Deprem gerçek inanmayan biziz

Yaşar KUŞ
Yaşar KUŞ İZMİR'den

Deprem gerçeği ile 18 yaşımda, 1999 yılında Marmara Depremi ile yüzleştim. Sonrasında depremin merkez üssü olan İzmit’te yaşananları gördüm ve durumun benim hissettiğimden daha vahim olduğunu anladım. İnsan bu travmayı kolay kolay atlatamıyor. Psikolojisi bozuluyor. Altı yıl önce İzmir’e yerleştim ve deprem burada da zaman zaman kendisini hatırlattı. Fakat geçen cuma günü gerçekleşen deprem bir hatırlatma değil, yeniden yaşatmaydı. Tarihte büyük olaylar iki kere yaşanır derler. Marx buna bir ekleme yapar: “Tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür eder.”

Ne yazık ki deprem söz konusu olduğunda her tekrar ayrı bir trajedi ve bu tekrarlar iki kere ile sınırlı değil. Çünkü ders almıyoruz. İşin daha da kötü yanı bu durumun kanıksanmış olması. Artık hepimiz biliyoruz, tüm Türkiye depremzedelere yardıma koşuyor, çadırlar, mutfaklar kuruluyor, en husumetli olduğumuz ülkeler bile yardım teklifinde bulunuyor, depremin 4-5 gün sonrasında enkaz altından mucize kabilinden kurtarılanlar oluyor, hırsızlar yıkıntılara dadanıyor, uzmanlar ‘deprem değil bina öldürür’ diyor, soyut bir müteahhitte ve soyut bir ‘buna izin verenler’e veryansın ediliyor, en iyi ihtimalle bir günah keçisi bulunup bütün suç ona yükleniyor, yapılmalı- edilmeli, yapacağız-edeceğiz söylemleri gırla gidiyor, çok değil birkaç hafta içinde depremin hemen öncesindeki durumumuza geri dönüyoruz. Bir tek hayatını, yakınlarını, evini barkını kaybedenler deprem anını ömürleri boyunca unutamıyor.

Bu depremde de süreç aynı ilerliyor. DÜNYA İzmir Bürosu çalışanları olarak, deprem olduğu sırada toplantı halindeydik. Odadaki eşyalar sallanıp, bazı parçalar yere düşmeye başlayınca durumun vahametini fark ettik. Sarsıntının şiddeti ve süresinden yıkıcı bir deprem olduğunu tahmin ettik. Depreme hazır değildik. Bir kaçış planımız yoktu. Bir ‘yaşam üçgeni’ belirlememiştik. Deprem çantası hazırlamayı belki bir önceki deprem sırasında düşünmüştük ama düşünmekle yetinmiştik. Refleks olarak kendimizi dışarı attık. İnsanların yüzlerinde 1999 depreminin korku ve dehşetinin bir benzerini gördüm. Herkes telaşlıydı. Kimse hazırlıklı değildi. Açık alanda artık güvende olsalar da herkes yakınlarını merak ediyordu. Herkesin bir anda telefonlarına hücum etmesi, hatları tıkadı. GSM şirketleri pek çok acil durumda olduğu gibi yine sınıfta kaldı. İnsanların en lazım olduğu anda birbirlerine ulaşamamaları GSM şirketlerinin altyapılarının ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha hatırlattı. Asıl gerektiği zamanda eksik kaldılar. Hazır değillerdi.

Yıkımın Bayraklı bölgesinde olduğu anlaşıldığında ise bu kez trafik sorunu ortaya çıktı. Gerek şehir merkezindeki bina yığınından kaçmak isteyenler, gerekse bu bölgede tanıdıkları olanlar bir anda trafiği felç ettiler. Bu kez de gözlerimiz trafiği düzenleyecek olan görevlileri aradı. Onlar da hazır değildi.

Kurtarma çalışmalarına katılanların haklarını yemeyelim. Cansiperane mücadele ettiler, onlarca insanı yıkıntıların altından çıkardılar. Gönül isterdi ki gereken tedbirler alınsın, herkesin bildiği ve söylediği önlemler hayata geçsin de tüm bunlara gerek kalmasın. Ama başta dedik ya 3-4 hafta içinde depremi unutacağımızı hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki deprem değil, ‘birkaç haftaya unuturuz’ gerçeğini kanıksadık.

Depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralananlara ve zarara uğrayanlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar