"Depremin zararını hesaplamak..."
İnsan kayıplarını telafi etmek mümkün değil. Acımız içimizde, bölgedeki enkazı kaldırmayı planlarken, içimizdeki enkaz konusunda ne yapacağımızı tam bilemiyoruz.
Depremin maliyeti konusunda ciddi bir kafa karışıklığı var. Bu sebeple bir analiz yapmak istedim.
Bir depremin maliyetine öncelikle şu açılardan yaklaşmamız gerekir:
- İş durmasından kaynaklanan muhtemel gelir kaybı
- Bölgeye doğru akan ticaretten oluşacak muhtemel gelir kaybı
- Üst yapı ve Altyapıdaki zarar ve yeniden imarın muhtemel maliyeti
- Bölgeye yapılan ayni-nakdi yardımların maliyeti
- Bölgeye sevk edilen personel sebebiyle diğer bölgelerde yaşanacak iş kaybı
- Bölgedeki insan kaybından doğacak sıkıntıların maliyeti
- Tesislerin başka bölgelere taşınmasından oluşacak maliyet
- Bölgeden diğer bölgelere olacak göçün neticesinde oluşacak maliyetler
Tüm bunların yanında bölgenin çehresinde büyük bir değişiklik yaşanacağı için sosyo-kültürel anlamda bir başkalaşım geçireceğini, değer zincirinde büyük değişiklikler yaşanacağını, Batı’ya doğru göçün sadece düşük gelir seviyesinde olanlar için değil, yatırımcı profilinden de olacağı, bu sebeple iktisadi faaliyetlerde batının eskisine göre daha fazla pay alacağını söylemek mümkün. Bu da başlı başına bölgede yaşayan ya da yaşayacaklar için büyük bir olumsuzluk.
Bölgede entegre bir kalkınma planı uygulanmasının neticesinde refahı artan insanların bölgede kalmaya devam edeceklerine dair tarihsel bir bilgi elimizde yok. Yaşanan planlı kalkınmaya tabi tutulan bölgelerdeki sosyo-ekonomik olanaklarının, eğitimin, spor alanlarının ve sağlık tesislerinin yeterli olmaması durumunda geliri yükselenlerin daha gelişmiş bölgelere göç ettiğini bizlere gösteriyor. İstanbul, Ankara ve İzmir'e göç edenlerin demografik yapısı bunu kanıtlıyor.
Bunda şaşılacak bir durum yok, çünkü İstanbul-Ankara-İzmir'de yaşayanların da Avrupa ya da ABD'de yaşamak için can attıklarını görüyoruz. Demek ki mesele sadece bina, alt yapı, tesis veya eğlence değil. Dolayısıyla, bu bölgeyi yeniden imar ederken şimdikinden çok daha farklı bir bakış açısı ortaya koymak gerekiyor.
Unutmadan arz edeyim: Son 10 yılda Anadolu'nun hangi şehrine gitsem, benzer bir mimariyi görüyorum. Şehirler adeta kendi özelliklerini kaybetmiş ve "tek tipleştirilmiş" evlerde ya da binalarda yaşamaya başlamış. Havalimanından şehir merkezine doğru giderken tabelalar olmasa hangi ilde olduğumuzu anlamamız imkânsız gibi. Bu aslında son yıllarda farkı dokulardan hoşlanmayan, vatandaşı tek tip yaşam tarzına mahkûm eden bakış açımızın bir ürünü. "Türk Tip Yaşam Tarzı" veya "komşuluk" gibi tam içi dolmamış, her yere çekilebilir, kimi zaman olumlu özelliklerinin yanında olumsuzluk arz eden yaklaşımların bir kenara bırakılması, her bölgenin kendine has kültürünün medeniyetle buluşturulması gerekiyor.
Daha fazla metrekare ama daha az çeşitlilik üzerine inşa ettiğimiz modelin bundan sonra enerji verimliliği, depreme dayanıklılık, estetik, kültür ve medeniyet üzerinde değişime uğraması gerekir diye düşünüyorum.