Demokrasi Zirvesi; amaç demokrasi mi, strateji mi?

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyasında söz verdiği “Dünya demokrasi zirvesini” 9-10 Aralık’ta çevrimiçi şekilde düzenleyecek. Davetiyeler gönderilmeye başlandı. Ancak Amerikan basınına, Türkiye’nin “davetli listesinde olmadığı” bilgisi de sızdı.

Türkiye’nin dünyadaki yeri açısından oldukça sıkıntılı bir dönem yaşanıyor;

ABD ile ilişkilerde S-400 füze alımıyla başlayan gerginlik, ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını resmen “soykırım” olarak nitelendirmesi ile yeni bir boyuta taşındı.

ABD’nin CAATSA yaptırımları dışında, Avrupa Birliği de Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki eylemleri nedeniyle yaptırım listesine aldı.

Rusya’yla ilişkilerde ise Suriye/İdlib sıkıntısı ana gündem. Ancak Suriye’deki Rus-Türk itişmesi bununla sınırlı değil; Ankara, Suriye’nin kuzeyindeki PKK terör örgütü uzantılı PYD-YPG yapılanması konusunda yüksek sesle ABD’yi suçlayıp Rusya’dan pek bahsetmese de, Rusların da aynı yapıyla işbirliği içinde olduğu bir gerçek.

Moskova’yla ilişkilere şimdilerde bir de Ukrayna’ya Türk SİHA’larının satışının gölgesi düşmeye başladı ki, Ukrayna’da yaşananların Rus bakış açısıyla “yaşamsal önemde” olduğunu unutmamak gerek.

Komşularla “sıfır sorun” diye çıkılan yolda, itiş-kakışın yaşanmadığı –Azerbaycan haricinde- pek komşu da kalmış değil. Uzaklardaki Çin’le bile, uzun süre görmezden gelinen Uygur meselesi yavaş yavaş ilişkilerin merkezine oturmaya başladı. Ankara Çin’in Sincan bölgesindeki mezalimine dikkat çeken BM bildirisine imzacı olunca, Çin’den tepki, bir başka yerden geldi; Çinli yetkililer hemen her ortamda Türkiye’yi Suriye’de “işgalci” diye niteleyemeye, Türk askerlerinin geri çekilmesini gerektiğini söylemeye başladılar.

ABD’DEN GELMEYEN DAVETİYE

Bunların üzerine şimdilerde bir de ABD’den “gelmeyen davetiye” sıkıntısı baş gösterdi.

ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyasında söz verdiği “Dünya demokrasi zirvesini” 9-10 Aralık’ta çevrimiçi şekilde düzenleyecek. Davetiyeler gönderilmeye başlandı. Ancak Amerikan basınına, Türkiye’nin “davetli listesinde olmadığı” bilgisi de sızdı.

Zirveye 107 ülke davetli. NATO İttifakı içinden iki ülke davetli değil zirveye; Türkiye ve Macaristan. Yine Türkiye’nin etkin olduğu Ortadoğu’dan pek davetli yok; Davetiye alan iki ülke İsrail ve Irak.

Adını sanını bile pek bilmediğimiz pek çok Ada ülkesinin bile davetli olduğu zirve toplantısında, Türkiye’nin komşuları Gürcistan’a, Yunanistan’a, Bulgaristan’a, Ermenistan’a davetiye gönderildi. Azerbaycan ve –beklendiği üzere- İran ile Suriye’ye ise davetiye yok.

Zirvenin 3 gündem maddesine bakınca, Türkiye’nin davet edilmemesinin ne kadar can sıkıcı olduğu da ortaya çıkıyor;

Yolsuzlukla mücadele, otoriterliğe karşı durma, insan haklarını güçlendirme.

TÜRKİYE’DE “OLMAYAN”, HİNDİSTAN’DA, FİLİPİNLER’DE VAR MI?

İşin daha da kötü yanı, Türkiye’nin demokrasi zirvesine davet edilmemesinin uluslararası alanda hiçbir şaşkınlık yaratmaması;

Şaşkınlık yaratan ise, zirveye demokrasiden giderek uzaklaşan Hindu milliyetçisi Başbakan Modi’nin yönetimindeki Hindistan’ın,  basına yönelik baskılarla öne çıkan Filipinler’in davet edilmiş olmaları.

Modi yönetiminin son dönemde özellikle Hindistan’daki Müslüman nüfusuna karşı izlediği ayrımcı politika büyük eleştiri alıyor. Üstelik Modi yönetimi sadece Hindistan’ın Müslüman vatandaşlarına değil, Müslüman göçmenlere/sığınmacılara bile “ikinci sınıf” muamele yapıyor, bu yönde yasalar çıkarıyor.

Bu yıl Nobel barış ödülüne yıllardır ülkesinde ifade ve basın özgürlüğü için mücadele veren Filipinli gazeteci Maria Ressa’nın layık görülmesi ise, demokrasi zirvesine davetli olan Filipinler’deki asıl durumu özetler nitelikte.

Bu duruma rağmen, Hindistan ve Filipinler’in zirveye davet edilmesi ise, ABD’nin “stratejik öncelikleri” ile açıklanıyor; Çin’i çevreleme politikası kapsamında Washington yönetimi, Asya-Pasifik bölgesinde ittifakı genişlemek adına, bu ülkeleri pek de hak etmedikleri  “demokrasi birinci ligine” çıkarmakta sakınca görmüyor.

Bu durum tersten okunduğunda, Washington yönetimi nezdinde Türkiye’nin jeo-politik açıdan da pek değerli görülmediği yorumunu yapmak mümkün. ABD’nin son dönemde Doğu Akdeniz’de askeri işbirliği ağırlığını Yunanistan’a kaydırması, Suriye’de Ankara’nın tüm itirazlarına rağmen PKK uzantılı yapıyla birlikte hareket etmeyi tercih etmesi de bu durumun somut göstergeleri.

DEMOKRASİ ZİRVESİNE DAVETİYE NE KADAR ÖNEMLİ?

Davetiye konusu Türkiye iç siyaset gündeminde de tartışılmaya aday;

iktidar çevreleri ya da Türkiye’deki geleneksel anti-Amerikan grupların, Türkiye’nin bu zirveye davet edilmemesini önemsiz kılmaya, hatta davetiye gelmemesini “olumlu” gibi göstermeye yönelik mesajlar vermeleri muhtemel.

Peki gerçekten Türkiye’nin zirveye davet edilmemiş olması bu kadar “önemsiz” bir konu mu? Türkiye kamuoyu bu durumu nasıl değerlendirirse değerlendirsin, uluslararası alanda Ankara’nın bu zirvede olmayışı “demokrasi alanında ikinci lig ülkesi” görüntüsünü pekiştirecektir.  Bu imajın zararı da, zaten ekonomik kriz içindeki Türkiye’ye yönelik yabancı yatırım akışında ortaya çıkabilir.

SON ANDA DAVET GELİR Mİ? KAVALA MESELESİ

Nitekim AK Parti yönetimi de bu durumu farkında olmalı ki, demokrasi zirvesinin Amerikan basınında yayınlanan davetli listesi ne hükümete yakın duran basında, ne de iktidar çevrelerinde ses getirmedi. Bu sessizlik, Ankara’nın listeyi “taslak” olarak görüp, zirveye katılmanın bir yolunu arayacağının da işareti gibi.

Peki aralık ayına kadar kalan kısa zamanda, o davetiyeyi elde edebilmek için ne yapılabilir?

Diplomatik kulislerde, Ankara’nın Osman Kavala’nın durumu konusunda bir adım atmasının söz konusu olabileceği konuşuluyor.

Kavala davasının bir sonraki duruşması kasım sonunda. Bakalım neler olacak?

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024