Demokrasinin ihtiyacı süper kahramanlar değil; sıradan, vicdan sahibi liderler… 

Ahmet Kasım HAN
Ahmet Kasım HAN KAVANOZUN DİBİ

Önümüzde seçimler var. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu dışında kalan adayların toplam oyları %6’nın altına düşmediği takdirde, seçimleri iki turla “doya doya” yaşayacağımız anlaşılıyor. Eğer seçim maratonumuz ilk seferde biterse bu rekabetin galibinin Sayın Kılıçdaroğlu olacağı yönünde işaretler kuvvetli. İkincideyse Sayın Erdoğan’ın kazanma şansı ilk turda sahip olduğundan daha yüksek. Ne kadar veriye dayalı olurlarsa olsunlar, elbette bunlar şimdilik sadece birer öngörü. Seçime hala on iki gün var. Netice ancak millet son sözü söylediğinde kesinleşecek…

Seçimler demokrasinin şölenleri. Türkiye, 1946’da yaşadığı ilk çocukluk hastalığı bir yana, tam 77 yıldır, askeri darbe dönemlerinden çıkış aşamaları dahil, ulusal iradenin sandığa yansıdığı haliyle siyaseti şekillendirdiği seçimler yaşamıştır. Bunun önünde hiçbir muktedir duramamıştır. Bu defa da öyle olacağına inanıyorum.

Ancak, bu sürecin sıkıntısız işlemesinin ve meşru bir sonuç üretmesinin şu gerçeği ortadan kaldırmadığı kanaatindeyim: Türkiye’de demokrasi krizdedir. Bu kriz sırf iktidarda kimin olduğuyla açıklanabilecek veya salt mevcut Cumhurbaşkanlığı sisteminden parlamenter sisteme geçmekle çözülebilecek bir durum da değildir. Kriz çok yönlüdür. En önemli unsuru güçler ayrımı temelli bir denge denetleme sisteminin bulunmaması, kıt kanaat var olan unsurlarının da işletilmemesidir.  

Açıkçası niyeti olan için sistemin cumhurbaşkanlığı veya parlamenter olması bu sorunun çözülmesi önünde engel teşkil etmez. Bizim “Türk tipi” tabir edilen, “milli ve yerli” olmak hasletiyle tahkim edilmeye çalışılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimizin demokrasi krizini ağırlaştırmasının nedeni de ne adıdır ne sanı. Sebep güçler ayrımı kaynaklı denge denetleme mekanizmalarının eksikliğidir. Parlamenter sisteme dönülmesi söz konusu olursa, bu dönüşüm aynı nakısa ile malulse (eksiklikle sakatlanmış) kriz devam edecektir. Bu durumda bizim demokrasinin yine topallaması kimseyi şaşırtmamalı… Kaldı ki, naçizane bu seçilecek parlamentonun yapısıyla parlamenter sisteme dönülmesinin pek mümkün olmayacağını düşünüyorum, o da ayrı.

Bu işin teknik tarafı da çok. Fakat seçimlerden ve parlamentonun güçler ayrımında oynaması gerekli rolden söz ederken oradan örnek vermek herhalde uygun olacaktır. Cumhurbaşkanlığı sisteminde ısrarcı olunduğunda bunun gereği parlamentoyu dar bölge uygulaması ile seçmektir. Öte yandan parlamenter sistemde temsilde adalet sağlayacak bir matematik isteniyorsa ön seçim, tercihli oy ve azami barajın uygulandığı (örneğin %3) bir nispi temsil sistemi en doğrusudur. Baraj vs. bir sebeple boşa düşen oylar sayesinde milletvekili seçmek adildir diyecek birisini bulmak sanırım zordur. Ancak durum da tam böyledir. Aklımdayken, bu uygulamanın temsilde adaletten “tam da kararında” taviz verilmesi suretiyle yönetimde istikrar vs. sağlamadığı da aşikardır. Demokrasilerde tavizin yolu daima, o da iyi ihtimalle, otokrasi durağında son bulur.

Bu bir yana, teknik olanın ötesindeki ilkesel meseleler belki daha da önemlidir.

Demokrasiler krize girdiklerinde, bu krizin yine demokratik yöntemlerle aşılmasından yana olanlar için şayan-ı tavsiye (salık verilmeye değer) yöntemlerin en başında geleni ilgili literatüre dönmek, tarihi hatırlamaktır. Zira, istisnacı, işlevci, işgüzar “yerlici”ler hangi şekilde çarpıtmaya kalkarsa kalksın, demokrasinin temel ilkeleri evrensel deneyimlerin ve bunların sonucunda biçimlenmiş değerlerin, neticesinde şekillenmişlerdir. Bunlar insanlığın ortak mirasına aittir.

ABD kurulurken devlet gücünün temerküzü noktasında kopan fırtınalar etrafında yazılmış bir mektup bu bakımdan önemlidir. Bu mektupta ABD’nin ilk başkan yardımcısı ve ikinci başkanı John Adams (1735 – 1826) hürriyetin kaynağı olarak demokrasinin kıymetini vurgularken şunu da ifade etmekten çekinmemiştir: “[D]emokrasi asla uzun sürmez. Çok geçmeden kendini israf eder, tüketir ve öldürür. Henüz intihar etmeyen bir demokrasi olmadı.” Adams, bunun önemli sebebinin, iş yönetmeye geldiğinde, mutlak gücün demokratları ve kralları benzer şekilde yoldan çıkarması olduğunu söylemiştir. Demokrasinin sürdürülmesinin diğer tüm yönetim biçimlerinden daha zorlu olduğunu belirtirken, sürmesi için gücün temerküzünün engellenmesi gerektiğini, kriz anlarında toplumların korkularına yenik düşerek, despot da olsa, bir kurtarıcı bulmak ve ona teslim olmak eğilimine girmesinin kaçınılmaz olduğu uyarısını yapmıştır.

Bu sözler önemli. Milletler için insanlık tarihinin renkli, derin, kuvvetli bir parçası, uygarlığa katkısıyla değerli bir ferdi olmak başka bir şeydir; işine geldiği an ve şekilde tarihin ayrıksı otu olmak iddiası başka… Tarih tekerrür etmez kuşkusuz ama kendi içerisinde manzumdur, kafiyelenir. O kafiyeye takılmamak, başkalarının tecrübe edip bedelini ödedikleri deneyimleri tekrar etmemek ve ileriye gitmek esastır.

Demokrasilerin sürdürülmek için sıradan insanlara, vicdan sahibi fanilere ihtiyacı vardır. Göklere çıkarılacak ölümsüz kahramanlara değil.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ezberciliğin rehaveti… 10 Eylül 2024
Eşref-i Mahlûk 26 Temmuz 2024
Tasarı 16 Temmuz 2024
Özne belli! 11 Haziran 2024