“Dinlebi” pandemiyle artan sesli kitap talebine yeni bir soluk getiriyor
ABD ve Avrupa’da sesli kitap dinleme uzun süredir var olan bir alışkanlıktı. Ancak, pandemiyle birlikte yükselen podcast trendi, sesli kitap talebini de artırdı. Türkiye’de bu talebi öngörerek yola çıkan “Dinlebi” hızla adımlarla ileriyor.
Dinlebi’nin öyküsünü ve hedeflerini proje koordinatörü Ethem Şallı’dan dinledim. Türkiye’deki kullanıcının alışkanlıklarına göre tasarlanmış olan platform 20’den fazla yayıneviyle anlaşma yaparak yola çıktı. Hedef, kısa sürede küresel bir markaya dönüşmek.
Dinlebi nasıl doğdu?
“Dinlebi sınırlı seçeneklerin ve içeriğin olduğu bir sektörü daha da büyütmek amacıyla yola çıktı. Yerli bir girişim olarak, bulunduğu toprakların kültürüne, alışkanlıklarına uygun bir deneyim ve içerik sunmanın ayrıştırıcı olacağını düşünerek başladı. Bunu bir klişe olarak değil gerçekten genetik kodlarımızda dinlemeye olan eğilimi farkında olduğumuz için böyle söylüyoruz. Çünkü Türk edebiyatı, büyük oranda sözlü kültüre dayanır. Ozanlık, Batıda olduğu gibi, bu coğrafyanın da temel edebi akımı olmuştur. Yunus Emre’nin bir yayıncısı yoktu. Karacaoğlan, Pir Sultan halkın dilden dile aktardığı, dinleyerek çoğalttığı edebi şahsiyetlerdir.
Bireysel okuma bir burjuva tutumu olarak 19. yy.’dan itibaren yaygınlaşmış bir pratiktir. Bu pratiğin tek hakim seçenek olarak sunulmasına karşı kitaplarla daha çok temasta olmayı destekleyen bir platforma ihtiyaç vardı. Bu fikirle çalışmaya başladık. Bir yıldan daha uzun süre hem deneyim hem içerik hem de pazarlama çalışmalarını planlayarak bu ay başında lansmanımızı yaptık. Önümüzdeki dönem için de yol haritamız ve yapacaklarımız planlı ve bir takvim dahilinde geliştirmelerimize hızla devam edeceğiz.”
Dinlebi ismine nasıl karar verdiniz?
“Marka ismine karar vermek aslında bir süreç. Eğlenceli ve heyecanlı. İsim markaya dair önemli ipuçları verir. Örneğin; start-up’ların dünyaya açılmak gibi bir hayali olur genelde, bu yüzden isim de global olmalı diye başlar çalışmalar ve İngilizce kısaltmalarla devam eder. Çok yanlış da denemez tabi. Ancak biz yerli bir girişim olma önceliğimizi isme karar verirken de koruduk. Türkçe bir sözcüğü, ‘dinleme’yi bir öz olarak markalaştırdık. Bizce net bir tavır bu.
Diğer nokta da içerik yaklaşımımıza dair. Geniş bir içerik çeşitliliği sunmayı hedefliyoruz elbette. Ancak hızlı tüketilebilecek, kısa ve güçlü metinleri de seslendireceğiz. Bu yüzden isimden de bu pratikliğin anlaşılmasını istedik.
Son olarak, dinlebi diyerek markamızın içinde yine herkesin çoklukla kullandığı samimi tonda bir çağrıya da yer vermiş oluyoruz. Yani otobüs yolculuğun çok gürültülüyse “Dinlebi Dickens “Zor Zamanlar” sona ersin” diyebiliyoruz.”
Dinlebi'yi benzer uygulamalardan ayıran özellikleri nedir?
“Türkiye’de sesli kitap sektörünün yeni yeni gelişmeye başladığı açıkça görülüyor. İngiltere, ABD ve özellikle Kuzey Avrupa bu konuda çok yol almış durumda. Dolayısıyla dünyada da sesli kitap uygulamalarından beklentiler ve bu uygulamaların birbirlerine benzerlikleri kolay erişilebilir bilgiler. Ancak Türk halkını ayrıştıran nüanslar var, bunları yakalamak ve ona göre hem deneyimde, hem de içerikte çözümler sunmak bizim ayrışacağımız en temel husus.
Birkaç örnekle açıklarsak;
Sosyal uygulamaların kullanımında en üst sıralarda yer alan ülkelerden biriyiz. Çünkü paylaşmayı, anlatmayı, zaman zaman bunun havasını da atmayı seviyoruz. Bu yüzden dinlebi’de Bas-Paylaş özelliğini geliştirdik. Bunu yapan ilk ve tek uygulamayız. Şöyle ki, kitabı dinlerken işte en can alıcı yeri dediğiniz kısmı player’da tek tuşa basılı tutarak sesli kaydedebiliyor ve Instagram/Facebook hikayenizde doğrudan paylaşabiliyorsunuz.
Diğer önemli bir özelliğimiz de kitap hediye etme üzerine. Genel bir alışkanlık olarak kitap hediye edilirken kapağına veya ilk sayfasına bir not yazılır. Biz de bunu sesli deneyime taşıdık. Dinlebi’de sesli kitabı kendi sesli notunuzla hediye etme var. Hediye bir kitap gönderirken kendi sesli notunuzu kaydederek sevdiklerinize hediye edebiliyorsunuz ve alan kişi önce sizin kaydınızı dinleyerek başlıyor kitabı dinlemeye.
Başka uygulamalarda olmayan diğer önemli bir özellik de Ortam Sesi ekleme. Bu keyifli özellik sayesinde kulaklığınızı takıp kitabınızı dinlerken, ekleyeceğiniz ambiyans sesi ile o ortamda gibi hissetmeniz mümkün. Yani “Suç ve Ceza”yı bir tren yolculuğunda, “Camdaki Kız”ı deniz kenarında, “Kürk Mantolu Madonna”yı yağmur altında, “Geveze Yürek”i şömine başında hissiyle dinlemeniz mümkün. 10’dan fazla alternatif ortam sesi ekledik, bunun sayısını daha da artıracağız.”
Başka hangi farklılıklar sunuyorsunuz?
“Bunun dışında aile üyeliği sunan tek sesli kitap platformuyuz. Dinlebi’de Beraber Paket adıyla grup üyeliği imkanı da sunuyoruz. Tek abonelik ile üç kullanıcı kendi cihazlarından uygulamamızı kullanabiliyorlar.
Son olarak içerik olmazsa olmaz önceliklerimizden. Türkiye’nin en önemli 20’den fazla yayınevi ile anlaşmış olarak yayın hayatına başladık. Bu önemli bir güç. İçerik sayımızı çok hızlı artıracağız. Fakat diğer taraftan hızlı tüketilebilecek Dinlebi Orijinal adını verdiğimiz sadece Dinlebi’de olacak özel içeriklerimiz de yine kullanıcılarımıza sunduğumuz ayrıcalıklardan olacak.”
Ses kalitesi üzerine konuşalım. Teknik altyapınız nasıl?
“Sesli deneyim sunan bir platformsanız çözmüş olmanız gereken en önemli noktalardan biri ses kalitesi. Seslendirmelerimizi kendi stüdyomuzda gerçekleştiriyoruz. Profesyonel seslendirmeci havuzumuzdan okunacak kitaba uygun sese karar verme ile başlayan meşakkatli bir süreç. Seslendirmen kitaba çalışmış olarak stüdyomuza geliyor, ses mühendisimiz teknik kayıt alma işlemini yönetirken, okuma koçumuz hem tonlamaları hem de metnin doğruluğunu kontrol ediyor ve seslendirme esnasında yorum veriyor. Biten ve birleştirilen kayıt bu süreçte hiç olmayan kalite kontrolcümüz tarafından ayrıca baştan dinleniyor. Hem teknik hem okuma yorumlarıyla gerekirse ilgili yerler için tekrar kayda giriliyor. Teknik anlamda elde ettiğimiz kayıtlar uluslararası standartlarda saklanıyor.
Ancak tüm bunların ötesinde bizim önemsediğimiz konu kaydın doğallığını kaybetmemesi olarak öne çıkıyor. Güzel bir okuma sonrası tüm nefes seslerini kaldırıp, üzerine onlarca filtre koyduktan sonra bir robot seslendirmesinden çok az farkı kalan kayıtlar istemiyoruz. Bu yüzden çok az müdahale gerektiren temiz bir kayıt almak önceliğimiz.”
Dinlebi yayınevleri ile nasıl çalışıyor? Yayınevlerinin ilgisi ne yönde?
“Dinlebi olarak yayınevleri için çok cezbedici bir iş modeli oluşturduk. Onlar için herhangi bir gider kalemi oluşturmadan kataloglarını seslendirip ürünleri için yeni bir gelir kanalı yaratıyoruz. Editoryal tercihlerimiz konusunda belirli bir vizyon ve veri-merkezli yönelime elbette sahibiz, fakat matbu sektördeki dağıtımcıların yaptığı hatalara da düşmek istemiyoruz. Bu sebeple daha egaliter, çoğulcu ve yayınevlerinin birikimi, sezgileri ve beyin gücünü de içerik kürasyonumuza dahil etme fırsatı sağlayan bir kurgu oluşturduk.”
Bundan 10 yıl önce e-kitap kâğıdın yerini alacak mı tartışmaları sürüyordu. Çok da yerini almadı gibi. Şimdi sesli kitaplar gündemde ama bu sefer kâğıdın yerini alacak mı tartışmaları yok. Sizler ne düşünüyorsunuz?
“Şunu net olarak ifade etmek isteriz ki sesli kitap asla kitap okumanın bir alternatifi, basılı kitabın veya e-kitabın bir ikamesi değildir. Biz hiçbir zaman bu şekilde görmedik ve çalışmalarımıza da bu şekilde yaklaşmıyoruz. Kitapseverler de bu şekilde görmüyor ki ortada böyle bir tartışma yok. Sadece elitist bir kısım akademisyen ve yazar kesiminde nedeni anlaşılmaz bir tepki var. Oysa okumak isteyen ancak istediği kadar, zamanını ayıramayan kentli insan örneğin trafikte geçirdiği zamana değer katabiliyor.”
Kütüphanenizde kaç eser var ?
“Lansmanını yakın zamanda yapmış bir platform olarak henüz yolun çok başındayız. Kitap seslendirme vakit alan zorlu bir süreç. Türkiye’de mevcut sesli kitap evreni maalesef küçük. Ulaşabileceğiniz seslendirilmiş Türkçe eser sayısı 1000’in belki biraz üzerindedir. Bizim varmak istediğimiz hedeflerden biri de bu pazarın büyümesi, Türkiye’nin daha çok sesli kitap içeriğine sahip olması. Bu yüzden bütçemizin önemli bir kısmını kitap seslendirmeye ayırıyoruz ve bunu artırarak devam ettireceğiz. Halihazırda 1000’e yakın Türkçe içerikle servis veriyoruz ve bu sayı her gün artarak devam ediyor.”
Hangi tür kitaplar tercih ediliyor?
“İçeriğimizi tüketen kullanıcılarımıza baktığımızda yüzde 60’dan fazlasını kadınların oluşturduğunu görüyoruz. En fazla tüketilen tür yerli roman ve dünya klasikleri. Bunun akabinde sadece Dinlebi için seslendirdiğimiz Dinlebi orijinal içeriklerimiz en fazla dinlenmeyi alan kategorilerimiz.”
Seslendirme sanatçıları kimler? Nasıl seçiyor, nasıl çalışıyorsunuz?
“100’e yakın seslendirme sanatçısıyla çalışıyoruz.. Her biri sektörel deneyim, ses rengi ve tınısı, okuma performansları gibi birçok kategoride puanlandırılıyor ve müsaitliklerine göre üretim takvimimizde yer alan içerikler ile eşleştiriliyor.”
Son yaptığınız kampanya ile İstanbul Sözleşmesini seslendirdiniz, biraz bu çalışmanızdan bahseder misiniz?
“Ülke gündeminin önemli başlıklarını takip ederek gündeme paralel olarak ilgili içeriklerimizi zenginleştirmeye de önem veriyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini daha fazla kişiye ulaştırmak için sözleşme maddelerini seslendirip uygulamayı indiren herkesin ücretsiz dinleyebileceği şekilde yayına aldık.
Bunu yaparken Türkiye’nin tarihine katkıları, yaratıcılıkları, sanatları ve duruşlarıyla isimlerini emekleri ve bıraktıklarıyla yazdıran kadınları da hatırlatmak için bir kampanya filmi de hazırladık. Cumhuriyet tarihinde başarılı olmuş kadınları merkezine alan kampanya filmi aralarında Halide Edip Adıvar, Cahide Sonku, Selma Emiroğlu, Semiha Berksoy, Emel Gazimihal, Fatma Aliye gibi isimleri hatırlatarak, onlar gibi nicelerinin de yetişmesi için “Yaşasın Emeller, Cahideler...” diye sesleniyoruz”.
İki doğa dostu markanın kurucuları Özlem Süer ve Sema Gürses
İki doğa dostu markanın kurucuları Özlem Süer ve Sema Gürses ‘’Tenimiz İkinci Evimiz’’ isimli sohbet toplantısında buluştu.
Geçen hafta iki doğa dostu markanın kurucularının bir araya geldiği bir sohbet toplantısı için Nişantaşı’ndaki Özlem Süer House’da sosyal mesafeli bir buluşmadaydık.
Pandemi ile daha da önemsediğimiz tenimiz ile olan ilişkimizin konuşulduğu toplantıda, her iki markanın da ortak özelliklerini keşfettik.
Tasarımcı ve akademisyen Özlem Süer, yıllardır “sürdürülebilir moda” ilkesi doğrultusunda yaptığı çalışmalara bir yenisini eklemiş ve O-DAY isimli, doğal ve sürdürülebilir kumaşlardan oluşan yeni bir marka yaratmış.
“Sağlıklı ve doğayla uyumlu giysi” konumlandırması ve felsefesine sahip O-DAY ve klinik kozmetik markası olan Amantara, pandeminin yarattığı yalınlaşma ve yavaşlama ihtiyaçlarına cevap veren iki doğa dostu marka.
Özlem Süer O-DAY’in doğuşunu “sürdürülebilir moda ilkesiyle hareket etmek bir iyilik hali arayışı ve sade yaşam mottosuyla ana fikrimiz oldu. Post-Pandemi döneminde değişen eğilim olarak tüketici davranışlarının yeni kavramsal koleksiyonlar yaratma ihtiyacı bir güdü olarak süreç içinde hayatımızı yönlendirdi” cümlesiye özetliyor.
Öncelikli olarak internet satışlarıyla ilerleyecek olan O-DAY ürünleri yüzde 100 doğal elyafla ipek, keten ve pamukla özel dokunmuş kumaşlarla hazırlanıyor. Kullanımın rahat olması hedelendiği için akseuarlar yok derede az. Koleksiyonda yalın tek parça giysiler, asimetrik çizgiler, bağlama teknikleri gibi Özlem Süer’in tasarım dilini görmek mümkün.
Özlem Süer, “tenimize ve ruhumuza dost bir koleksiyon markası” olarak tanımladığı O-DAY’in özelliklerini şöyle özetliyor: “Terapik renkleri, nefes alan duygusu, geleneklerden gelen detaylardaki minimal kesim dili (şalvar, kaftan gibi) çağdaş akımların karmasıyla kendine özel bir duruş yaratmakta. Drape detaylı bluzlar, günlük yaşama konfor katacak çoklu kullanıma açık kombinasyonlar, yalın tek parça giysiler, asimetrik üstlerle keyifli bir kimlikle birleşen rahat formlu altlar ile karşımıza çıkıyor koleksiyon.”