Demokraside nerdeeen nereye?
Dörtlü Takrir
Türk siyasi tarihinde 7 Haziran önemli bir olayın yıldönümüdür. İktidarda olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin dört milletvekili 1945 yılının 7 Haziran günü Meclis Grup Başkanlığı’na açık oturumda görüşülmesi talebiyle bir önerge(takrir) verdiler. Bu dört milletvekili şunlardı: Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan. Bu olay tarihe “Dörtlü Takrir” diye geçti. Bu önergede şu üç önemli istek yer alıyordu:
- Milli hâkimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan Meclis murakabesini(denetimini), Anayasamızın yalnız şekline değil, ruhuna da tamamıyla uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin aranması.
- Yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerinin, daha ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun gerektirdiği kullanılabilme imkânlarının sağlanması.
- Bütün Parti çalışmalarının, yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir şekilde yeni baştan tanzimi.
Bu önerge ile CHP parti tüzüğündeki antidemokratik maddelerin değiştirilmesi isteniyordu. Bu istekler parti içinde büyük bir tepki ile karşılaştı. Adnan Menderes basın önünde açıkça eleştirilerine devam etti. Ayrca Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, Vatan Gazetesi’nde eleştirisel yazılar yazıyorlardı. Sonunda Adnan Menderes ve Fuat Köprülü partiden ihraç edildiler. Buna tepki gösteren Refik Koraltan da partiden ihraç edildi. Celal Bayar ise bu durumu protesto etmek için partiden ve milletvekilliğinden istifa etti. Bu muhaliflerin bir şekilde CHP’den kopuşu yeni bir partinin doğması ile sonuçlandı. Celal Bayar başkanlığında Demokrat Parti 7 Ocak 1946 tarihinde kuruldu.
Demokrat Parti’nin programı
Dörtlü Takrir ile başlayan hareket böylece Demokrat Parti ile yeni bir çehreye bürünmüş oldu. Kurulduğu yıl yapılan seçimlerde azınlıkta kaldı. Ancak 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde çoğunluğu elde ederek iktidar oldu. Böylece 27 yıllık tek parti dönemini son erdirdi. Daha sonra 1954 ve 1957 yıllarında yapılan seçimleri de kazanarak 10 yıl boyunca iktidar oldu.
Demokrat Parti’nin son devrinde aklım ermeye başlamıştı. Siyasal bilinci gelişmiş bir ailede yetiştim. Bu nedenle o günlerde ülkede olup bitenleri çok iyi hatırlıyorum. Bugünlerde de Turan Akıncı’nın “Demokrat Parti 1946-1960” kitabını okuyorum. Kitapta partinin kuruluşunda açıklanan “Parti programı”ndan söz ediliyor. Acaba nasıl bir amaçla yola çıkılmış diye ayrıntıları merak ettim. İnternet ve Hz Google sağolsun; şimdi kaynaklara erişmek kolay. “Demokrat Parti Programı Umumi Prensipler” belgesine ulaştım ve inceledim. Bu prensipler 85 maddeden oluşmuş.
Günümüzün iktidar partisi, Demokrat Parti’nin devamı olmakla övünür. Geçen yıllar içinde “Nerdeeen nereye” gelinmiş diye bir kaç maddeyi aşağıda ele alıp yorumlayacağım.
MADDE 1 — Siyasî hayatımızın, birbirine karşılıklı saygı gösteren partilerle idaresi lüzumuna inanan Demokrat Parti….
Demokrat Parti, son devrinde “Vatan Cephesi” diye bir kavram yaratmıştı. Bırakın saygıyı, kendisini tutanları vatan cephesi ve muhalefeti karşı cephe olarak nitelendirmiş, ayırımcılık yapmıştı. Körüklenen kin ve nefret duygusu ile halk bazı yerlerde kahvehanelerini ve camilerini bile ayırmıştı.
Bugünün Türkiye’sinde çok şükür toplumdaki bölünme cami ve kahve ayırma aşamasında değil. Ama siyaset arenasında muhaliflerini teröristlikle suçlayan bir siyasal anlayış egemen.
MADDE 9 — Millî iradenin tam tecellisi, seçimlerin her türlü müdahaleden (ırak)ve serbest olarak gizli rey ile yapılmasına ve siyasî partilerin eşit haklara sahip bulunmalarına bağlıdır. Seçimlerin serbestliğini bozacak hareketleri, millî hakimiyete karşı işlenmiş bir suç addederiz.
O devirde ülkemizde televizyon yoktu, yalnız radyo vardı. Devlet radyosu iktidar partisinin borazanı haline gelmişti.
Bugün görüyoruz ki, devletin resmi iletişim aracı TRT tüm gücü ile iktidar partisinin yayın organı gibi davrandı ve davranmaya devam etmektedir.
MADDE 14 — Partimiz, lâyikliği, devletin din ile hiç bir ilgisi bulunmaması ve hiç bir din düşüncesinin kanunların tanzim ve tatbikinde müessir olmaması manasında anlar; din hürriyetini diğer hürriyetler gibi, insanlığın mukaddes haklarından tanır. Dinin siyaset olarak kullanılmasına, devlet işlerine karıştırılmasına, başka dinler aleyhine propaganda vasıtası yapılarak yurttaşlar arasındaki sevgi ve tesanüdü bozmasına, serbest tefekküre karşı taassup duygularını harekete getirmesine asla müsamaha olunmamalıdır.
Dinin siyasete alet edilmesi Demokrat Parti ile başladı. Bugün ise zirvesini yaşamaktadır.
MADDE 38-…Üniversiteler, ilmî ve idarî muhtariyete sahip olmalıdırlar…
Prof. Dr. İlter Turan “Üniversiteler, özerklik, siyaset: Dünü ve bugünü” makalesinde (Politik Yol, Ocak 8, 2023) şöyle demiş: Adnan Menderes hükümetleri, üniversiteleri CHP’ye bağlı kurumlarmış gibi görmüş, o dönem henüz üniversitelerin özerkliği düşüncesinin yeterince yaygın olmaması ve siyasetin yüksek öğretime müdahalesini engelleyen yapıların da bulunmaması dolayısıyla, hükümet üniversitelerden eleştirel seslerin yükselmesi karşısında tahammülsüzlük sergilemiş, dekanları vekalet emrine almaktan ve terfileri onaylamamaktan geri duramamıştır.
Bugünün Türkiye’sinde ise üniversitelerin özerkliğinden söz etmek mümkün değildir. Sİyasal iktidar YÖK aracılığı ile üniversitelere kendi siyasi görüşü doğrultusunda yön vermeye çalışmaktadır.
Yorum
Hani masalların bir tekerlemesi vardır: Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken. Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, az gittim uz gittim. Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek, ayla ayla bir güz gittim.Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim? Gide-gide bir arpa boyu gitmemiş miyim?
Demokrat Parti’nin ilk parti programı 1946 yılında yayınlanmıştır. Demokrasi adına çok önemli istekleri gün ışığına çıkarmıştır. Şimdi yıl 2023, aradan 77 yıl geçmiş. Bu istekler hâlâ sıcaklığını koruyor. Örneğin, denetim görevini yerine getirmeyen, yürütme erkinin isteklerini onaylayıp noter gibi çalışan meclislerimiz oldu. Görüyoruz ki, demokrasi cephesinde bir arpa boyu yol gitmişiz.
Şimdi yeni bir meclis, yeni bir hükümet var; yeni bir umut demektir. Bakalım iktidar partisi en azından “Dörtlü takrir” ruhuna ve Demokrat Parti kuruluşundaki “Umumi Prensipler”e dönebilecek mi?