Danıştay’dan maden devlet hakkı ödeyen şirketlere müjde!
Son aylarda vergi mükelleflerine Danıştay’dan müjdeli haberler gelmeye devam ediyor. Bu kapsamda gelen son müjdeli haber ise, maden devlet hakkı payı ödeyen şirketlerle ilgili.
Danıştay bu Kararı ile, uzun yıllardan bu yana Maliye ve vergi mükellefleri arasında büyük tartışmalara ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu. Darısı diğer uyuşmazlıkların başına!
Konu tam olarak ne?
Maliye ve mükellefler arasında uzun yıllardan bu yana tartışmalara ve uyuşmazlıklara neden olan konu, maden devlet hakkı payı ödemelerinin gider yazılacağı yıl/hesap dönemi ile ilgili. Örneğin, 2024 yılına ilişkin olarak 2025 yılı Nisan ayı sonuna kadar tahakkuk ettirilen ve Haziran ayı sonuna kadar ödenen maden devlet hakkı payı, 2024 hesap döneminin mi, yoksa ödemenin yapıldığı 2025 hesap döneminin mi kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacak?
Maliye, maden devlet hakkı payı ödemelerinin fiilen ödendiği yıl/hesap döneminde gider yazılabileceği, Şirketler ise, fiili ödemenin şart olmadığı, maden devlet hakkı payının hesaplanarak tahakkuk ettirildiği yani maden üretiminin gerçekleştirildiği yılın/hesap döneminin vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması gerektiği görüşünde.
Devlet hakkı payı nedir?
3213 sayılı Maden Kanunu’na göre, maden ruhsat sahibi işletmelerin yaptıkları üretim miktarları üzerinden, devlet hakkı payı ödemeleri gerekiyor. Devlet hakkı payı, "maden istihracı ile sağlanacak gelirden devlet payına düşen ve ödeme yükümlülüğü ruhsat sahibine ait olan kısım" olarak tanımlanmış bulunuyor (3213 sayılı Kanun, Mad.3). Diğer bir ifadeyle, bu pay, maden çıkarma ile sağlanacak gelirden ruhsat sahibinin idareye vermek zorunda olduğu bedel şeklinde de tanımlanabilir. Bu tanımda geçen "istihrac" kelimesi; meydana ve harice çıkarma, yer altından ve tabiattan bir kısım değerler çıkarma, maden cevheri çıkarma anlamına geliyor.
Devlet hakkı payı nasıl hesaplanıyor ve ödeniyor?
Devlet hakkı payının hesabı ve beyanı ile ilgili hususlar 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 14 ve Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 75. Maddelerinde düzenlenmiş bulunuyor.
Maden ruhsat sahibi işletmelerin öncelikle içinde bulundukları yılın Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl gerçekleştirdikleri satışlarla ilgili satış bilgi formunu doldurarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne vermeleri, form üzerinden hesapladıkları devlet hakkı payını da Haziran ayının son gününe kadar ödemeleri gerekiyor (3213 sayılı Kanun Mad. 14, Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği Mad.75). Yani, bir önceki yılda gerçekleştirilen satışlarla ilgili verilmesi gereken bilgi formu ve bu formda belirtilen tutarlar üzerinden devlet hakkı payının hesaplanması ve ödenmesi işlemleri, bir sonraki yıl içinde yapılıyor.
GVK ve KVK’da bu payların gider yazılmasıyla ilgili bir düzenleme var mı?
Hayır, ne Gelir Vergisi Kanunu’nda (GVK) ne de Kurumlar Vergisi Kanunu’nda (KVK) maden devlet hakkı payı’nın gider yazılacağı yıl/hesap dönemi ile ilgili açık ve özel bir düzenleme bulunmuyor. Burada anılan Kanunlarda yer alan genel düzenlemelerden hareket ediliyor!
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerli: "dönemsellik" ve "tahakkuk esası". Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması şart. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekiyor. Dönemsellik ilkesi ise, gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikal edilmesinin sağlanmasını ifade eder. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve karlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır. Tahakkuk, gelir ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Tahakkuk esasında, geliri doğuran muamelelerin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması, gelirin elde edilmiş sayılması için yeterlidir. Diğer bir ifadeyle, tahakkuk esasında vergilendirme yapılabilmesi için, alacak hakkının doğmuş olması gerekir. Gerek hasılat gerekse giderlerin hangi hesap dönemine ilişkin olduğunun tespiti açısından hasılatın tahsil edilip edilmediğinin, giderlerin ise ödenmiş olup olmadığının bir bağlayıcılığı bulunmuyor.
Maliye’nin bu konudaki görüşü oldukça net!
Maliye’nin bu konudaki görüşü oldukça net! Hem de uzun yıllardan bu yana hiç değişmedi.
Maliye, maden devlet hakkı payının ticari kazanç ile ilgili olması ve kanuni zorunluluk kapsamında ödenmesi nedeniyle, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilebileceği görüşünde! (GİB. Ankara VDB’nin 12.03.2015 tarihli ve 38418978-125[8-14/1]-283, İstanbul VDB.nin 20/02/2013 tarih ve 62030549-125[6-2012/380]-230, Uşak Defterdarlığı'nın 19.2.2013 tarih ve 52796708-193/03-1 sayılı Özelgeleri).
Şirketler bu konudaki görüşü nasıl?
Şirketler ise Maliye’nin tam aksine, üretilen maden miktarı üzerinden hesaplanarak ödenen devlet hakkı paylarının, Maden Kanunu ve Yönetmelik hükümlerindeki beyan süreleri beklenmeden dönemsellik kavramı ve tahakkuk ilkesi gereği cari yılın üçer aylık dönemlerinde hesaplanarak, üretim maliyetlerine aktarılması gerektiği görüşünde.
Danıştay bu sorunu da çözdü, son noktayı koydu!
Evet, Danıştay, Maliye ve Şirketler arasında uzun yıllardan bu yana yaşanan ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu, son noktayı koydu!
Danıştay, maden devlet hakkı payının, fiilen ödendiği yılın/hesap döneminin değil, tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi gereği maden üretiminin gerçekleştirildiği ve pay tutarının hesaplandığı yılın/hesap döneminin vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği görüşünde.
Danıştay’ın bu konuda verdiği kararın özeti şu şekilde:
“Türk Vergi sistemi “tahakkuk esası” ve “dönemsellik ilkesi”ni benimsemiş olup, tahakkuk esası, gelir ve giderlerin tahsil edildikleri veya ödendikleri döneme bakılmaksızın maliyet ve tutar itibariyle kesinleştikleri dönemin gelir ve gideri olarak dikkate alınmasını, dönemsellik ilkesi ise, işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belirli dönemlere bölünmesini ve her bir dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasını ifade etmektedir. Maden hakkı payı 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca işletilen yıla ilişkin olarak elde edilen hasılat üzerinden hesaplandığından ve bu yıla ait gelir ve giderlere ilişkin olduğundan, 2018 yılına ilişkin olarak hesaplanan maden hakkı payının dönemsellik ilkesinin bir gereği olarak bu yıl hesaplarıyla ilişkilendirilmesi gerekir. Ayrıca, tahakkuk esasının bir gereği olarak ödenmiş olması şartı da bulunmadığından, 2018 yılına ilişkin olarak tahakkuk eden ancak 2019 yılında ödenen devlet hakkı payının 2018 hesap döneminde gider olarak kaydedilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” (Danıştay 3. Dairesi’nin 08.10.2024 tarihli ve E.2023/6031, K.2024/5180 sayılı Kararı).
Bu konudaki Kişisel görüşümüz ve değerlendirmemiz nasıldı?
Aslında bu konudaki görüşümüzü 11.05.2015 tarihinde www.dt-audit.com sitesinde yayınlanan “Maden Kanunu’na Göre Ödenmesi Gereken Devlet Hakkı Payı Bedelinin Gider Yazılabileceği Dönem” başlıklı yazımda dile getirmiş, dönem üretim maliyetlerine zamanında yansıtılabilmesi bakımından maden devlet hakkı payının Maden Kanunu ve Yönetmelikte belirtilen esaslar çerçevesinde cari yıl içerisinde üçer aylık geçici vergi dönemleri itibariyle veya yıllık hesaplanarak ödenme şartı aranılmaksızın üretim maliyetlerine aktarılması gerektiğini, ileride herhangi bir yaptırımla karşılaşılmaması bakımından Maliye’nin görüşü çerçevesinde hareket edilmesini ancak, buna ilişkin geçici vergi/kurumlar vergisi beyannamesinin ihtirazi kayıtla verilerek dava açılması ve dava sonucuna göre hareket edilmesi gerektiğini belirtmiştim.
Danıştay’ın bu kararı, yaklaşık 10 yıl önce dile getirmiş olduğumuz görüşümüzü de doğrulamış oldu.
Sonuç olarak;
Danıştay, uzun yıllardan bu yana Maliye ve şirketler arasında yaşanan ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu. Bize göre, Maliye’nin Danıştay’ın bu kararına uyarak mevcut görüşü ve uygulamasını değiştirmesinde fayda var!
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Şükrü KIZILOT yazılarında sık sık “İyi ki DANIŞTAY var!” derdi. Biz de “İyi ki DANIŞTAY var!” diyoruz!..