Devrimlerin devrimi
“Rusya burjuva devrimini o kadar geç tamamladı ki onu proleter devrimine dönüştürmek zorunda kaldı. Başka türlü söylenirse: Rusya başka ülkelere göre o kadar gecikmişti ki, en azından bazı alanlarda, onları geçmek zorundaydı.” Açıktır ki Trotsky burada genel olarak burjuva devriminin, özel olarak da Stolypin reformlarının başarısız oluşunu veri alıyor. Bazı durumlarda başarılı reformlar devrimi önleyebilir; diğerlerinde devrim öncesi pazarlıklar aynı sonucu verebilir. Ex post Rus ihtilali güçlü bir determinizme sahip olarak görülebilir ama ex ante ihtilal sadece bir olasılık dağılımıdır. Ayrıca devrimci partinin ihtilalden zaferle çıkması da olasılığa dayalıdır. Söz konusu olasılıkların hangi makul parametrelere dayanabileceğini görmekte elbette özel bir yarar var.
Toplumsal gelişmenin devrimci tahayyülünde mutlaka bir romantik ihtilal imgesi mevcuttur. Pek çok kuşak için yabancı olmayan, kolayca göz önüne getirilebilir ve şehirli, medeni bir imge eski rejimi simgeleyen Petrograd’da Kışlık Sarayın önünde devrime koşan Bolşeviklerin görüntüsüdür. Gerçekten de, pek az imaj bu kadar etkili olabilir ve Potemkin zırhlısının hafızalara kazıdığı simgeden sonra Kışlık Sarayın alınması da bu çok etkili ideolojik ve sembolik aktarma kayışlarından birini oluşturmaktadır. Aslında bu imaj bir filmden alınmıştır: İmajlar, mitler, semboller… Trotsky: “Bir sembol yoğunlaştırılmış bir imgeyse, devrim sembollerin baş ustasıdır çünkü tüm olguları ve ilişkileri konsantre biçimde gösterir.” Ayrıca devrim anları safların siyah ve beyaz olarak ayrıldığı, başka dönemlerde küçük ve sürekli bir değişim olarak algılanacak bir dinamiğin nitel sıçramalı ve tarihin sürekliliğini kıracak bir farkın odağı olarak görüldüğü anlardır. Devrim anında her şey, bilimlerden sanatlara, din ve ahlaktan siyaset felsefesine, değer yargılarından eylemlere tek bir kılıçla ortadan ikiye bölünmüş gibi görünür. Devrim insanla ilgili her şeyin uzlaşmaz çelişkilerle var olan iki sınıflı ve iki ethoslu bir dünyanın tezahürleri gibi göründüğü, sınıf mücadelesinin sürtünmesiz bir uzayda nihayet kendisini gölgelerinden ve yanılsamalarından arınmış saf biçimde gerçekleştirdiği bir karar anıdır. Gerçeğin saatinin çaldığı ve yıldızın parladığı hakikatle yüz yüze gelme zamanı nihayet gelmemiş midir?
Öte yandan Althusser “son kertenin saati asla çalmaz” diyerek gerçekten saf olarak iki sınıflı ve tek bir çelişkiyle (emek-sermaye çelişkisi) belirlenmiş bir devrimin imkânsızlığını dile getirmemiş miydi? Gerçekten de Althusser’in temel tezlerinden birine göre aslında devrim anlarında bile hiçbir toplum tek bir sınıf çelişkisiyle belirlenmez ve ana çelişki bile sadece diğer çelişkiler tarafından üst belirlendiği ölçüde açığa çıkabilir. Doğru şekilde tam ifade edersek; devrim anı bile aşırı belirlenmiştir. Ama devrimciler için devrim felsefi ve sosyolojik bir analizin nesnesi olmaktan çok uzaktır. İdeolojik tahayyülde, dünyayı boydan boya kesen tek bir kılıç imajı çok çekici olabilir.
Stolypin Rus tarihinin en ilginç figürlerinden biri olabilirdi. Gerçekten de Stolypin reformları başarıya ulaşsaydı muhtemelen Ekim Devriminin önü kesilmiş olacaktı çünkü Şubat Devrimine gerek kalmayacaktı. Ancak Stolypin’in ne modern zamanların Talleyrand’ı, ne de Bismarck’ı olma şansı bulunuyordu. Ağır bir toprak/tarım sorunu yaşayan bir ülkede, ancak hem burjuva demokratik hem sosyal bir reformist olmak ve hem aristokrasiyi hem de Çarı bir tür “iktidardan feragat etmeye” ikna etmek zorunda olan reformcunun Bonapartist-Sezarist bir boşluğa denk gelmesi pek de mümkün olamazdı. Yine de bu “çok az, çok geç” türünden reformun hiç başarı şansı yok muydu? Ekim devrimi kaçınılmaz mıydı? Trotsky’nin “(devrimin) aşamalarının güçlü determinizmi” dediği olgu Marksist düşüncede etkili bir izi olan 19. Yüzyıl determinizminin Trotsky’nin zihninde yarattığı bir izlenim, hatta yanılsama mıydı? Gerçekten de Stolypin reformlarının başarılı olması imkânsız mıydı? Bu sorulara tarihi olarak geçerli olabilecek cevaplar vermek zor çünkü tüm cevaplar olgu-karşıtı olmak durumunda. Olsa olsa Stolypin’in başarılı olması durumunda devrimin “güçlü bir determinizmden” nasıl uzaklaşabileceğinin teorik teknolojisini düşünmek mümkündür. Ancak fiiliyatta köylüler de, gerici Rus hareketi Kara Yüzler taraftarı olan toprak sahipleri de reformun başarısını istememişlerdi.
Aslında hem devrimden önce pazarlık yapmak, hem devrim için taraflar hazırlanmışken reform olasılığını araştırmak, reformu aramak imkânsız değildir. Gerçekleştikten sonra güçlü bir determinizmin ifadesi olarak görülen şey gerçekte olasılığa dayalı bir sürecin mümkün gerçekleşmelerinden sadece bir tanesi olabilir. Öz-görüntü, zorunluluk-olasılık (kaza) kavram çiftleriyle Hegelci-Marksist jargon içinde söylenirse, belki de her devrim zorunluluktan çok kazadır. Bolşevik Devrimi o gün bile sadece olasılıklardan biriydi. Ancak muazzam bir kahramanlık destanı, insanlığın tek bir epik eylemle karanlıkları yırtabileceğine inandığı bir zaman kesitidir. Cazibesi eşitsizlik karşısında insanın ruhunun derinliklerinde her zaman bir köşede sırasını bekleyen kutsal isyana hitap etmesindedir. Sonraki 74 senede nelerin olduğu nelerin olmadığı, nelerin başarıldığı nelerin başarılamadığı ayrı konudur.