Demokrasi ve girişimcilik
Demokrasi ve girişimcilik arasında bir korelasyon var mıdır? Antidemokratik ülkelerde girişimcilik ekosistemleri ve ekonomi büyüyebilir mi? Bu ve benzeri sorular, son 50 yılın oldukça tartışmalı başlıklarından. Demokrasi-girişimcilik-kalkınma ilişkisi gerek akademide gerek siyasi arenada önemli bir araştırma konusu. Maalesef elimizde yeterli ampirik çalışma yok. Olanlar pozitif ilişkiye işaret ediyor. Sosyal bilimlerde doğa bilimleri veya uygulamalı bilimler gibi kati sonuçlar ulaşmak kolay değildir. İnsan faktörü araştırmayı kompleks haline getirir. Demokrasi ve Girişimcilik gibi iki büyük evren arasındaki ilişkiyi tek bir araştırma üzerinden izah etmek mümkün olamaz. Araştırma alanı çok daraltılarak spesifik sorular ile yol alınabilir. Örneğin açılan şirket sayısı ya da doğrudan yabancı yatırımı “greenfield” ile tutuklanan gazeteci sayısı incelenebilir ve sonuçlardan hareketle genel yorumlarda bulunabilir. Ayrıca uzun soluklu kantitatif araştırmalar gerekir. Elimizdeki mevcut araştırmalar demokrasi ve hukuk standartlarının yüksek olduğu ülkelerde girişimci ve girişim sayısının artığını gösteriyor.
İlişkinin çift yönlü olduğunu ve karşılıklı etkileşimle evrildiğini not düşmek lazım. Demokrasi standartlarınız yükseldikçe girişim sayısı artıyor, ekonomi büyüyor. Ekonomiyi büyüten girişimci sayısı artıkça demokrasi güçleniyor. Çünkü sermaye sahipleri ve özellikle orta sınıf, kazanımlarını korumak için güçlü bir demokrasi ve hukuka ihtiyaç duyar. Orta sınıfı güçlü olan ülkelerin demokrasilerini daha ileri taşıdıklarını söyleyebiliriz. Serbest piyasa koşulları baskılandıkça girişim sayısının azalması sürpriz değil. İnsanlar mal güvenliğinin teminat altına alındığı, sermaye aktarımının mümkün olduğu, hukuk sistemine güvendikleri ülkelerde daha fazla girişimde bulunuyorlar. Dünyadaki bütün başarılı örnekler demokrasi, hukuk ve ekonomik kalkınma arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteriyor. Kalkınmanın motoru girişimciliktir. Girişimcilikten kasıt; nitelikli yani inovatif ürünlere imza atmaktır. Köşede simit fırını açmak değil simidin arasına domatesi koyup yurt dışına ihraç etme sürecinden yani inovasyondan bahsediyoruz. Girişimciliğe bakış açımız Schumpeterian perspektifinden. Girişimci inovasyon yapandır. Dolayısıyla inovasyonlar ile demokrasi arasında güçlü bir ilişki olduğunu da iddia edebiliriz.
Neden? Çünkü inovasyon için yaratıcı fikirler çok kritik. Herkes aynı ölçüde yaratıcı değildir. Yaratıcı endüstrilerde rol alan insanlar farklı karakteristiklere sahip. İnovasyonu tetikleyen genelde bu kişiler. Bu tip profillerin yaratıcılıkları bulundukları ülkenin iklimi, ekonomik koşulları ve kolektif enerji ile doğrudan ilişkili. Zihnen rahat ve özgür oldukları ülkelerde daha fazla üretiyorlar. Bu sınıfların kaybedilmemesi hatta yurt dışından da benzer profillerin çekilmesi için demokrasi ve hukuk standartlarımızı yükseltmemiz gerekiyor. Sürekli katma değer dediğimiz unsuru harcıâlem ürünlere ekleyecek kişiler bunlar. Diğer önemli bir sınıf küçük sermaye grupları. Bu kişilerin gayrimenkul vb. yatırım yerine üretime yönelmeleri yine ülkenin içinde yer aldığı atmosfer ve demokrasi standartları ile yakından ilişkili. Serbest piyasa koşulları yerine müdahaleci bir yönetim söz konusu ise kendi kabuğuna çekiliyorlar. Serbest piyasa koşulları için en basitinden kiralara %25 zam sınırını düşünebilirsiniz. Kiracıları korurken ev sahiplerini mağdur ediyoruz. Peki, ev sahiplerinin kira birikimleri ile yapacağı yeni girişimleri engellediğimizin farkında mıyız? Bunun hesabını yapmak lazım. Girişimde bulunmasa dahi harcamaları ile ekonomiye katkısını azaltıyoruz. Son olarak, bazıları Rusya’da, Arabistan’da, Çin’de demokrasi yok ama büyük ekonomiler diyebilir. Büyük ekonomi gelişmiş ekonomi değildir. Kişi başı GSMH’ye bakmak gerekir. Rusya’da ve Çin’de bu oran halen düşük. Rusya, Arabistan gibi ülkeler üretimle, girişimcilikle değil doğal kaynaklarla yükselen ekonomiye sahip. Çin’de iş düzleminde hukuki alt yapı güçlü fakat Çin hikâyesi çok yeni. Uzun vadede izlemek gerekiyor. Tekrarlayalım; girişimcilikten kastımız belirli gruplara kamu destekleri ile iş yaptırmak değil tabandan gelerek inovasyona dönüşen nitelikli fikirler. Gelişmemiş ülkelerde örneğini çok gördüğümüz devlet ihaleleri ile zengin olan gruplara girişimci demiyoruz. İkinci yüzyılda birinci sınıf bir ekonomi olmak için kurumlarımızı, demokrasimizi ve hukuk sistemimizi güçlendirmemiz şart. David Audretsch, günümüzde bu konulara çalışan ve önemli yayınları olan birisi. Haftaya kendisini İtalya’da dinleceğim ve konuya devam edeceğim.