Davası olmayanın tasası da yok demektir
Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur. Dert, dava ettiğin her şeydir. Bir şeyi kendine dert edinmektir dava… Çözüme ihtiyaç duyulan her şey, dava konusu demektir. Dava, çözülemeyendir.
Hukuk davayı, hukuki bir sonuç elde etmek, bir hüküm sağlamak için bir yargı organına başvurma olarak tanımlar. Felsefede dava, öne sürülerek savunulan düşüncedir. İnançla çerçevelenmiş amaç, gerektiğinde uğrunda ölünecek gaye…
Özünde; sorun vardır davanın… Sorun yoksa dava da yoktur. Davası olmayanın tasası da yok demektir. Kimi açlığı dava eder kendine… Kimi de ahlakı…
Ülkü diye dilimizde fazlaca tutunmayan bir karşılığı vardır Arapçadan gelen “dava” kelimesinin… Güzel bir karşılıktı oysa… Hatta Atatürk, manevi kızının adını Ülkü (dava) koymuştu. Onun davası Türkiye idi. Ülküsü de o oldu zaten.
Argoda dava, adı bende saklı sevgili demektir. “Yar ismini desem olmaz / düşer dillere dillere” der Emrah. Haklıdır da… Bu yüzde sevgilinin zamiri oluverir dava…
Kaldı ki bu zamir, sadece sevgili için de kullanılmaz. Dillendirilmesi risk taşıyan mevzudan bahsetmek gerektiğinde “o davadan” söz edersin. Hem hatırlatmış hem de sırrını saklamış olursun.
Yine de şairane karşılığı, daha baskındır davanın… Harput folklorunda yüksek minare türküsü, bunun ispatıdır adeta; “Bülbülün gül ile har davası var / Ellerin benimle ne davası var.” Zaten aşk ile başım belada iken ellerin beni dava etmesini anlamıyorum diyor meçhul âşık…
NOT
DAVASI BARIŞ OLANIN KAVGA İLE İŞİ OLMAZ
Dava, çözüm iddiası taşımaktır. Davasından dönen makbul sayılmamıştır. Davayı satan da öyle… Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişen hem yolundan hem de yoldaşından olur. Dava o yolun adıdır.
Dava; değer ve inanç manzumesidir aklı ve vicdanı olana… Barışı kendine dava edenin kavga ile işi olmaz. Derdi kavga olanın da huzur ve barış ile…