Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze tarım
Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında. Cumhuriyet kolay kurulmadı. Yıllarca süren savaşlar, ülkenin askeri, siyasi ve ekonomik olarak işgali ve Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak başlattığı milli mücadele. Milli mücadelenin yani bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra cumhuriyeti ilan edilmeden Mustafa Kemal’in direktifi ile İzmir İktisat Kongresi’nin yapılması tesadüf değildir. Kazanılan askeri zaferin ekonomik zaferle taçlandırılması için ekonomide yol haritasını belirlemek üzere planlı bir şekilde bu kongre yapıldı.
Yıllarca süren (1911-1922)savaşlardan kalan köylüyü çiftçi yapmak temel hedeflerden birisiydi. O dönem 13 milyon nüfusun yüzde 80’i köylü. İzmir’de 17 Şubat- 4 Mart 2023 tarihleri arasında yapılan İzmir İktisat Kongresi ile tarım politikasının özünü oluşturan “Milli ekonominin temeli ziraattır” ilkesi benimsendi.
Uygulanacak tarım politikasının temel felsefesi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür” sözüne dayanır.
İzmir İktisat Kongresi ile belirlenen hedefler
İzmir İktisat Kongresi’ne “Çiftçi Grubu” tam 96 maddelik bir metin sunar. Bu isteklerin birçoğu da köylünün üretim yapmasını engelleyen, yabancılara mahkum kılan uygulamaların kaldırılmasına yöneliktir.
Çiftçi Grubu’nun talepleri arasında Aşar vergisinin kaldırılması, tütün ekimi ve ticaretinin serbest bırakılması, tütünde Reji İdaresi’nin kaldırılması, tarımsal kredilerin düzenlenmesi, hayvan hastalıklarıyla mücadele, tarım alet ve makinalarının standartlaştırılması, yüksek öğretim görenlerin bir süre köylere gönderilmesi gibi çok temel istekler var.
İzmir İktisat Kongresi’nde dile getirilen talepler doğrultusunda belirlenen yol haritası ile bir yandan da tarımda kurumsal bir yapı oluşturulmaya başlanır. İlk hedef ithal edilen bazı temel ürünlerin içerde üretilmesini sağlamaktır. Bunun için üretimin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyordu.
Daha önce Dışişleri, Ticaret, Maliye, İktisat bakanlıkları bünyesinde yer alan tarım, ziraat işleri, ilk kez 1924’te Tarım Bakanlığı kurularak bağımsız bir yapıya kavuşturuldu. Bu da tarıma verilen önemin bir göstergesiydi.
Ürünün onda birini devlete verilmesini zorunlu kılan Aşar vergisi 1925 yılında kaldırıldı. Aynı yıl tütünde Reji İdaresi kaldırıldı. Ziraat Bankası A.Ş.yapılarak etkinleştirildi. Ülke şeker ihtiyacının karşılanması için ilk şeker fabrikası olan Alpullu Şeker Fabrikası 11 Kasım 1926’da açıldı. Yaklaşık bir ay sonra 17 Aralık 2026’da Uşak Şeker Fabrikası üretime geçti. Yıllarca bu iki fabrika şeker ihtiyacını karşıladı. Türkiye’de şeker sanayinin kurulmasında Atatürk’ün kurucusu ve ortağı olduğu Türkiye İş Bankası başroldedir. Hayvan Islah Kanunu aynı yıl 1926’da kabul edildi.
Atatürk’ün örnek çiftçiliği
Mustafa Kemal Atatürk, ekonominin temelini oluşturan tarım konusunda çok önemli çalışmalar yapar. Kendi parası ile Ankara’nın en çorak, ot bitmez denilen bozkırda arazi satın alarak örnek bir çiftlik, Atatürk Orman Çiftliği’ni kurar. Örgütlenmeye büyük önem veren Atatürk, Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifi’nin 1 numaralı ortağıdır. Attığı her adımla çiftçilere örnek olur.
Bugün hala çok gündemde olan tohum ıslahı konusunda ilk adımlar yine o yıllarda atıldı. Eskişehir’de 1925 yılında ilk tohum ıslah istasyonu kuruldu. Tarım arazilerinin yüzde 60’ından fazlası sulama yapılamayacak durumda olması nedeniyle kuru tarım konusunda önemli çalışmalar yapılır. Atatürk’ün Amerika’ya gönderdiği Ziraat Mühendisi Ali Numan Kıraç kuru tarım konusunda çalışmalar, araştırmalar yapar. Türkiye’ye döndükten sonra Eskişehir’de 1929 yılında Dryfarming(kuru tarım) Deneme İstasyonunu kurulur. Burada yapılan çalışmalar dünyaya örnek olur ve tarihe “Türk Mucizesi” olarak geçer.
Cumhuriyetin ilanından sonra, ilk tarım sayımı 1927 yılında yapıldı. Bu sayım bir anlamda kurtuluş savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan ilk tarım envanteri niteliğindedir. 1923-1929 döneminde her yıl ortalama yüzde 10 büyüme kaydedilir.
Dünya bunalımı ve savaş yılları
Dünya, 1929’da başlayan ve 1935 yılına kadar sürecek büyük bunalımla sarsılır. Bu dönemde tarım ürünlerinin fiyatlarında çok ciddi düşüşler yaşanır. Ziraat Bankası aracılığıyla çiftçiler desteklenir. 1935 yılında Tarım Kredi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Yasası çıkarılarak örgütlenmeye önem verilir. Toprak Mahsulleri Ofisi 1938 yılında kurulur.
Dünya bunalımı henüz yeni atlatılmaya çalışılırken 2. Dünya Savaşı patlak verir. Türkiye savaşa girmedi, ama savaş ekonomisi uygulamak zorunda kaldı. Güçlü ordunun beslenmesi gerekiyordu. Tarımsal üretimde önemli başarılar elde edilse de bazı ürünlerde kendine yeterli değildi. Bu dönemde üretim seferberliği başlatıldı. Bu dönemde 13 büyük devlet üretme çiftliği kuruldu. Kırsalda eğitim ve üretim sorununa çare olmak üzere 1940 yılından itibaren Köy Enstitüleri açıldı.
Marshall Planı ve Türkiye’ye biçilen rol
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya adeta yeniden şekilleniyordu. Marshall Planı 1947’de devreye girdi ve en büyük pay tarıma ayrıldı. O dönemde Türkiye’ye biçilen rol savaştan çıkan Avrupa’nın tarımsal ürünlerdeki açığını kapatmak olarak belirlenmişti.
Bu döenm aynı zamanda tarıma makineleşmenin yaygınlaştığı bir dönem oldu. 1948’de 1756 traktörü olan Türkiye, 1960’a gelindiğinde traktör sayısı 42 bin 136’ya ulaştı. Traktör, daha fazla alanın işlenmesi demekti. Bu dönemde tarla bitkileri alanı yaklaşık 14 milyon hektardan 23,8 milyon hektara çıktı. Bu dönemde tarımdaki büyüme yüzde 10’un üzerinde gerçekleşir.
Tarımda popülizmin başladığı yıllar
Çok partili hayata geçtikten sonra özellikle kırsaldaki siyasi rekabet popülizmi de beraberinde getirdi. Çünkü iktidarları nüfusun yoğun olduğu kırsal kesimi yani köylüler belirliyordu.
Bu dönemde de kurumsal yapıda önemli adımlar atıldı. Hayvancılığı desteklemek, yerli üretimi geliştirmek için 1952’de Et ve Balık Kurumu kuruldu. Toprak Su, Süt Endüstrisi Kurumu(SEK),Yem Sanayi, Zirai Mücadele gibi birçok kurum bu dönemde faaliyete geçti.
Tarımda makineleşmenin yaygınlaşması ile kırsaldaki nüfus kentlere, sanayiye akmaya başladı. Kent nüfusu arttı, kırdan kente göç hızlandı. 1958’de Uluslararası Para Fonu (IMF) ile istikrar programı uygulandı. Dolar 2,80 liradan 9 liraya yükseldi.
Yeşil devrimle üretim arttı
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 1960’lı yıllarda adına “yeşil devrim” denilen bir dönem yaşandı. Teknolojinin tarımla buluştuğu, dekara verim artışı sağlayan kimyasal gübrelerin, ıslah edilmiş tohumların kullanılması, tarımsal ilaçlarla zirai mücadelenin yaygınlaşması, sulamanın artması üretimde büyük artış sağladı. 1970’lerin sonunda tarım arazilerinin yarısı gübre ile buluşurken, sulama oranı yüzde 10’un üzerindeydi. Bu dönemde tarımsal desteklemeler yaygınlaştı. Katma değerli ürünlerin üretimi arttı. Bu dönem aynı zamanda tarımsal üretim kalkınma planları ile yönlendirildi.
Tarımda 1960-1970 dönemi planlı dönem olarak bilinir. 1970-1980 yılları ise ithal ikameci politikaların uygulandığı dönemdir.
Dönüm noktası 1980 ve 24 Ocak Kararları
Tarım sektörü için 1980 yılı özellikle 24 Ocak Kararları bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyetten 1980 yılına kadar oluşturulan altyapı, tarımsal kurumlar, üretim deseni, ihracata dayalı geleneksel ürün üretimi ve tarımsal sanayideki gelişmeler bir yana bırakıldı. İthal ikameci politikadan neoliberal politikalara geçildi. Her fırsatta tarımın ülkenin sırtında yük olarak gösterildiği, tarımla değil sanayi ve turizmle, yani hizmet sektörü ile kalkınmanın olabileceği dile getirildiği bir dönem. Uluslararası sermaye ve kuruluşların dayatması ile tarım sektörü kontrolsüz bir şekilde dışa açıldı.
Turgut Özal’ın “tarımı ithalatla terbiye etme” politikası öne çıktı. Reorganizasyon adı altında özellikle 1985 yılından itibaren kurumsal yapı dağıtıldı. Ziraat İşleri, Zirai Mücadele, Toprak-Su, Gıda İşleri, Veteriner İşleri kapatıldı veya başka kurumlara bağlandı. Uzman kurumlar tek tek kapatıldı. Tarımın hafızası yok edildi, ana damarları kesildi. Hayvancılık sektörü deyim yerindeyse çöktü. Tarım sektörü desteksiz bırakıldı. İthalat kapıları sonuna kadar açıldı.
Bu dönem aynı zamanda “Avrupa’nın bahçıvanı/çobanı mı olacağız?” diye tarımın küçümsendiği yok sayıldığı, yok edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. “Sanayileşerek kalkınacağız, tarımla kalkınmış ülke yok!” denilen, “patates mi üreteceğiz, otomobil mi?” denilerek tarım hep küçümsenmiş ve yok sayılmıştır. Oysa tarım sorununu çözmeden sanayileşmek, kalkınmak da mümkün değildi. Gelişmiş, sanayileşmiş zengin ülkeler aynı zamanda tarımda da en başarılı ülkelerdi.
Dünyanın aksine özelleştirme tarımla başladı
Dünyada 1990’lı yıllarda özelleştirme furyası başladı. Birçok ülkede tarım işletmeleri, özelleştirmenin dışında tutuldu. Ya da özelleştirme en son tarımda uygulandı. Türkiye, dünyanın aksine özelleştirmeyi tarımla başlattı. Süt Endüstrisi Kurumu(SEK), Et ve Balık Kurumu(EBK), Yem Sanayi, Zirai Donatım, TEKEL, Türkiye Gübre Sanayi A.Ş.(TÜGSAŞ) gibi kurumlar 1992- 2000 yılları arasında haraç mezat satıldı. Bazı işletmeler bedelsiz verildi. Bazıları kapatıldı. Tarımda yapısal kurumlar yok edilince tarımda dışa bağımlılık hızla arttı. Türkiye sadece tarımsal girdileri değil, tarım ve gıda ürünlerini de ithal etmeye başladı.
Ekonomide 1994 yılında yaşanan kriz döneminde tarımsal destekleme kapsamında yer alan 26 ürün 9’a düşürüldü. Tansu Çiller’in Başbakan olduğu bu dönemde krizin faturası tarıma, çiftçiye kesildi.
IMF ve Dünya Bankası yılları
2000’li yıllara girerken ekonomide ve elbette tarımda Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın dayattığı programlar, politikalar uygulanmaya başlandı. 2001’de ekonomi yine büyük bir krizle karşı karşıya kaldı. Bu dönemde de faturanın büyüğü tarıma kesildi.Tarımda Reform Uygulama Projesi(1999), tarımda üretmeyi değil, üretmemeyi destekleyen Doğrudan Gelir Desteği, Çiftçi Kayıt Sistemi, özerklik adı altında Tarım Satış Kooperatifleri’nin dağıtılmasını sağlayacak olan 4572 Sayılı Birlikler Yasası, Şeker Yasası, Tütün Yasası gibi birçok düzenleme bu dönemde yapıldı. Yasa ile Tarım Satış Kooperatifleri’ne devlet desteği yasaklandı.
Geçmişte Türkiye’nin ihracatçı konumda olduğu hayvancılık, pamuk, bakliyat ve birçok üründe dışa bağımlılık önlenemez hale geldi.Tarımsal ürünlerin fiyatı Uluslararası Para Fonu niyet mektuplarına yazıldığı bir dönem bu.
Tarımda AKP’li yıllar
Adalet ve Kalkınma Partisi, 2001 krizi sonrasında büyük umutlarla iktidara geldi. Seçim çalışmalarında çokça eleştirdiği Uluslararası Para Fonu(IMF) ve Dünya Bankası politikalarını iktidara gelince aynen uyguladı.
Bu dönemde önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Tarım Kanunu, Tohum Yasası, Biyogüvenlik Yasası( Genetiği Değiştirilmiş (GDO) ürünlerin ithalatına izin veren yasa) ve daha birçok yasa çıkarıldı. Turgut Özal döneminde başlayan “ithalatla terbiye etme politikası” en katı biçimde bu dönemde uygulandı. Bu dönemde ithal edilmeyen ürün kalmadı denilebilir. Saman ithal edildi. Kurban bayramında kurbanlık ithalatı yapıldı. Türkiye dünyanın en önemli canlı hayvan, et ithalatçısı oldu.
Üretimin değil, ithalatın desteklendiği, yüz binlerce kişinin tarımdan çekildiği, aile işletmeciliğinin tasfiye edilerek yerine şirket tarımının egemen kılındığı bu dönemde çiftçi para kazanamamaktan, tüketici gıda ve tarım ürünlerini çok pahallıya almaktan hep şikayetçi oldu.
Tarım toprakları en çok bu dönemde amaç dışı kullanıma açıldı. Acele kamulaştırmalarla tarım toprakları ranta açıldı. Büyükşehir Yasası değiştirilerek bir gecede 16 bini aşkın köy mahalleye dönüştürüldü. Sadece tarım toprakları değil, Hidro Elektrik Santralleri ile dereler kurutuldu. Hükümet değişmese de bu dönemde de tarım bakanı değiştikçe tarım politikası değişti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken birçok konuda kurullar oluşturulurken tarım konusunda bir kurul dahi oluşturulmadı. Tarım yine yok sayıldı.
Son dönemde tarımsal üretimin planlanması, 22 yıldır yapılmayan tarım sayımının yapılması, sözleşmeli üretim ve benzeri konularda yasal düzenlemeler yapıldı.
Türkiye, zengin toprakların yoksul insanları olmayı hak etmiyor
Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımda başlatılan çalışmalar aynı duyarlılık ve heyecanla sürdürülse bugün Türkiye, dünyanın en önemli tarım ve gıda üreticisi, ihracatçısı ülke olurdu. Oysa bugün, Türkiye, bulunduğu coğrafya ve iklim koşulları, biyoçeşitliliği, tarımsal üretim kültürü ve insan kaynağı ile tarımda çok büyük potansiyele sahip olmasına rağmen bunu zenginliğe dönüştüremiyor.
Tarımda yeni bir kurtuluş savaşına ihtiyaç var. Tarımda, ülkenin tarımsal potansiyeline uygun, kendine yeterliliği esas alan, teknoloji destekli, örgütlenmeyi esas alan yeni bir modele ihtiyaç var. Bunu başarabilirsek, Türkiye ekonomisi, için tarım sektörü önemli bir çıkış yolu olacaktır.