Değişen zaman, olan biten
Haftanın o zamanı geldi çattı. Dünya Gazetesi için olan bitenden, kendi durduğum yerden gördüklerimle olup bitecekten bahsetme zamanı. İşin o kısmı bir şekilde halledilir de biraz koşullar değişti. Hem benim hem de Türkiye’nin çoğunluğu için. Bir defa sizlere bu yazıyı evden hazırlıyorum. Ben ve birçok meslektaşım evden çalışma sistemine geçtik-geçmek zorunda kaldık. Yıllardır alışılan dört ekrandan ve ofis heyecanından sonra bugün itibarıyla üçüncü günüm ve maalesef alışamadım. Alışamayacağım. E tabi piyasaların da uzak kalır yanı yok. Anlayacağınız, karmaşa dediğimiz durumda değişiklik yok. Tam gaz devam ediyor. Gelin birlikte toparlamaya çalışalım.
En sonda anlatacağımı yine şimdiden söylemek isterim. Zira faydası olur, zararı olmaz. 2008-09 finansal krizini ve yatırımcı davranışlarını da görme şansına ulaşmış birisi olarak hikayenin şu kısmı oldukça net: Kelimelerle anlatılması mümkün olmayan ölçekte akıl tutulması ve fiyatlama anomalisi yaşıyoruz. Her iki dönemi birbiri ile karşılaştırma çabasında olanlar ve meşhur analizlere girişenler için benim tarafımdan görünen aynı değil.
Öncelikle o dönem finansal sistem kilitlenmiş, borç veren ile alan birbirine güvenmez hale gelmiş, bankalar zorlanmaya başlamıştı. Şimdilerde yaşadığımız temel olarak bu başlık kaynaklı değil. Covid-19 olarak adlandırılan virüs salgınına gelişmiş ekonomiler dediğimiz büyük devletlerin hazırlıksız yakalandığına tanıklık ediyoruz. Ne süreç yönetimi, ne de altyapı olarak yeterli hazırlık yokmuş. Yarın yaşamamız muhtemel daha zorlu süreçler için dileyelim ki ortalık durulduğunda hazırlık yapılsın, önlemler alınsın, plan-program hazırlanmış olsun. Hal böyle olunca da salgının yayılım hızı ve şiddeti arttıkça piyasalarda belirsizliğin fiyatlamasına dair ciddi bir belirsizlik oluştu. Hayır, cümleyi yanlış okumadınız. Durum tam olarak bu. Bir de üzerine son iki-üç yılda yaşanan hisse senedi rallisini, alınan ciddi miktarlardaki uzun pozisyonları ve ara dönemlerde gözlenen sınırlı düzeltmeler dışında geri çekilme olmamasını ekleyin. Bitmedi. Sistemin Amerikan Doları’na göbekten bağlılığı, yeterince yükseltilemeyen global faizler, cephanesi azalan ve doğru yaptıkları işleri yanlış şekilde ifade ederek paniği tetikleyen merkez bankaları da cabası.
Peki, şimdilerde yaşadığımız bu başlık kaynaklı değilse ne? Hikaye, 21 Ocak tarihinde resmen Çin’de başladığında piyasa fiyatlamaları, dünyanın geri kalan kesimi, açıkçası çoğunluk kısım yeteri kadar önemsemedi. Neden? Öncelikle bu denli hızlı yayılım ve gafil avlanma sanıyorum kimsenin ana senaryosu değildi. Devam eden süreçteki vaka gelişimi dağılan moral ortamında panik satışlarının panik satışlarını tetiklediği bir ortamı önümüze getirdi. Tam da bunlar olurken Suudi Arabistan-Rusya petrol gerginliği patlak verdi ve karşılıklı kılıçların çekildiğini gördük. Emtia fiyatlarındaki sert düşüş her ne kadar petrol kontratları başlangıçlı olsa da zamanla grubun geneline yayıldı ve farklı noktalardaki açık pozisyonlara ait teminatların azalmasına tetikleyici faktör oldu. Bu da “fiyatlama anomalisi” dediğimiz süreci getirdi. Artık ekran başında hangi varlık grubunu kontrol etmeye çalışsak karşımıza çıkan performans yıl başlangıcından bu yana en az yüzde 20-30 gibi kayıpları işaret ediyor. Azalan şirket değerleri, zarar gören portföyler, bozulan yatırımcı morali ve sıfır faiz dünyası gün sonunda elimizde kalanlar. Gelin bu kısım için de ayrı bir parantez açalım.
Şaşılmayacak şekilde bir kez daha sertleşen saha koşullarında top merkez bankalarının ayağında kaldı. Fed’in iki kez ara toplantı ile önderlik ettiği süreçte faizler global çapta sıfır düzeyine çekilirken, varlık alım programları peş peşe gelmeye başladı. Fed’in en az 700 milyar dolar büyüklüğünde tahvil alımı gerçekleştireceği dünyaya ECB de 750 milyar euro ve 120 milyar euroluk iki ayrı paketle dahil oldu. Artık tek tek hangi ülkenin faiz indirimine gittiği ya da ne paket açıkladığına dair detay vermek inanın güçleşmiş durumda. Bildiğimiz, 30 merkez bankasının faiz indirimi yaptığı ve kamu kesimince taahhüt edilen mali teşvik rakamının 2 trilyon dolar seviyesine yaklaştığı. İnanması zor değil mi? Üstelik bunların hepsi sadece mart ayı içerisinde oldu. Çok değil üç ay önce hiç kimse böylesi bir evrilme beklemiyordu. En uç fiyatlama senaryolarında dahi yer almıyordu. Ben de dahil.
Toparlamaya çalışalım. Atılan ciddi likidite adımları söz konusu. Sıkışan kredi piyasaları ve fonlama mekanizmaları hafta sonuna doğru özellikle de perşembe-cuma günlerinde çözülme eğilimi içerisindeydi. Tedaviye dahil olan bu kadar ilacın çalışmamasını beklemek doğru olmaz. Elbet çalışacak. Ancak, sadece Fed’in kendi çabaları ile normalleştirilmeye çalışılan global para politikaları (faiz artırım döngüsü) artık tamamen dengeden uzaklaşmış, raydan çıkmış durumda. Nasıl toparlayacağımızı kısa vadede –en erken 2020 sonuna dek- kestirmek güç. Bir daha hangi ara politikalar normalleşecek ve globalleşmenin bir sonraki krizine hazırlık yapılacak açıkçası ben bilmiyorum. Sanıyorum ki bu belirsizliğin fiyatlaması henüz başlamadı. Kısa vadeli soluklanmalar ağaç-orman karmaşası yaratmasın. Ekonomiler için kullandığımız “W” tipi seyir artık piyasaların gündemini meşgul edecek.