Cumhuriyetin ikinci yüzyılında ekonomimizin dünü, bugünü, yarını
Geçmiş yüzyılda Türkiye ekonomisinin konular itibariyle belirgin dönemsel özellikleri var. 1923-1938 dönemi: Atatürk’ün yeni bir devlet kurma ve devrimleri gerçekleştirme kararlılığı içerisinde yapılan İzmir İktisat Kongresi kararlarıyla şekillenen devletçi ekonomi politikaları. Ülkenin ihtiyacı olan sanayi ve tarım kuruluşları.
1940-1950 dönemi:
İkinci Dünya Savaşı dışında kalma becerisi kamu bankalarını kurma ve devlet yapılandırmasını sürdürme çabaları.
1950-1960 dönemi:
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle ekonomide liberal politikalara dönüş uygulamaları ve her mahallede bir milyoner yaratma söylemi.
1960-1980 dönemi:
27 Mayıs ihtilali sonrası 1961 Anayasa değişikliği, DPT’nin kuruluşu, 1963 ile başlayan beşer yıllık 3 kalkınma planı dönemi. Ortalama yüzde 7 büyüme. Dışa kapalı ekonomi ve siyasette koalisyonlar dönemi.
1980-2000 dönemi:
Siyasi istikrarsızlık içinde IMF, WB ve OECD işbirliğine dayalı dış destek doğrultusunda 24 Ocak kararlarıyla ekonomide tamamen dışa dönüş. 5 Nisan 1994 kararlarıyla iflas etmiş kamu kesimine IMF desteğiyle can verme politikaları. 2001 ile bankacılık sisteminde radikal kararlar ve kurumsal yapı oluşturma çabaları.
2000 sonrası:
Türkiye’nin en uzun süreli iktidar sürecini yaşayan AKP hükümetlerinin ekonomi politikalarında dönemsel değişiklikler.
Geçmiş 100 yılın özeti ve bugün…
Türkiye ekonomisinin geçmiş 100 yılına baktığımızda şöyle bir okuma yapabiliriz.
- Ekonomi ile ilgili göstergeler bu 100 yılda çok fazla inişli çıkışlı tablo sergilemiş. Örneğin yüzde 10’u aşan büyümenin yanı sıra izleyen yıl yine yüzde 10’u aşan küçülme yaşanmış.
- Ekonominin kalkınması için vazgeçilmez olan fiziki altyapıda önemli ilerlemeler kaydedildiği halde, beşeri altyapıda aynı gelişme sağlanamamış.
- Siyasi istikrarsızlıklar ve ihtilaller ekonomiye hep zarar vermiş.
- Ekonomide ne zaman ki çıpa veya rota kullanılmış, o zaman ekonomi olumlu gelişmeler sergilemiş. IMF’li yıllar ve 15 yılın ilk 3 planlı dönemi buna örnek gösterilebilir, ancak bunların arkası getirilememiş.
- 60 yılı aşan AB ile yolculuğun ağırlıklı olarak sancılı sürmesi ve belirsiz hale gelmesi bölgesel ekonomik entegrasyon arayışımızı zedelemiş, hatta artık umudumuz kalmamış.
- Ödemeler dengesi sorunu geçtiğimiz 100 yılın hep merkezinde olmuş.
- Bunu uzun yıllar bütçe açıkları izleyerek “ikiz açıklar” ile yaşar hale gelmişiz. … Dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girme hayalimizin yerini bugün 22. sıra almış. Bugün itibariyle Türkiye ekonomisi, olumsuz anlamda “en”lerin ülkesi haline gelmiş. Enflasyonda en yüksek oran, vergi düzeninde en çarpık ülke.
Gelecek 100 yılda ekonomiden beklenen…
Türkiye ekonomisinin geride kalan birinci 100 yılının performansına çok iyi diyemeyiz. Çok fazla inişli çıkışlı bir ekonomik gelişme yaşadığımızı ve gerçek büyümeyi ıskaladığımızı söylemek zorundayız. Zira gelecek ikinci 100 yılın, geçmişte kalan 100 yıldan çok daha zor koşullar içerdiği açık. Bunun nedenlerini birkaç başlık altında şöyle özetleyebiliriz.
Her şeyden önce Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya çok karışık. Orta Doğu’nun durumu ortada. Neredeyse üçüncü dünya savaşının fitili bu coğrafyada ateşlenecek. Kaldı ki dünyanın jeopolitik geleceği de belirsiz ve hatta karanlık. Türkiye de kendi içinde hala a nayasa, hukuk, adalet, siyaset ile hesaplaşma durumunda. Yani ekonomimizin ekosistemi oldukça bozuk.
O halde ne yapmalıyız?...
Her şeyden önce ekonominin sağlıklı işleyişi için vazgeçilmez olan hukukun üstünlüğü, adalet, eşitlik ilkelerini yaşatmamız lazım. Aynı zamanda çağın ihtiyacına uygun ve ekonomik kalkınma için gerekli eğitimli insan kaynağını hızla yetiştirmemiz şart.
Öte yandan ekonomi ile ilgili olarak Türkiye’nin uzun vadeli plan ve projeleri olmak zorunda. Bir başka ifadeyle ekonomimizin ciddi çıpa veya çıpalara ihtiyacı var. Zira artık vahşi kapitalizmin yerini alan yeni bir düzen ve anlayış söz konusu.
Dolayısıyla ekonomiyi kendi akışına ve özellikle de siyasetin günlük seyrine bırakmamak lazım. Anayasada ekonominin güvenli işleyişinin altyapısını kurmak zorundayız. Bu noktada elbette ekonomide yüksek katma değer yaratma gerçeğini göz ardı etmememiz lazım. Bunun için çağdaş dünya ile entegre;
- Ar-Ge temelli ileri teknoloji,
- Tekel nitelikli güçlü savunma sanayii,
- Dışa bağımlılığımızı ortadan kaldıracak yenilenebilir enerji,
- Kendimize yeterin ötesinde dünyayı doyurmaya yönelik tarım ve gıda,
- Dünyanın kavşak noktasındaki Türkiye için vazgeçilmez lojistik gibi alanlara hızla girip küresel oyuncu olmak durumundayız.
Aksini düşünmek mümkün değil!...