Deprem kapıyı kaç kere çalar?

Sadi ÖZDEMİR
Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Türkiye’nin ‘arazi olarak’ yüzde 90’ı deprem riski altında, yüzde 50’si de 1’inci Derecede Deprem Bölgesinde bulunuyor. Aklınıza gelen ya da sözüne çok güvendiğiniz bilim insanlarının son söylediklerini hatırlayın, tamamına yakını ‘Büyük İstanbul Depreminin’ bir kader olduğunu vurguluyor. Bu gerçeklere rağmen yapı stoku kalitesi çok kötü olan ülkemizde yaklaşık 10 yıl önce başlayan ‘kentsel dönüşüm’ bir türlü hızlanamadı ve bu halimizle büyük depreme yakalanırsak çok canlar yanacak. 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra, kötü yapı stokumuzla Marmara Bölgesi’nde ve İstanbul’da büyük bir depreme yakalanmadık ama ölümlü ve ağır yıkımların olduğu depremlere ülke genelinde maruz kaldık. Millet ve devlet olarak depremlerden sonra arama kurtarma faaliyetlerinde, yardımlaşmada, kamunun destek ve yeniden inşa faaliyetlerinde çok iyiyiz ama kentsel dönüşüm neden hızlanamadı? Önceki gün yaşanan 5,9’luk Düzce depremi de belki büyük bir deprem öncesi son uyarıdır.

Fakirin malı zengine peşkeş mi çekiliyor?

Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı (KENTSEV) Başkanı Haluk Sur’a “Kentsel dönüşüm neden hızlanamadı” diye soruyorum. Sur, “Başlangıçtan beri büyük dezenformasyon yaşanıyor. Birileri, kentsel dönüşümü fakirin malını zengine peşkeş çekme aracı gibi anlattı. Vatandaş da bu nedenle konuyu zenginleşme aracı olarak gördü ve çantacıların elinde kaldı. Bu işi kamu ve özel sektör birlikte başarabilirdi, bu konuda da gereken işbirliği sağlanamadı. Çok büyük güven problemi doğdu” diyor. Yine de 10 yılda yapılanlar var, tablo ne durumda? Sur şöyle devam ediyor: “Bakanlığa göre 7 milyon konut, bizim tahminlerimize göre 9 milyon konut dönüşmeliydi. Neredeyse nüfusun yarısını ilgilendiren en hayati problemle karşı karşıyayız. 7 milyon konutun yaklaşık 1,5 milyonu yenilendi. Van depreminden sonra siyaset inisiyatif aldı ama yerel yönetimler maalesef kanunun önerdiği üçte iki çoğunluk esasını uygulamada ayak sürüdü. Anayasa Mahkemesi de bu işe bir başka çomak soktu. Kanuna göre üçte birlik dilim, dönüşüm için anlaşamazsa kamu o payı değerleme yaparak satın alabilir ve belediyeler riskli bina tespiti yaparak yıkıma geçilebilirdi. Belediyeler bunu yapmadı, kamu da (Hazine) o üçte biri almadı. Vatandaş zaten ‘metrekaresine metrekare verilmesine’ asla razı olmuyor, çok daha fazlasını istiyor. Aslında dengeleri bozan en önemli gelişme Fikirtepe oldu. Rahmetli Kadir Topbaş Fikirtepe’yi açıklarken ‘4,14 emsali verdik hayırlı olsun, hak sahipleri buyursun anlaşsın’ dediği anda biz, ‘eyvah, kentsel dönüşüm doğmadan öldü’ demiştik.  Çünkü bu rant ilan edilince çantacı zayıf firmalar vatandaşa aşırı vaatle süreci bozdu. Başka yerlerde de bu örnekler yayıldı.”

Haluk Sur, inşaat sektörüne yönelik nefret söylemlerinin de hem kentsel dönüşüm sürecini hem ülkenin kalkınma dinamiklerini, konutta ‘arz talep dengesini’ bozduğunu belirtiyor. Bütün bu yanlışların yerine ‘Kentsel dönüşümlerde kamu-özel sektör işbirliğini,  yerel yönetimlerin devrede olmasını, müteahhit firmalara finansman desteği sağlanmasını’ öneriyor. Türkiye’nin kentsel dönüşümü ‘yeşil dönüşüm’ olarak planlayıp başarması halinde bile milyarlarca dolarlık enerji tasarrufu’ sağlanabileceğini hatırlatıyor.

Sektör 5 yıldır küçülüyor, işletme ve konut kredisi yok, inşaatı kim yapacak?

Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER) Başkanı Altan Elmas’a da aynı soruyu soruyorum. Başkan Elmas sektörü adına çok dertli ve soruya genellikle sorularla karşılık veriyor: “İnşaat sektörü 2018’den beri perişan halde. 4,5 yıldır küçülen bir sektör var ortada her çeyrek küçülmüş. Büyük bir işletme sermayesi ihtiyacı var ama inşaatı dönük kredi mekanizması yok. Bir de Temmuz ayından itibaren tamamen kapatılmış durumdaki konut kredisi mekanizması var. Dolayısıyla sektörün finansal akışı durmuş vaziyette. Türkiye’nin en güçlü sektörlerinden birinin üretim gücü ciddi darbe yemiş durumda. 2010 yılında toplam krediler içinde konut kredilerinin payı yüzde 11,5 seviyesindeydi, şu anda yüzde 4,5’e inmiş durumda. Vatandaşın ve üreticinin finanse edilmediği, konut üretiminin en itibarsız hale geldiği bir ortamda biz nasıl kentsel dönüşüm yapacağız? Bu kentsel dönüşümü kim yapacak? Üretici firmaların büyük bölümü buralara da ciddi para gömmüş ve saplanıp kalmış durumda. Sektörün üretim gücünde büyük erozyon var. Türkiye’nin en güçlü sektörlerinden biri 2018’den bu yana resmen kenara atılmış vaziyette. Klozet kapağı üreten sanayici kutsal ama onu kullanacak inşaat sektörü kötü ki bu tam bir akıl tutulmasıdır ve bedelini Türk milleti ödüyor. 2018’e kadar sektörde toplam istihdam da 2,1 milyon kişiydi ve 1 yılda 900 bin kişilik istihdam kaybettik. Şu anda 1,6 milyondayız ki bu rakamla bile 500 bin kişilik istihdam kaybımız var. Şu andaki inşaatlarda işçi krizi yaşanıyor ve proje takvimleri hem kamuda hem özel sektörde bu nedenle de aksamış durumda. Ben 32 yıldır sektördeyim, hiç işçi bulamama krizi yaşamamıştık. 18 çeyrektir küçülüyoruz, eskiden büyümeyi yukarı çekerdik, şimdi aşağı çeken sektör durumundayız. Sektör bu durumdayken kentsel dönüşümün hızlanması ihtimali olabilir mi? Kimsenin kentsel dönüşüm yapmak gibi bir hevesi kalmadı, kimse bu uğraşmak istemiyor. Bu sektörün kaslarını güçlendirmeden kentsel dönüşümün üstesinden gelinemez. Önümüzdeki dönemde acilen inşaat sektörünün nakit akışı için işletme kredilerinin açılması lazım, bu ülkede konut kredisi de kullanılamıyor. 5 aydır kan dolaşımı durdurulmuş vaziyette.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar