Dengelenme çabaları
Gerek global piyasalarda gerekse yerel varlıkların bir kısmında mart ayındaki anomalik fiyatlama davranışlarından ciddi anlamda uzaklaşma eğilimleri söz konusu. Seans içi dalga boyutlarındaki azalış kısmen de olsa sakinleme eğilimi ve etrafa bakma imkanı sağlıyor. Şimdi yeni tartışma en kötünün geride kalıp kalmadığı ve normale dönüş çabaları üzerine yoğunlaşmış durumda. En sonda söyleyeceğimizi şimdiden belirtmekten zarar gelmez; meşhur deyimle “tünel uzun ama o kadar da karanlık değil gibi.” Bu, her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Tartışmak lazım.
Neler olup bittiğine kafa yormaya çalışırken makroekonomi ile fiyatlamalar arasındaki farklılaşma eğilimini kabul etmek gerekiyor. Ekonomik veriler az sayıdaki sık frekanslı kalemler hariç ağırlıklı gecikmeli geldiğinden fiyatlamalar üzerindeki etkileri çoğunlukla beklendiği gibi olmuyor. Ne gibi? En yakın örneği 17 Nisan günü açıklanan Çin’in ilk çeyrek GSYH rakamları gibi. 92’den bu yana ilk kez yıllık değişimde daralmanın takip edildiği dünyanın en büyük ikinci ekonomisinde piyasa beklentilerinin yoğunlaştığı yüzde 6 ivme kaybının yaklaşık 1 puan üzerinde negatif performans gerçekleşti. Ancak, fiyatlamalar bir kesimin beklediği/ tahmin etmeye çalıştığı gibi olumsuz olmadı. Başta Çin hisse senedi piyasaları olmak üzere Asya’da yer alan majör endeksler ve ABD hisse senedi vadelileri o sırada yüzde 2-3 civarı primlenmeyi işaret ediyordu. Neden?
Konuyu biraz genişletmek lazım. Şöyle ki öncelikle Çin’de ekonomik aktivite kimi hesaplamalarda yüzde 90 oranında normale dönmüş durumda. Karantina uygulamasının dikkat çektiği Şubat döneminde eğilimin ülkenin geneline yayılmadığını görmüştük. Ancak, yine de aktivite yüzde 20- 30 seviyelerine gerilemişti. Şimdilerde, özellikle de ilk çeyreğin son ayı ile birlikte yeniden normale dönüş çabaları beliriyor. Yani, piyasa fiyatlamaları ki ağırlıklı kısmı beklentilerden oluşur, mart ayında zaten sert bir ilk çeyrek daralması olacağını düşünerek hareket ediyordu. “Anomalik davranışlar” dediğimiz kısım tam olarak bu dönemi ifade ediyor. Yüzde 10’dan fazla seans içi düşüşleri hatırlayalım. Asya, Avrupa ve Amerika kıtasının geneline yayılır şekilde.
Peki, şimdilerde nereye koşuyoruz? Esasen bir yere koştuğumuz yok. Nispeten sakinleme isteği ve geleceği satın alma düşüncesi belirmiş durumda. “Hangi gelecek?” dediğinizi duyar gibiyim. İşte o kısım biraz umut kavramından biraz da son gelişmelerden kaynaklanıyor. Hatırlayalım, geride kalan 2 haftalık dönemin en öne çıkan başlığı Avrupa önderliğinde ekonomilerin yeniden açılış süreçleri. Artık daha yüksek sesle ama düşük momentumda konuşuyoruz. Misal, kıtanın kuzeyi. Okullar, düşük metrekareli dükkanların açılışı ile sürecin başlatılma isteği fiyatlamaların ana teması. Hafta içerisinde son hamleyi Almanya’dan takip ettik. Gelecek hafta ile birlikte kademeli açılış başlıyor.
Tüm bu süreç ne anlama geliyor? Hikayenin özeti şu; ekonomik görünüm açısından değişen hiçbir şey yok. Hepimizin yaptığı, fiyatlamalar özelinde bardağın dolu tarafını görme isteği ve merkez bankaları ile başlayan, kamu hamleleri ile devam eden ve kısa vadede kolay kolay geri alınacak gibi durmayan genişlemeci sürecin pozitif yansımalarını satın alma düşüncesi. Olan biten sadece bu. Diğer yanda ise henüz tahribatın tam olarak ne ölçekte olduğunu gerek majör ekonomiler gerekse global çapta tam olarak kestirebilme şansını elde etmiş değiliz. Tahminler, varsayımlar elbette var.
Öyle görünüyor ki yarını konuşurken iki başlık altında gruplamak gerekecek. Öncelikle normale dönüş sürecinin zamanlamasına dair tartışmalar. Başkan Trump’ın bunu çok istediğini biliyoruz. Siyasetçi kimliği ile kim istemez ki? Tarihte daha önce görülmemiş belirsizlik sürecinde ekonomileri uzun süre kapalı tutmak kolay verilebilecek bir karar değil. Getiri-götürü hesabı sağlık konusu ayrı tutulduğunda ciddi sonuçlar taşıyor. Diğer kısım ise açılan ekonomilerde ikincil dalga riskinin belirip belirmeyeceği. Yani, daha özet haliyle, salgının yeniden ortaya çıkma ihtimali ve daha önce enfekte olmayan insanların sürece olumsuz anlamda dahil olma riski. Alın size bir belirsizlik başlığı daha.
Toparlayalım; en azından beklentilerdeki erozyonun ivme kaybetmesi ve durulma isteğini görmezden gelmek doğru değil. Zira her şey beklentilerle başlıyor, onun etrafında şekilleniyor. Mart ayında en kötünün ne olabileceğine dair uç senaryolarla şekillenen fiyatlamalar takip ettik. Nisan-mayıs geçişi ise beklenti-gerçekleşme konusu etrafında kendisine yön bulacak. Devam eden süreç ise toparlanmanın hızı ve meşhur harf tartışmaları olacak. Bu arada hiç konuşmadığımız başlıklar var; artan kamu borçları, genişlemeci politikaların nasıl sterilize edileceği, efektif olup olmadığı ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların gelişmekte olanlarda da hayata geçirildiğinde hangi yan etkilere taşıdığı gibi. Sırası bugün değil. Zamanı var. Elbet konuşacağız.