Danıştay beleşçilerin yolunu kapadı
Geçtiğimiz günlerde (22.7.2023) Resmi Gazete’de “Bölge İdare Mahkemesi Kararları Arasındaki Aykırılığın Giderilmesi” başlığı altında yayımlanan Danıştay Vergi Dava Dairleri Kurulunun E.2023/2023 K.2023/4 sayılı Karar, uygulamada karşılaşılan pek çok sorunu ortadan kaldırdı.
Danıştay’ın bu yüksek Kurulunun kararının ayrıntılarına, özelliklerine girmeyeceğim. İsteyenler Resmi Gazete’den bulup okuyabilirler. Ben ortaya koyduğu sonuçlarına değineceğim.
Yüksek Kurul Kararı’nda diyor ki;
■ Anayasa Mahkemesi kararları yayınlandıkları gün yürürlüğe girer. Bu kural, kazanılmış hakların korunması kadar idari istikrarın ve hukuki kesinliğin korunmasını da amaçlar.
■ Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmedikçe kanunlar Anayasa’ya uygunluk karinesinden yararlanır. Bu sebeple kanunun yürürlüğü sırasında yapılan ve kesinleşen işlemler kanuna uygun kabul edilir, sonradan Kanun iptal edilse dahi hukuki geçerliliklerini korur.
■ Ve yine bu sebeple kesinleşmiş idari işlemlerin, kanunun Anayasa Mahkemesi’nce iptalinden sonra idari yargıda iptali talep edilemez. Bu konuda Vergi Usul Kanunu’nun “hata ve düzeltme” hükümleri de kullanılamaz. Çünkü işlem yapıldığında, hata yoktur.
■ İdarî Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nin kararından önce yapılmış ve uyuşmazlık konusu yapılmamış işlemler için iptal kararından sonra Anayasa’ya aykırılık iddiası ile yaratılan uyuşmazlıklara dayalı davalarda Anayasa Mahkemesi kararını uygulayamazlar.
■ İdarî Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nin kararını, ancak Anayasa Mahkemesi Kararından önce Anayasaya aykırılık iddiası ile yaratılan uyuşmazlıklara dayalı davalarda uygulayabilirler.
■ Anayasa’ya aykırılık savı, hata ve düzeltme yolunun konusuna girmez. Çünkü bu konu hukuki yorum konusudur. Bu savla hata ve düzeltme yoluna gidilemez.
Karardan benim anladıklarım kısaca ve özetle bunlar.
Peki, o halde, kişilerin kendilerine uygulanan kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğu ve haklarında Anayasa’ya aykırı vergilendirme yapıldığına inananlar ne yapacak. Bu konuda iki yol karşımıza çıkıyor. Birincisi İYUK md. 10 uyarınca idari müracaatla konuyu mahkemeye taşımak. İkinci yol ise beyanı (veya kendiliğinden tahakkuk söz konusu ise ödemeyi) ihtirazi kayıtla yaparak, doğrudan -30 gün içinde- dava açmak. Bu ikinci yol en garantili yol.
Mali yükümlülük öngören ve kamuoyunda Anayasa’ya aykırılık inancının yaygın olduğu hemen her yasal düzenlemeden, özellikle ek kurumlar vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi gibi düzenlemelerden sonra hemen onlarca soru gelir. Soru hep, “Biz dava açmasak da nasılsa biri dava açacaktır. Onların davası, Anayasa’ya aykırılık kararı ile sonuçlandıktan sonra idareye müracaatla ödediklerimizi alabilir miyiz?” şeklinde olur.
Ben bu soruları soranlara “beleşçi” diyorum. Birileri hak arayacak, yargıya gidecek, masraf yapacak, Avukat tutacak, uğraşacak, idareye karşı belki kötü kişi olma riskini alacak, diğerleri sonuca beleş tarafından konup, bir dilekçe ile paralarını alacaklar. Yok, böyle bir dünya. Herkes hakkını arayacak, hukuki yolları tüketecek. Hakkını kendi aramayıp uyanıklık yapan, başkasının mücadelesinin üstüne konmaya çalışan ise ödediği ile kalacak.
Önceki yazılarımda savunduğum görüşlerle uyumlu Danıştay kararı da işte tam bunu söylüyor. Karar, Anayasa’ya aykırılık savının “hata ve düzeltme başvurusuna konu edilemeyeceği”ni açıklığa kavuşturduktan sonra, Anayasa Mahkemesi kararını müteakip harekete geçenlerin, ihtilaf çıkartmaya çalışanların, yani beleşçilerin yolunu kapatıyor.
Karar elbette ki vergi hukukçuları tarafından tartışılacak ve belki eleştiriye uğrayacaktır. Zaten oy çokluğu ile (10/17) verilmiş bir karardır. Ne denilirse denilsin, karar benim hoşuma gitti.