Değişen Paris
Orijinal ismiyle asırlık Mondial de l’Auto Paris otomobil fuarı, pandemi durgunluğu sonrasında ilk kez canlanır gibiydi… Bunda en büyük etken ise, Çinlilere karşı neredeyse tüm ürün anlayışlarını değiştiren markaların yeni ürünlerini tüm dünya ile buluşturmak istemeleriydi, diyebiliriz.
Fakat, Paris’te akılda kalan trendlerin ortalamasını alırsak; tam elektriklilerin daha küçük boyutlara indirgenmeye çalışılması, daha da yeşil bir alternatif olarak hidrojen, yapay zekanın otonom sürüş için gerekliliği, artık kulüp mantığından çıkması gereken eklektik şarj istasyonlarının daha erişilebilir olması, e-VTOL yani alçaktan uçarak hava yolculuğunun sürdürülebilir bir seçenek olarak düşünülmesi ve mikro ölçülerde tam elektrikli araçların kiralama yoluyla kullanılmak istenmesi, ön plana çıkıyordu…
Fakat Amerikalı Cadillac ve Tesla’dan bizim Bursalı PilotCar’a ve elbette tüm yeni Çinlilere, herkesin yeşil teknolojilere yaptıkları yatırımlar, keyfimizi yükseltiyordu. Ancak, eski Batılı markaların yeni Doğulu ve özellikle de Çinlilere karşı teknoloji başlığında bir tık geride oldukları da gözden kaçmıyordu…
BU vesileyle; Renault Grubu CEO'su Luca de Meo, Avrupa'nın otomotiv endüstrisinin geleceği için tutarlı bir sanayi stratejisi geliştirilmesi gerektiğini hatırlatıyordu. Avrupa'nın Çin'den gelen sübvansiyonlu otomotiv ürünleriyle başa çıkmak için toplu bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini dile getirirken; Avrupa Birliği'nin Çinli elektriklilere uyguladığı cezai tarifelerin adil olduğunu belirtiyordu. Tarife oranları, AB Komisyonu’yla işbirliği yapan markalara %7.8, yardımcı olmayanlara ise standart %10 üçüncü ülke tarifesi ile birlikte %35.3 olarak uygulanıyor. Avrupa'nın ticaret kurallarına uygun bir denetim mekanizması geliştirdiğinin altını çizdiğini düşünen De Meo, Avrupa'nın bu ölçülü yaklaşımının, ABD ve Kanada'nın uyguladığı sert tarifelere kıyasla daha profesyonel ve adil olduğunu ifade ediyor. "Bu, Dünya Ticaret Örgütü tarafından kabul edilen bir metodolojinin uygulanmasıdır," diyordu. (Aslında kendisine, Türkiye’deki ek vergileri hatırlatmamız gerekiyor.) Ancak, tarifelerin tek başına yeterli olmayacağını belirten De Meo, Avrupa'nın uzun vadede rekabet edebilmesi için kendini yeniden yapılandırması gerektiğini savunuyor. "Asıl soru, uzun vadede Çin ile rekabet edebilme yeteneğimizdir," diyor. Avrupa'nın, farklı bir kapitalist sistem içinde kendini nasıl yeniden organize edebileceği üzerinde duruyordu.
Şehir içi mikromobilite çözümleri üzerine yoğunlaşılması gerektiğini de anlatan De Meo, şehir içi ulaşım ihtiyaçlarına yönelik çözümlerin sunulmasının, hem bireysel hem de ticari kullanıcılar için farklı fırsatlar sağlanmasının zorunlu olduğunu da vurguluyordu. “Şehir içindeki hareketliliği kolaylaştırmalıyız!” Diye de belirtiyordu
Fakat asıl konu, Renault’nun hibrit araç pazarında %55'lik bir artışla dikkat çekmesiydi. Özellikle OYAK-Horse’un ürettiği düşük maliyetli hibrit teknolojisi, yüksek maliyetli elektrikli araçlara alternatif sunarak, Renault Grubu’nun piyasa pozisyonunu güçlendiriyor. Renault'un hibrit araç satışları, Avrupa'daki toplam hibrit satışlarının dörtte birlik artışının üzerinde bir performans göstermesi üzerine; De Meo, Renault'un hibrit araçlarının CO2 emisyonlarının, Avrupa'nın belirlediği hedeflere ulaşmasına yardımcı olacağını ve bu nedenle hibrit pazarındaki büyümenin kritik olduğunun altını çiziyordu. “E-Tech hibrit teknolojisi, daha az bileşen kullanarak maliyetleri düşürüyor ve hafif bir yapı sağlıyor.” diyen Luca de Meo, son olarak, Avrupa otomotiv endüstrisinin Çin ile işbirliği yapmasının önemli olduğunu anlatıyor, korumacı politikaların sektörü olumsuz etkileyebileceğini de dile getiriirken, Avrupa'nın otomobil endüstrisinin, yenilikleri teşvik eden ve üretimi destekleyen bir strateji benimsemesi gerektiği görüşünü paylaşıyordu.