Demir çelik devlerini SKDM sıkıntısı sardı, jeotermale yatırım yarışı hızlandı…
SERKAN AKSÜYEK
Türk sanayisini, özellikle de emisyon salımı ve enerji tüketimi yüksek sektörleri 1 Ocak 2026’dan itibaren bambaşka bir dünya bekliyor. Hani Cem Yılmaz’ın AROG filminde hepimizi gülümseten “Üzerimize bir cisim yaklaşıyor” repliğindeki gibi bir durum yaşayacağız.
Tek farkı o cismin ne olduğunu biliyoruz: Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması. Kısa adı ile SKDM. Bir AB Tüzüğü olan SKDM, Birliğin “Fit for 55” (55’ e uyum) paketinden çıkan ve 2050’de Avrupa’nın “İlk Nötr Kıta” olma hedefine hizmet eden araçların en önemlisi. SKDM ile karbon kaçağını önlemeyi ve Emisyon Ticareti Sistemi’nin (ETS) etkinliğini artırmayı hedefleyen AB; küresel karbon azaltımına katkı sağlayarak, gezegenin ortalama sıcaklığını 2 derecenin altında tutma hedefine ulaşmayı istiyor.
NAMLUNUN UCUNDAKİ SEKTÖRLER
Peki bu işin bize maliyeti ne olacak? 17 Mayıs 2023 tarihinde yürürlüğe giren tüzüğün geçiş dönemi uygulaması Ekim 2023’te başladı ve bu süreç 1 Ocak 2026’ya kadar devam edecek. Bu dönem, raporlama ve veri toplama yükümlülüğünü içeriyor. 1 Ocak 2026’dan sonra ise buna ek olarak, karbon içeriğine bağlı mali yükümlülük dönemi başlayacak. Kendi dışındaki ülkelere vergilendirme getiremeyen Avrupa Birliği, birliğe üye ülkelerde yerleşik ithalatçılara Karbon Sertifikası alma zorunluluğu getiriyor.
2026’dan itibaren AB ülkelerine ihracat yaparken Karbon Sertifikası’na sahip olması gereken sektörler ilk aşamada demir çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen olacak. Bu sektörleri peyderpey petrol, kağıt, cam, seramik, plastik ve tuğla takip edecek. Zor, sıkıntılı ve elbette maliyetli bir dönem bekliyor Türk ekonomisini. Özellikle de demir çelik üreticilerini.
Türkiye’de demir çelik üretiminin yaklaşık üçte biri İzmir’in kuzeyindeki Foça ve Aliağa ilçelerinde kümelenmiş durumda. Bu şirketlerin hemen hepsi, nitelikli demir çelik ürünlerini AB başta olmak üzere onlarca ülkeye ihraç ediyor, ülke ekonomisine hatırı sayılır oranda döviz kazandırıyor.
RÜZGÂRA GÖRE 3 KAT PAHALI
Yaklaşan SKDM döneminin ilk önce kendilerini etkileyeceğini gören şirketler, karbon yakalama stratejilerini hızla devreye alarak, tükettikleri enerjinin kayda değer kısmını yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılamak için yatırımlarını sürdürüyorlar. Bu yatırım ajandasında, temiz enerji kaynakları arasında kapasite faktörü en yüksek kaynak olan jeotermal enerjiye dikkat çekici bir yönelim gözümüzden kaçmıyor. Jeotermal enerji, 1 Megavat (MW) seviyesinde birim yatırım maliyeti parametresinde rüzgâr ve güneş enerjisine göre daha pahalı bir yatırım. 1 MW rüzgâr enerjisini yaklaşık 1,2 milyon dolar yatırımla devreye almak mümkün iken, jeotermal enerjide aynı birim yatırımın maliyeti 3,5 ilâ 4 milyon dolar arasında değişiyor.
KOCAER 24 MW İLE GELİYOR
Aliağa’da bulunan üç çelik ve bir galvaniz fabrikasında toplam 9,2 MW kurulu gücünde çatı tipi güneş enerjisi santralini devreye alan Kocaer Çelik, tüketiminin üçte birini bu santrallerden karşılıyor. Kocaer Çelik’in yüzde 99 iştiraki olan Kocaer Enerji şirketi, Aydın’ın Kuyucak ilçesinde 120 MW’lık GES üretimine karşılık gelen 24 MW kurulu gücünde jeotermal enerji santrali yatırımı için kolları sıvadı. Yıllık 800 bin ton çelik profil üretimi, 100 bin ton da galvaniz kapasitesine sahip Kocaer Grubu bu yatırımla karbon nötr olmayı ve enerjide tamamıyla bağımsız hâle gelerek uluslararası rekabette önemli bir avantaj elde etmeyi planlarken, temiz enerji yatırımlarını stratejik büyüme alanı olarak belirliyor.
HABAŞ KAYNAK ARIYOR
Üretiminin önemli bir bölümünü Aliağa’daki fabrikasında sürdüren HABAŞ ise üretim sahasının hemen yanı başındaki Bozköy’de jeotermal kaynak arama yapma başvurusu yapmış, başvuru kabul edilmişti. Kaynak arama için 10 milyon TL yatırım yapmaya hazırlanan HABAŞ, sondaj çalışmaları olumlu sonuçlanırsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ruhsat başvurusunda bulunacak.
TOSYALI 500 MW HEDEFLİYOR
Global çelik üreticisi Tosyalı Holding de jeotermale yatırım kararı alan şirketler arasında. Güneş enerjisinde 215 MW gibi çok yüksek bir kurulu güce sahip olan Tosyalı, yenilenebilir enerjide iddialı bir yatırım ajandası açıkladı. Üç yıl içinde 2000 MW seviyesinde yenilenebilir enerji yatırımını devreye almayı hedefleyen Tosyalı, bu yatırımın 500 MW’ını jeotermal enerjiye yapacak. Türkiye’nin an itibarıyla jeotermal kaynaklı elektrik enerjisi kurulu gücünün 1691 MW olduğu anımsandığında, şirketin yatırım hedefinin büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor. Güneş enerjisi santrallerinden elde ettiği enerjiyi hidrojen üretiminde de kullanmak isteyen Tosyalı Grubu, bu teknolojiye ise 300 milyon dolar seviyesinde yatırım kararı aldı.
KARDEMİR DE JEOTERMAL OYUNCUSU
Türkiye’nin ilk entegre demir çelik fabrikası olan Karabük Demir Çelik’in de yenilenebilir enerji yatırımlarında jeotermal önemli bir yer tutmaya hazırlanıyor. İlk aşamada 2026 sonuna kadar 250 MW seviyesinde yenilenebilir enerji üretimini devreye almayı hedefleyen Kardemir, jeotermal enerjide büyük oyuncular arasına girmeyi, karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 15 azaltarak 2053 yılında kadar karbon nötr bir şirket olmayı amaçlıyor. Ham çelik üretimi 2,5 milyon ton/yıl seviyesinde olan Kardemir, bu üretimini bunu 3,5 milyon ton/yıl’a, katma değerli çelik üretimini ise 5 yıl içerisinde iki katına çıkarmayı hedefliyor.
TÜRKİYE İÇİN GÜZEL HABER: ÜRETİMİN SADECE %25’İ KARBON SALIMI YÜKSEK FIRINLI TESİSLERDE
Türkiye’de demir çelik sektörünün üretimde kullandığı enerjinin yüzde 6’sı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanırken, firmaların güneş enerjisi santrallerinde hızlı yol aldıkları görülüyor. Çelik üretimi yapan firmaların yüzde 75’i elektrik ark ocaklı tesisler olduğu için hurda demir çelik kaynaklı üretim yaparken, yüzde 25’i ise karbon salınımı daha fazla olan cevherden üretim yapan yüksek fırınlı tesisler olarak öne çıkıyor. Dünyadaki durum ise bizdekinin tam tersi. Dünya genelinde demir çelik üreticilerinin yüzde 70’i karbon ayak izi yüksek olan yüksek fırınlı tesislerde üretim yapıyorlar. Demir çelik sektörünün hedefi, üretim proseslerinde sahip olduğu bu avantajı korumak ve yenilenebilir enerji kaynağı payını %6’dan %25 seviyesine çıkarmak.