüş.
Ölçülen üç temel beceri
Bu araştırmada üç temel beceri ölçülmüş: Sözel beceriler (Literacy skills); Sayısal beceriler (Numeracy skills); Uyarlanabilir problem çözme becerileri (Adaptive problem solving skills). Bunların ne anlama geldiğine kısaca değineyim.
Sözsel beceri (Literacy skills): Kişinin bir amaca ulaşmak veya bilgisini ve potansiyelini geliştirmek için kullanacağı yazılı bir metne erişebilmek, anlamak, değerlendirmek ve sonuç çıkarmak becerisi.
Sayısal beceri (Numeracy skills): Kişinin karşılaşacağı, matematik bilgisi gerektiren durumlarla uğraşabilmesi ve durumu yönetebilmesi için gerekli matematiksel yöntemlere erişebilmesi, bu yöntemleri kullanabilmesi ve buradan neden-sonuç ilişkisi çıkarabilme becerisi.
Uyarlanabilir problem çözme becerisi (Adaptive prooblem solving skill): Çözüm için bir metodun hâlihazır olmadığı dinamik bir durumda kişinin amacına ulaşabilmek için problemi tanımlamak, gerekli enformasyonu araştırmak ve çözüm bulmak ve uygulamak becerisi.
Bazı ilginç çıkarımlar
Bu araştırmanın sonuçları 10 yıl önce yapılan aynı araştırmanın sonuçları ile de karşılaştırılıyor. Çıkan bazı ilginç sonuçlar ve bazı karşılaştırmalar şöyle:
- Üç beceri de çok başarılı ülkeler: Finlandiya, Japonya, Hollanda, Norveç ve İsveç.
- Geçen 10 yıl içinde ortalama sözel beceriler ya aynı kalmış, ya da düşmüş. Bunun dışında kalan iki ülke Finlandiya ve Danimarka. En çok düşüşün görüldüğü ülkeler: Kore, Letonya, Yeni Zelanda ve Polonya.
- Katılımcı ülkelerde halkın %20’si bu becerilerde düşük performans göstermiş.
- Beceri seviyelerindeki ülke ortalamasındaki düşüş, genelde düşük performans gösterenlerdeki aşırı düşüşten kaynaklanmış.
- Yaşları 16-24 arasındaki katılımcıların sözel becerilerdeki yükselme yalnız Norveç, Finlandiya ve İngiltere’de görülmüş
- Yükseköğrenim almış bireylerin becerileri her zaman orta öğretim mezunlarından daha iyidir anlamı çıkmamalıdır. Örneğin, Finlandiya, Şili, İsrail…
- Letonya’daki sadece orta öğrenim görmüşlerin beceri düzeyleri bazı ülkelerin yükseköğrenim görmüşlerinden daha yüksekmiş.
- Yükseköğrenim görmüş anne-babası olanların sayısal becerileri, yükseköğrenim görmemiş anne-babası olanlardan daha yüksekmiş.
Bir yorum
Bu araştırmaya Türkiye dahil edilmemiş. Acaba dahil edilse sonuçlar ne olurdu?
Teknoloji ve enformasyon çağında yaşıyoruz. Bu çağda işler de dönüşüm geçiriyor. Gün geçtikçe daha yoğun olarak veri işleme ve enformasyon kullanma söz konusu olacaktır. Kişi bunlardan sonuç çıkaracak ve karar vermekte kullanacaktır. Bunlar için de, yukarıda sözü edilen üç becerinin gelişmesi gerekiyor. Yeni, duruma özgün becerilerin öğrenilebilmesi için de bu üç temel becerinin çok sağlam olması ön koşulu vardır.
Bu üç temel beceri, sadece işte kullanmak için de değildir. Bunlar günlük yaşamda da gerekli, olmazsa olmaz cinsinden becerilerdir. Örneğin, yeni aldığınız bir elektronik aygıtı anlamak, verimli kullanmak, ayarı bozulduğunda düzeltebilmek için de bu beceriler şarttır. Siyasal yaşamda da bir kişinin peşinden bilinçsizce, koyun gibi gitmemek için de sözel ve sayısal becerilerin gelişmiş olması gerekir.
Peki, bu temel beceriler nerede ve nasıl geliştirilecektir? Tabii ki okullarda, yine konu dönüp dolaşıp eğitime, eğitim sistemine gelmektedir. Ve ülkemizin bir numaralı sorunu da eğitimdir.
Ülkemizde yalnız Türk lirası değil, yıllar boyunca diplomalar da değerini kaybetmiştir. Çevremiz, her seviyeden “Diplomalı beceriksizler” ile doludur.
Eğitimdeki gelişme okul sayıları ile ölçülmekte, nitelik göz ardı edilmektedir. Okul denince de akla sadece bina gelmektedir. (Gerçi şu an o binaları da temizlemeyi bile beceremeyen bir Milli Eğitim Bakanlığımız vardır).
Okulun temel ögesinin öğretmen olduğu unutulmuştur. İnsan kaynağı yönetiminde kişiye verilen ücret, onun üretimdeki göreceli değerini gösterir. Bu gözlükle baktığımızda maaş skalasına göre öğretmenin devlet gözünde yeri, imamdan ve polisten sonra gelmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı sisteminde bir de “Ücretli öğretmenlik” denen bir ucube oluşum mevcuttur. Hasta veya izinli öğretmenler yerine kullanılması gereken bir sistem sürekli hale getirilmiştir. Bu öğretmenlerin sosyal güvenlik sigortası primleri ayda 15 gün için ödenmektedir. Ücretli öğretmen haftada 30 saat ders verse bile toplam ücreti asgari ücretin altında kalmaktadır. Geçim derdi ile boğuşan, geleceğinden emin olmayan bir kişi, geleceğin kuşaklarına nasıl yön verecektir, onların bu söz konusu becerilerini nasıl geliştirecektir? Siz hiç ücretli imam veya polis duydunuz mu? Sadece bu ücretli öğretmen uygulaması bile eğitime ne kadar değer verildiğinin yeterli göstergesidir.
Eğer 21.yüzyılda at koşturmak istiyorsak eğitim sistemine bir çeki düzen verilmesi gerekir. Odak noktası, diploma vermek yerine beceri kazandırmaya dönük olmalıdır. Kaliteli eğitimin dayanak noktası kaliteli öğretmendir. Atatürk ne demişti: “Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.”
Öğretmenlik mesleğine kaliteli beyinleri çekmeliyiz. Bunun için öğretmenlik mesleğinin prestiji artırılmalı; meslek çekici hale getirilmelidir. Öğretmenlik eğitimi özel olarak yeniden gözden geçirilmeli, çağın gereklerine uygun öğretmenler yetiştirilmelidir.
Eğitim programları yeniden düzenlenmelidir.
Burada odak noktamız işin ekonomisi oldu. Tabi ki, eğitim sistemi kişileri sadece bir ekonomik birey olarak yetiştirmemelidir. Bunun yanında kişinin “insan gibi insan” olması için onu kültür ve sanatla da yoğurmalı, etik değerler kazandırmalıdır.
Eğitim sisteminin çöküşü bir anda olmadı. Uzun yıllar boyunca uygulanan bilinçsiz veya bilinçli politikalar sonucu buraya geldik. Düzelmesi de yıllar alacaktır. Bu uzun soluklu bir uğraştır. Eğer daha da gecikirsek her meslek dalında diplomalı beceriksizlerin eline düşeceğiz. Çünkü kısıtlı sayıdaki becerikliler de “Giderlerse gitsinler” söylemine uyarak kapağı yurtdışına atmayı becermiş olacaklardır.