Devletteki yozlaşma krizden çıkışı zorlaştırıyor
ABD ve Trump örneğini anlattım bu yazıda ama ne yazık ki şu anda devlete ve yönetime duyulan güvenin dibe vurduğu tek ülke ABD değil. Devlet yönetiminin kişiselleştiği ve yozlaştığı her ülkede şimdi yaşanılması kaçınılmaz olan krizden çıkış sürecinin sancılı geçmesi kimseyi şaşırtmamalı.
Koronavirüs salgınıyla ilgili gelişmelerin ve rakamsal verilerin borsa verilerinden daha çok ilgi çektiği şu günlerde benim en yakından izlediğim kişi ABD Başkanı Donald Trump. Koronavirüsün Çin’den dünyaya yayılmaya başladığı günlerde salgın tehdidini hafife alarak ‘Çin virüsü’nün ABD’yi fazla etkilemeyeceği müjdesini veren Trump’ın daha sonra durumun vahametini kavrayıp virüse karşı savaşan komutan edasıyla yaptığı basın toplantılarını kaçırmamaya çalışıyorum.
ABD Başkanı gerçekleri saptırmakla, bir gün söylediğini ertesi gün yalanlamakla kalmıyor, kendisini dinleyenlerin kafasını karıştırmak için her yola başvuruyor. Bu konuda başarılı olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları Trump’ın krizi yönetme tarzını başarılı bulan Amerikalıların oranının yüzde 50’nin üzerinde olduğunu gösteriyor. Trump gibi liderlerin tek derdi, kendilerini iktidara taşıyan bu desteği korumak zaten. Tam da seçim yılında ülkeyi yaşanmaz hale getiren Trump’ın işi zor gerçekten. Tek şansı şu an için karşısında güçlü bir rakibin olmaması.
Devletin yozlaşması
2000’li yıllara girilirken dünyanın tek süpergücü olarak anılan ABD’de Trump’ın keyfi yönetimi sayesinde devletin nasıl aciz ve çaresiz duruma düştüğünü görmek için dünyanın en varlıklı kentlerinden biri olan New York’un hastanelerinde yaşanan dramatik sahneleri televizyondan izlemek yeterli. Hastalara yardımcı olmak için kendi sağlıklarını tehlikeye atarak insanüstü bir çaba gösteren doktorların ve diğer sağlık görevlierinin, araç-gereç ve malzeme yetersizliği nedeniyle yaşadıkları çaresizlik gerçekten tüyler ürpertici. Atlantic Monthly dergisi ABD’nin Trump sayesinde bir “failed state” yani “başarısız devlet” görünümü sergilediğini yazdı geçenlerde. Başkan Obama’nın sağlık reformunu baltalamak için her yola başvuran, son seçim kampanyasında sağlık reformunu gündeme getiren Demokrat senatör Bernie Sanders’i ‘sosyalist’ diye kötülemeye çalışan Trump’ın ve yandaşlarının eseri bütün bunlar. ABD’nin ve New York’un virüs krizinin merkez üssü haline gelmesinde de Trump’ın dangalaklığının ve vakit kaybetmesinin büyük payı var.
Trump başkanlık koltuğuna oturduktan sonra aile efradı dahil kendine yakın gördüğü kişilerden oluşan bir yönetim kurma çabasına girişti. Exxon gibi bazı büyük şirketlerin tepe yöneticilerini önemli bakanlıklara getirdi. Ancak onları da hiçe sayrak ülkeyi tweet’lerle yönetme yöntemini seçti. En önemli görevlere getirdiği kişelerin çoğu bu çalışma tarzına uyum sağlayamayarak istifa etti ya da Trump tarafından kovuldu. Devletin ve bürokrasinin adabını bilen ve etik kurallarını savunan kişilik sahibi kişiler uzaklaştırıldı. Trump ile ahbap çavuş ilişkileri kuran şirket yöneticilerinin, etkili konumdaki kişilerin ve medya unsurlarının yönetimdeki etkisi öne çıkmaya başladı.
Ekonomide mucizeden kurtarma paketine
Trump’ın öncelikli hedefi özellikle ekonomi alanındaki icraatını bir başarı hikayesi olarak pazarlamaktı. 2008 krizinin tırmandığı noktada başkan seçilen Obama’dan devralınan tablo hiç de kötü değildi. Trump gibi her yolu denemiş bir işadamının başkan seçilmesi, yeni yönetimin ‘sermaye dostu’ olarak algılanmasını sağladı ve bu olumlu hava borsalara da yansıdı. Trump’ın sermaye kesimine trilyon dolarlık bir vergi indirimi ihsan etmesi bu başarı masalını tamamladı. Borsalar yeni rekorlara tırmandı.
ABD 2020 yılına yavaşlayan bir ekonomiyle girdi ama bu Trump’ın umurunda değildi. 21 Ocak’ta Davos’ta, kendi eseri olan ekonomik mucizeyi küresel elitlere anlatırken de bu masalın çok yakında nasıl bir kabusa dönüşeceğini hiç aklından geçirmiyordu her halde.
Trump yönetiminin ekonomideki çöküşün derinleşmesini önlemek için Kongre’den geçirdiği 2 trilyon dolarlık kurtarma paketi, halka para dağıtmaktan zora düşen şirketleri kurtarmaya kadar uzanan geniş yetkiler tanıyor devlete. Ancak devlet yönetiminin güvenilirliğini tamamen kaybetmiş olması ve Trump’ın kurduğu ahbap çavuş ilişkilerinin yapılacak tercihlerde etkili olabileceğinin akla gelmesi kurtarma paketiyle ilgili soru işaretlerini artırıyor.
ABD ve Trump örneğini anlattım bu yazıda ama ne yazık ki şu anda devlete ve yönetime duyulan güvenin dibe vurduğu tek ülke ABD değil. Devlet yönetiminin kişiselleştiği ve yozlaştığı her ülkede şimdi yaşanılması kaçınılmaz olan krizden çıkış sürecinin sancılı geçmesi kimseyi şaşırtmamalı.