Cumhuriyetin eğitim, kültür ve üretim projesi; Köy Enstitüleri
Kurtuluş savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımı 1927’de yapıldı. Nüfus 13 milyon civarındaydı ve yüzde 80’ni köylüydü. O dönemde 40 bin civarında köy var. Bu köylerin çok büyük bölümünde okul yok. Öğretmen yok. Bu nedenle ele alınması gereken en öncelikli konulardan birisi eğitimdi. Bir diğeri de bu insanların geçimini sağlayacak üretimdi. Savaştan çıkan bir ülkenin yurttaşlarını doyurması için üretim yapması gerekiyordu.
Cumhuriyeti kuranlar başta Mustafa Kemal Atatürk, asıl bağımsızlığın ekonomik bağımsızlık olduğunun bilinci ile henüz cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresi ile ülkenin ekonomideki yol haritasını belirledi. Tarımsal üretimin önündeki engeller tek tek kaldırıldı. Aşar vergisinin kaldırılması, tütünde reji idaresinin kaldırılması, çiftçinin desteklenmesi ilk akla gelenler. Tarımın önemini göstermek için, kendi parası ile arazi alarak Gazi Orman Çiftliği’ni kuran Atatürk, tarımda deyim yerindeyse çığır açtı. Örnek oldu.
“Milli ekonominin temeli ziraattır” ilkesi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “ülkenin gerçek sahibi hakiki üretici olan köylüdür” sözleri o dönemde tarıma köylüye verilen önemi ortaya koyuyordu.
Ülkenin nüfusu ve günün şartlarına uygun bilimsel bir eğitim sisteminin uygulanması için çeşitli arayışlar var. Köy öğretmen okullarının açılması, eğitmen kursları ve sonrasında 1937- 1938 döneminde İzmir Kızılçullu ve Eskişehir Çifteler’de açılan ilk köy eğitmen okulları Köy Enstitüleri’nin temelini oluşturuyor.
Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un eseri
Köy Enstitüleri’nin fikir babası dönemin Milli Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç‘tur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı ise Hasan Âli Yücel’dir. Enstitülerin kurulması, başarıya ulaşmasında Yücel ve Tonguç’un çok büyük emeği var.
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 3803 sayılı yasa ile kuruldu. Yasa’nın temel amacı Türkiye’de nüfusun büyük bölümünü oluşturan köylerde ilk eğitimi, okuryazarlığı hızla yaymak, aynı zamanda köylerde ihtiyaç duyulan meslekleri köy çocuklarına öğreterek üretimi yaygınlaştırmaktı. Enstitülerde okuyan köy çocukları 5 yıllık eğitimden sonra köylere dönerek öğretmenlik yapıyorlardı. Öğrendiklerini köy çocuklarına anlatıyor, uygulamalı olarak tarımsal üretim yapıyorlardı.
Köy Enstitüleri ile ilgili yasanın çıktığı 1940 yılından 1948 yılına kadar Türkiye’nin her bölgesine yayılan 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Bu enstitülerin yer seçimi, etki alanı çok planlı bir şekilde belirlenmişti. Trakya’dan Kars’a kadar ülkenin her yerine eğitimin yayılması hedeflenmişti.
Köylerde 5 yıllık ilkokulu bitiren öğrenciler parasız yatılı olarak Köy Enstitüleri’ne alınıyordu. Eğitim hakkı kızlara ve erkeklere tanınıyor ve ayrım yapılmıyordu. Dersler sadece teorik değil önemli bir bölümü uygulamalıydı. Temel derslerin yanı sıra kültür, sanat, tarım, ziraat dersleri ağırlıklı olarak uygulamalı yapılıyordu. Mezun olanlar tarımı da öğreniyor, en az bir müzik aletini çalmayı da.
Enstitülerden mezun olan köy çocukları 5 yıllık eğitim sonrasında köylere öğretmen olarak gönderiliyordu.
Bakan değişti, enstitülerin kapatılması yolu açıldı
İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel 1946 yılında görevlerinden alınınca Köy Enstitüleri adeta öksüz kaldı. Milli Eğitim Bakanlığına Reşat Şemsettin Sirer getirildi. 1947’den itibaren bu okullardaki program büyük oranda değiştirildi. Özgür düşüncenin ve eleştirel yaklaşımın olduğu köy enstitülerinde bazı kitapların okunması bile yasaklandı. Karma eğitime son verildi ve kız öğrencilerin sayısı azaldı.
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Köy Enstitüleri köy öğretmen okullarına dönüştürüldü. Zorunlu din dersleri konuldu. 27 Ocak 1954’te 6234 sayılı yasa ile enstitüler kapatıldı.
Köy Enstitüleri ve tarım
Bugünden 1940’lı yıllara bakarak Köy Enstitüleri’nin eğitimdeki başarısı kadar tarımsal üretime olan katkısını değerlendirmek elbette çok önemli. Köy Enstitüleri uygulamalı eğitime devam etselerdi, Türkiye tarımda ve eğitimde bugün nerede olurdu? Kırsal kalkınmada nasıl bir başarı elde ederdi? Bugün yaşanan sorunlar yine yaşanır mıydı? Bu sorulara çok net yanıtlar vermek elbette mümkün değil.
Köy Enstitüleri devam etseydi, bugün tarımda, kırsalda farklı bir yaşam, farklı bir tarımsal yapı olabilirdi. Türkiye’deki çiftçiler de en azından Avrupa’daki çiftçi gibi daha örgütlü, daha bilinçli olabilirdi. Kooperatifçilik daha etkin bir yapıda olabilirdi. Tarımsal üretim daha planlı daha verimli olabilirdi. Köyler bu kadar boşalmazdı. Gençler kırsaldan bu kadar çok kopmazdı. Bunların hepsi sadece bir tahmin. Ama kesinlikle bugünden daha kötü olmazdı.
Tarım ve eğitimdeki başarısızlık
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından bu yana kırsalda sorunlar çığ gibi büyüdü. Hükümetlerin en başarısız olduğu iki alandan birisi tarım diğeri eğitim oldu. Bugün de aynı durum geçerli. Daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir geçim umuduyla nüfusun büyük kısmı kentlere göç etti. Çocuklarının daha iyi eğitim görmesi ve sosyal güvenceye kavuşması için kırsalda yaşayanlar köylerini terk etti.
Birçok köyde okullar kapalı. Öğrenci yok. Kırsalda genç çiftçilerin kalmasını orada üretime devam etmesi isteniyorsa çocuklarının okuyabildiği okullar, ders veren öğretmenler olmalı. Geçinebilecek tarımsal faaliyetleri ve sosyal güvenceleri olmalı. Kırsalda eğitim ve üretim sorununa çözüm üreten köy enstitülerinin boşluğunun yıllar geçse de doldurulamadığını görmek çok üzücü.
Yasa ile köyler mahalle yapıldı
Hükümet, yaklaşık 11 yıl önce, 12 Kasım 2012’de Büyükşehir Yasası’nı değiştirerek 30 ilde 16 bin 220 köyü mahalleye dönüştürdü. Yani bu illerde köy kavramı, köy tanımı bile ortadan kaldırıldı. Köyler mahalle yapıldı. Türkiye’deki 34 bin 434 olan köy sayısı neredeyse yarı yarıya azalarak 18 bin 214 köye düştü. Yine aynı değişiklikle, 1053 belde mahalleye dönüştürüldü.
Yasa, 2012’de çıkarıldıktan sonraki ilk yerel seçimde 30 Mart 2014’te uygulamaya geçti. Geçen bu süre zarfında çok önemli sıkıntılar yaşandı. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyeye geçti. Bu değişiklik tarımsal üretime zarar verdi. Bazı yerlerde tarım alanları imar değişiklikleri ve benzeri uygulamalarla amaç dışı kullanıma açıldı. Köylerin meraları belediyeler tarafından satıldı.
Köyler mahalleye dönüşünce büyükşehir yasası ve kuralları uygulandığı için köylülerin ihtiyaç duydukları ahır ve benzeri yapıları yapmaları zorlaştı. Bürokrasi arttı. Hayvancılık yapanlar “koku yapıyor” diye şikayet edilerek bulundukları yerlerden uzaklaştırılmaya zorlandı. Tarımsal üretim, özellikle hayvancılık yapanlar için her geçen gün daha zor hale geldi.
Köy yerine kırsal mahalle
Yaşanan sıkıntılar 3. Tarım ve Orman Şurası raporlarına da yansıdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Kasım 2019 tarihinde açıkladığı Şura Sonuç Bildirisi’nde: “Büyükşehir belediyelerinde mahallelerin kırsal ve kentsel olarak yeniden yapılandırılması, kırsal mahallelerde köy tüzel kişiliği yapısının korunması, kırsal yaşamın Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bütüncül ve entegre bir bakış açısıyla koordine edilmesi” maddesi yer aldı.
Yaklaşık 1 yıl sonra 16 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7254 Sayılı Kanun” ile mahalleye dönüşen köy ve beldelerle ilgili önemli bir düzenleme yapıldı. Köy veya belde belediyesi iken mahalleye dönüşen ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunup sosyo-ekonomik durumu, şehir merkezine uzaklığı, belediye hizmetlerine erişebilirliği, mevcut yapılaşma durumu ve benzeri hususlar dikkate alınarak ilgili ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç 90 gün içinde alacağı karar ile kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahalleler, kırsal mahalleye dönüştürüldü. Bugün 30 ilde “köy” sözcüğü resmi olarak kullanılmıyor. Buralara mahalle veya “kırsal mahalle” deniliyor.
Özetle, Türkiye’ye özgü bir eğitim ve üretim sistemi getiren Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden tam 83 yıl geçti. Devrim niteliğinde bir eğitim sistemi çok kısa süreli uygulanabildi. Enstitüler kapatılmasaydı Türkiye’nin köyleri, kırsalı bugünün çok çook ilerisinde olurdu. Köy Enstitüleri’nden mezun olan öğretmen, yazar, sanatçı ve daha birçok meslek sahibi ülkenin gelişmesine büyük katkı sağladı. Köy Enstitüleri’nin fikir babası dönemin Milli Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i ve emeği geçenleri saygıyla anıyorum.
Köy Enstitüleri kitabı
Köy Enstitüleri ile ilgili çok sayıda kitap ve yayın var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2022’de yayınladığı, Kemal Kocabaş’ın hazırladığı ve çok sayıda yazar ve araştırmacının yazılarının yer aldığı “Köy Enstitüleri” kitabı bu konuda kapsayıcı ve kaynak kitap niteliğinde. Okumak ve bilgilenmek isteyenlere öneririm.
Köy Enstitüleri'nin kurulduğu il ve ilçeler (Alfabetik sırayla)
- Akçadağ/Malatya (1940)
- Akpınar-Ladik/Samsun (1940)
- Aksu/Antalya (1940)
- Arifiye/Sakarya (1940)
- Beşikdüzü/Trabzon (1940)
- Cılavuz/Kars (1940)
- Çifteler/Eskişehir (1939)
- Dicle/Diyarbakır (1944)
- Düziçi/Adana (1940)
- Erciş/Van (1948)
- Gölköy/Kastamonu (1939)
- Gönen/Isparta (1940)
- Hasanoğlan/Ankara (1941)
- İvriz/Konya (1941)
- Kepirtepe/Kırklareli (1939)
- Kızılçullu/İzmir (1939)
- Ortaklar/Aydın (1944)
- Pamukpınar/Sivas (1941)
- Pazarören/ Kayseri (1940)
- Pulur, Erzurum (1942)
- Savaştepe, Balıkesir (1940)