Denizli’nin antik zenginliği ve 1908 yıllık su yasası
Denizli, inanılmaz bir tarihi ve kültürel zenginliğe sahip. İl genelinde tam 19 antik kent bulunuyor. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait hanları, camileri, hamamları ve yapıları da sayarsak her noktası buram buram tarih kokuyor.
Yarım asırdır kazı çalışmalarının sürdüğü Hierapolis’te Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarının, Laodikya’da İncil’de adı geçen 7 kutsal kiliseden biri olan Kutsal Haç Kilisesi’nin bulunması Denizli’yi inanç turizmi açısından da önemli bir destinasyon haline getiriyor. Ancak Denizli, her ne kadar bazı çalışmalar yürütülse de inanç turizminde termal sağlık turizmindeki gibi sahip olduğu potansiyelin karşılığını tam olarak alamıyor.
Ege’nin ihracat merkezlerinden Denizli’nin antik zenginliğini tüm ihtişamıyla Laodikya’da görebilirsiniz. Efes’in ardından Anadolu’nun en büyük antik kenti olduğu belirtilen Laodikya, M.Ö. 261-263 yılları arasında II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuş. Döneminin görkemini yansıtan kentte, çok sayıda anıtsal yapı bulunuyor. Laodikya’da kuzguni siyah yününün yumuşaklığı ile ünlü bir tür koyun yetiştiğini, bu hayvanların Laodikyalılara ciddi gelir sağladığını, tekstil endüstrisinde gelişmiş olan kentte Trimita adı verilen tuniklerin çok ünlü olduğunu tarihçiler anlatıyor. Bu bilgiler Denizli’nin tekstil sektöründe ülkemizde ve dünyada söz sahibi olması hakkında da bize ipuçları veriyor.
Bu yazıyı Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği’nin (DETGİS), bu yıl beşinci kez düzenlediği Denizli Fashion Week 21 etkinliğinin gala gecesini ve Güney Ege Sanayici ve İş Dünyası Federasyonu’nun (GESİFED) geleneksel hale getirdiği Cumhuriyet kutlamasını antik kentte gerçekleştirmesi üzerine yazmaya karar verdim. İki etkinliğe katılanlar antik kentin tarihi dokusunu birkaç yıl aranın ardından yeniden hissetti. Antik kentte kazıların başlamasında da iş dünyası ciddi bir itici güç olmuştu. Dilerim bu etkinlikler devam eder.
Laodikya’yı anlatırken önemli bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Bu yıl kuraklığı derin boyutta hissettik. Birçok tarımsal üründe kuraklık nedeniyle ciddi kayıplar yaşadık. Suyun yaşamsal önemini çok daha iyi anladık. Su tüketimi ve kaynaklarının korunması için kamu, sivil toplum ve özel sektörden birçok kuruluş aksiyon almaya başladı. Biz kuraklıkla karşı karşıya kalınca suyun önemini anladık ancak Laodikya’da 1908 yıl önce su yasası kabul edilerek kaynaklar koruma altına alınmış ve suyun tüketimi kurallara bağlanmış.
Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, 2015 yılında kazı çalışmalarında Stadyum Caddesi olarak bilinen bölgede İmparator Traian adına yapılmış çeşmenin ön kısmında mermer blok üzerine 14 maddeden oluşan “su yasası”nı bulduklarını söyledi. Antik kente suyun Denizli’den kanallarla getirildiğine vurgu yapan Şimşek, “30 satırlık su yasasını M.S. 113-114 yılında Laodikya Meclisi hazırlamış, Efes’teki prokonsül imparator adına onaylamış. Suyun antik kent için yaşamsal bir anlamı var. Bu nedenle suyun kirletilmesi, suyollarına verilecek zarar, kaçak su kullanımı çok ağır cezalar içeriyor. Suyoluna bir zarar verilirse ya da su kirletilirse 5 bin denarius ceza uyarısı var. Resmi görevli ya da bir vatandaş herhangi bir su hattı borusunu yerinden kaldırırsa 12 bin 500 dinar para cezası uygulanıyor. Suyun nasıl kullanılacağına ilişkin 1908 yıl önce yazılan bu yasa günümüzde de önemini koruyor” diyor.
Suyumuzu, doğamızı, kaynaklarımızı koruyalım.