Davos’ta farklı bir kapitalizm aranıyor
Eşitsizliğin ve çözümsüzlüğün tırmandığı ortamda popülist liderlere umut bağlayanların boy hedefi haline gelen olan küresel elitler bir kez daha Davos’ta. Dünya Ekonomik Forumu tarafından düzenlenen Davos zirvelerinin 50’ncisi bugün başlıyor. Temel hedefinin “dünyanın durumunu iyileştirmek” olduğunu vurgulayan Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki Davos gündeminde, başta iklim değişimi olmak üzere, gezegenimizin geleceğini tehdit eden sorunlar öne çıkıyor. Eğer son anda programda bir değişiklik olmazsa, iklim değişimi olgusunun varlığını bile kabul etmeyen ABD Başkanı Donald Trump ile bu olgunun önemini Trump gibi inkarcıların kafasına sokmak için başlatılan ve geniş yankı yapan kampanyanın sembolü haline gelen 16 yaşındaki aktivist Greta Thunberg’i bu sabah peş peşe dinlemek fırsatını bulacağız Davos’ta.
Dünyanın ve insanlığın geleceğini tehdit eden sorunların ağırlaştığı, küresel ısınmanın devasa yangınlara yol açtığı, dünya ekonomisindeki büyümenin yavaşladığı buna karşın borsaların yeni rekorlar kırdığı ve pek çok ülkede halinden memnun olmayan kitlelerin yaygın protesto eylemlerine yöneldiği bir yılın ardından, bu yılki Davos zirvesi farklı çözüm arayışlarının gündeme geldiği bir ortamda yapılıyor. Küresel kapitalizmin ve liberal demokrasinin geleceğinin bile sorgulandığı ve popülizmin ciddi bir tehdit haline geldiği ortamda özgüveni hayli sarsılan küresel elitlerin, özellikle de Batılı elitlerin yeni arayışlar içine girmesine pek şaşmamak gerekiyor.
‘Paydaşlar Kapitalizmi’ Manifestosu
Bu benzetme ilk bakışta belki yadırganabilir ama bu yıl Davos’da “bu böyle gitmez, dünya yanarken acil olarak bir şeyler yapmalıyız” feryadını tekrarlaması beklenen Greta Thunberg’in en ciddi rakibi Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab olacak gibi görünüyor. Schwab, kapitalizmin bugünkü işleyiş biçiminin birçok ülkede sistemin toplum gözündeki itibarını sarstığını ve sisteme alternatif arayan yaklaşımların güçlenmesine yol açtığını belirterek yıllar önce ortaya attığı ‘paydaşlar kapitalizmi’ kavramını yeniden gündeme getirmenin gerekli olduğunu savunuyor.
1987’de Dünya Ekonomik Forumu’na dönüşen Avrupa Yöneticilik Sempozyumu’nu ilk kez 1970’de Davos’ta düzenleyen Dr.Klaus Schwab, bu yılki toplantıda iş dünyasına benimsetmek istediği ‘paydaşlar kapitalizmi’ manifestosunun ilk versiyonunu da 1973 yılında Davos’ta açıklamış. Ancak 1970’lerin sonunda yükselişe geçen neoliberal dalganın etkisiyle Dr.Schwab’ın savunduğu ‘paydaşlar kapitalizmi’ değil, fikir babalığını ünlü ekonomist Milton Friedman’ın yaptığı ‘hissedarlar kapitalizmi’ benimsenmiş ve bugünkü çıkmaza böyle gelinmiş. Bugün gelinen noktada kendi haklılığının kanıtlandığını düşünen Klaus Schwab, Dünya Ekonomik Forumu’nun geçen ay yayınladığı ‘yeni paydaşlar kapitalizmi’ manifestosunu bu yıl Davos’ta iş dünyasına benimsetmeye kararlı görünüyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun başlıca gelir kaynağı olan büyük şirketlerin 1980’lerden bu yana benimsediği yaklaşımı sert bir dille uyarmaktan çekinmeyen Schwab’a göre, yalnızca hissedarlarının çıkarlarını gözeten şirketlerin uyguladığı ‘hissedarlar kapitalizmi’ dünyayı çok boyutlu bir çıkmaza sürüklüyor.
Kapitalizmin ve liberal demokrasinin geleceğini de tehdit eden bu sürecin ancak ‘paydaşlar kapitalizmi’ ile aşılabileceğini vurgulayan Schwab, şöyle diyor: “Dünyadaki şirketler bugün yaşamsal bir tercihle karşı karşıya. Ya ‘paydaşlar kapitalizmini’ benimseyecek şirketler ve yalnızca hissedarlarının elde edeceği karı artırmayı düşünmeyecek; şirket çalışanlarının, müşterilerinin, tedarikçilerinin memnuniyetini ve içinde yaşadığı toplumun hassasiyetlerini de düşünerek yoluna devam edecek. Ya da salt hissedarlara ve yalnızca kara odaklı eski anlayışta ısrar edecek şirketler ve günün sonunda ihmal ettikleri paydaşların baskısıyla mecburen değişmeye zorlanacaklar.”
İş dünyasının tepkisi
ABD’nin önde gelen şirketlerin tepe yöneticilerinin oluşturduğu Business Roundtable’ın geçen yıl yaptığı toplantıda ’paydaşlar kapitalizmini’ benimseme kararı almış olması Dr.Schwab’ı umutlandırıyor. Bu karara imza koyan 181 tepe yönetici arasında JP Morgan Chase CEO’su Jamie Dimon, IBM CEO’su Ginni Rometty ve Johnson&Johnson CEO’su Alex Gorsky fibi ünlü ve etkili isimlerin bulunması da Schwab’ın umudunu artırıyor.
ABD iş dünyasında bu karara karşı çıkan ve “kendimizi kandırmayalım, bu heveslerden vazgeçip işimize bakalım” diyenler olduğu gibi bu kararı, eşitsizliğin arttığı ortamda soldan esmeye başlayan rüzgarları yumuşatmaya yönelik göstermelik bir adım olarak niteleyenler de var. Ünlü ekonomist Joseph Stiglitz ise devletin gerekli özendirici düzenlemeleri yapmadığı ortamda şirketlerin ‘paydaşlar kapitalizmi’ tercihine yönelmesinin kolay olmadığını belirtiyor.
Klaus Schwab, Bank of America CEO’bu Brian Moynihan’ın başkanlığını yaptığı Uluslararası İş Konseyi’nin (International Business Council) de ‘paydaşlar kapitalizmi’ ne sıcak baktığını belirtiyor. Schwab bizzat görüştüğü Larry Fink gibi, Steve Schwarzman gibi dünyanın en büyük finans kuruluşlarının başındaki isimlerin de iklim değişikliğine yol açan ve fosil yakıtlarının kullanımını özendiren yatırım türlerine sınırlama getiren önlemlere sıcak baktığını ifade ediyor.
Hemen belirteyim ki Klaus Schwab’ın açtığı bu tartışmanın yanı sıra bu yıl Davos’ta kapitalizmin ve liberal demokrasinin geleceğiyle ilgili farklı tartışmaların yapılacağı oturumlar da var.
Davos’ta konuşulan Davos’ta mı kalıyor?
Dünya Ekonomik Forumu’nun ve Davos zirvesinin eskisi kadar etkili olmadığı, Davos’ta konuşulanların Davos’ta kaldığı yıllardır konuşulan bir konu. Bugün 800 kişinin çalıştığı Dünya Ekonomik Forumu kendi alanında hala rakipsiz bence ama Davos zirvelerinin eskisi kadar etkili olamadığı ve dünyanın gündemini etkileyecek sonuçlar üretemediği de bir gerçek. 81 yaşına gelmiş bulunan Klaus Schwab’ın solo performansının ve dünya çapındaki network etkinliğinin de bugünün dünyasında eskisi kadar etkili olmadığı düşünülebilir.
Asıl belirleyici olan faktör ise Davos çevresinin ve küresel elitlerin coşkuyla desteklediği küresel dönüşümün ve bu dönüşüme eşlik eden dijital devrimin son 30-40 yılda dünyayı bambaşka bir yer haline getirmiş olması. Batı’nın ve özellikle Avrupa’nın dünyanın gidişatını belirleme gücünün zirve yaptığı dönemde dünya gündemini etkileyen buluşmalara ve inisiyatiflere sahne olan Davos zirvelerinin, Batı’nın küresel oyun kurma yeteneğinin iyice azaldığı ve mobil telefonların neredeyse herkese ulaştığı bir dünyada etkisinin azalmış olması pek şaşırtıcı değil.