Deprem öncesi sırası sonrası çıkarılası dersler
Öncesi; imar affı çıkarmakla övündük, imar affetti de deprem affetmedi. İskân izni alırken binaları hakkıyla denetlemedik ama deprem bizim yerimize bu denetimi yapmakla kalmadı, yıktı geçti. Yıkılan binaların çoğundaki acı gerçek; binayı yapan ile denetleyen aynı kişilerin olması… Tuhaf değil mi?
Sırası; evimizde deprem çantası bulundurmadık. Düdük, fener, su gibi malzemeleri temin etmedik. Evde tatbikat yapabilirdik. Deprem sırasında masa altına mı kapı eşiğine mi kaçacağımızı, yatakta, mutfakta yakalanınca farklı senaryolarda nasıl davranacağımızı önceden talim etmedik, uygulamadık.
OYSA GÜN LOJİSTİKÇİLERİN GÜNÜYDÜ
Sonrası; şu anda tüm dehşetiyle yaşıyoruz. İş makinesi bekleyen enkazlar, görev verilmesini bekleyen yardım ekipleri, sevk edilmek için haber bekleyenyabancı kurtarma timleri… Yardım yönetimi için çağrılması beklenen lojistikçileri kale almayışımız. Oysa gün; lojistikçilerin günü…
Peki ya şimdi? Ders çıkardık mı dersiniz? Tabii ki ama yeterince değil. Ölü ve yaralılarımızın acısı yüreğimizi dağlaya dursun, ah ile vah ile vakti geçirecek zaman değil ki. Gözyaşı dökülmeden büyük işler başarılmaz der atasözümüz. İyi de ders almak için yeterince gözyaşı dökmedik mi?
İKİ SORU İKİ CEVAP
Bu felaketten sonra depremle yaşamayı öğrenebilir miyiz?
Öğrenenlerimiz olacaktır. Ama çıkarılacak dersleri kamu politikası haline getirmek, yaşam tarzımıza uygulamak yine tavsayacak gibime geliyor. Misal neden hala “uygulamalı deprem dersi” ilköğretimde zorunlu hale getirilmez? Eğitim Bakanı neden bu felaketten bir görev çıkarmaz? Hollanda’nın sorunu, su iledir ve sel baskınında topraklarının %40’ını dahi kaybetmiştir fakat bugün yüzme dersi, okullarda zorunludur, bilmeyen mezun dahi edilmemektedir.
Yardım neden engelleniyor?
Arama kurtarma ekipleri bölgede… Ancak emir bekliyor. Pek çok yardım ekibi de AFAT koordinasyonu henüz yok diyerek bekletiliyor. Bu durumun akıl ve vicdan boyutu sorgulanıyor.
NOT
DONUYORUM, BOĞULUYORUM, BENİ KURTARIN
İnsan sıcaktan, yemekten, yataktan utanıyor bu feryatları duyunca… Şu anda binlerce canımız enkazın altında kurtarılmayı bekliyor. Kimi soğuktan donmuş kimi tozdan boğulmuş kimi de kan kaybından canından olmuş binlerce cenazemiz varken…
Bu felaket, öncekilerden çok farklı… Hem şiddeti yüksek hem de çifte saldırı… Yetmezmiş gibi 10 farklı ana lokasyonda ve 100 değişik beldede vurdu bizleri… Çoğu enkaz, iş makinesi bekliyor. Çoğu yardım heyeti, buralara ulaşma çabasında…
Gördük ki yardım sel olmuş, insanlarımız elinde avucunda ne varsa, bölgeye aktarmış. Ancak sorun şu ki enkaz altında “donuyorum, boğuluyorum, beni kurtarın” diye haykıran sesler de yavaş yavaş cılız hale geliyor, yaşama ve yaşatma umutlarımız her saat daha da azalıyor.
Felaketlerin bizi birleştirdiğini defalarca gördük ve bu hasletimizle övünüyoruz. Dilerim ki felakete giden yolda da birleşebilsek… Ölü yaralı toplamak yerine öldürmesek, yaralamasak…