Cumhuriyetimiz ilk asrını tamamladı
Araya deprem ve seçim girdi. Cumhuriyetin ikinci asrını konuşmaktan, ilk asırdan yeterince bahsedemedik doğrusu. Bugün oyumu kullanıp yurttaşlık görevimi yerine getirdikten sonra birinci asırla ilgili olarak yaşadığım üç aydınlanma anını anlatmak istiyorum müsaadenizle.
“Türkiye bir sanayi ülkesi, bölgemiz de bir sanayi devidir”
Sene 2003’te Irak daha Amerikan işgali altındayken bir grup iş insanı ile Bağdat’a gitmiştim. O zamanki pasaportumda bu nedenle bir CPA (Coalition Provisional Authority), Irak geçici hükümeti, damgası var. Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığında iş insanlarından oluşan TOBB heyeti Türkiye-Irak ikili ekonomik ilişkilerini yeniden başlatmak istiyorlardı.
Irak Ekonomi Bakanı ile birlikte bir toplantıda, bakan söze “Türkiye bir sanayi devidir. (Turkey is an industrial giant)” diye başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci asrı ile ilgili olarak ilk aydınlanma anımı o an, orada yaşadığımı ifade etmek isterim.
Ben o güne kadar, özellikle Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye’yi hep Avrupa ülkeleri ile kıyaslamaya alışık bir profesyonel iktisatçı olarak çalışmıştım. Irak ziyareti, doğuya doğru ilk gerçek ziyaretimdi. O günden sonra, Türkiye’yi, Türkiye’nin imalat sanayi potansiyelini Batı ile değil Doğu ile de kıyaslamayı öğrendim.
Ama o güne kadar doğrusu ya ben bakmamıştım. Sonra 2004 yılında TOBB’un desteği ile veriye dayalı politika analizleri için TEPAV’ı (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) kurduğumuzda o aydınlanma anını hiç unutmadım.
Bölge ülkeleri içinde Türkiye’nin bir sanayi ülkesi olarak nasıl ayrıştığını belgelemeye özel bir önem verdik hep. Doğrusu ya, Türkiye’nin cumhuriyetin ilk asrını tamamlarken İsrail’le birlikte bölgemizin iki sanayi ülkesinden biri olduğunu hiç unutmamak gerekiyor.
“Çocukluğumdan beri hep Türkiye’ye gitmek, orayı görmek istedim”
Ben geçen ay, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’teydim. Taşkent’in ne kadar sakin, düzenli ve yemyeşil bir şehir olduğunu, ata yurdumuza yaptığım bu ilk seyahatte gördüm. Sözleri sözlerimize, yemekleri yemeklerimize, insanları insanlarımıza benzeyen bir şehir Taşkent doğrusu.
Bir taraftan TOBB ETÜ, Taşkent’in bitmekte olan on katlı binasını ve yapımı tamamlanmış kuluçka merkezini dolaştım, ayrıca üniversitenin büyüme eksenleri üzerine Özbek partnerlerimizle konuştum. Tüm temaslar umut vericiydi.
Bir taraftan da TOBB ETÜ Taşkent’in tümü Özbek öğrencileri ile sohbet etme fırsatı buldum. Sohbetimizi Türkiye Türkçesi ile yaptık, Türkiye Türkçesinden zorlandıkları yerlerde öğrencilerimiz İngilizceye dönüyorlardı. Bir bölümü geçen yıl üç buçuk aylarını, programları gereği, Türkiye’de geçirmişlerdi. Bir bölümü ise haziranda üç buçuk ay için Türkiye’ye geleceklerdi.
Özbekistan’da tam 206 adet üniversite var, bunlardan beşi de yabancı. Koreli, İtalyan, İngiliz, Rus ve Singapurlu. Öğrencilere “neden TOBB ETÜ, Taşkent?” diye sorunca hemen hepsi Türkiye Türkçesi konuşmak istediklerini ve çocukluklarından beri Türkiye’ye gitmek, Türkiye’yi görmek istediklerini söylediler. Doğrusu ya, bu yaşımda, yine şaşırmadım diyemem.
Türkiye’nin bölgede imalat sanayi kapasitesi ile birleşen yumuşak gücünün farkına varmak, benim için bu ahir yaşımda bir yeni aydınlanma anı oldu doğrusu. Doğrudur, Doğu’dan Türkiye’ye doğru bakanların Türkiye’yi nasıl bir refah ve özgürlükler adası olarak gördüğünü özellikle mülteci akımları ile birlikte daha somut bir şekilde idrak ettik son yıllarda. Ancak Özbek gençlerinin aynı bizim gençlerin Avrupa ve Amerika’dan bahsettikleri gibi Türkiye’den bahsetmeleri benim için bir tür aydınlanma anı oldu, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında.
Gençlerin TOBB ETÜ Taşkent’ten Türk-Özbek işbirliğinin somut bir mekanizması olarak bahsetmeleri benim için kıvanç verici oldu. Daha sonra Taşkent’te mukim iş insanlarımızla konuşurken de bu hususun altını özellikle çizdim.
Şimdi sanırım TOBB ETÜ Taşkent’i önce Taşkent dışından gelecek Özbek öğrencilere erişilebilir kılmak, sonra Kırgız öğrencilerin burada okumaları için mekanizmalar kurmak önem taşıyor. Bu çerçevede yapılması gerekenlerin arasına sanırım bir de yurt eklemekte fayda var.
“Biz size benzemeye çalışırken siz neden bize benzediniz?”
Cumhuriyetimizin ilk yüzyılına ilişkin üçüncü aydınlanma anımı ise, geçenlerde bir Tacik dostum sayesinde yaşadım doğrusu. 2018 yılı tarihli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi düzenlemesiydi aklındaki. Hiç öyle lafı uzatmadan “Biz hep Türkiye’ye benzemeye çalışırken siz neden bize benzediniz?” diye sordu.
Sonra anlattıklarına bakınca “bölgemizde ülkeler ikiye ayrılır, haklısın” dedim. “Bir yanda seçim sonuçlarının oylar sayılmadan önce bilindiği ülkeler var. Öte yanda ise seçim sonuçlarını öğrenmek için sayımın sonuçlanmasını beklemek gereken ülkeler var” diye ekledim. “Türkiye hala ikinci grupta, sen merak etme”
Şimdi sabah oy kullanırken, seçim sandıkları önündeki kuyruklara bakarken ve şimdi seçim sonuçlarını beklerken, Tacik dostumla yeniden karşılaştığımda neler anlatabileceğimi de kafamda kurmaya çalışmıyor değilim doğrusu. Cumhuriyetimizin ilk asrında nasıl kendi bölgemizden daha farklı, daha güçlü bir sanayi ülkesi altyapısına ve demokrasi tecrübesine sahip olduğumuz sanırım ortada.
Türkiye bir Orta Doğu ülkesi olamaz
Türkiye, içinde bulunduğu bölgenin imalat sanayii ihracatının neredeyse 3’te 1’ini tek başına gerçekleştiren bir sanayi ülkesidir. Yandaki grafik 2019 yılı itibariyle Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’da Türkiye’yi gösteriyor bana sorarsanız. Rusya dâhil pek çok Ortadoğu ülkesinde imalat sanayii ihracatının toplam ihracat içindeki payı yüzde 20’lerde dolaşırken Türkiye’de, aynı İsrail gibi yüzde 80’lere ulaşmaktadır. Nedir? Türkiye bir sanayi ülkesidir. Biz başkalarına mal satmadan zenginliğimizi koruyamayız. Rusya ve Ortadoğulular doğal kaynak satarak zenginliklerine zenginlik katabilirler. Bu ne demektir? Ortadoğu ülkelerinde ve Rusya’da demokrasi ve hukukun üstünlüğü milletleri zenginleştirmek için çok önemli olmayabilir. Türkiye için demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmadan zenginleşmek mümkün değildir. Sanayi ve sürekli yenilenme gereği bunu gerektirir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, Türkiye için kişi başına gelirde 10 binden 25 bine çıkarken daha da fazla gereklidir. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz.
Çin’in doğal kaynağı yok. Çin de sanayi ülkesi ama otokrat bir sanayi ülkesi. Bir nevi bir Ortadoğu ülkesi sonuçta. Peki, o halde Türkiye, Çin gibi olamaz mı? Hayır. Türkiye, nasıl Rusya gibi olamazsa Çin gibi de olamaz. Çin, cari işlem fazlası veren bir ekonomiye sahip iken Türkiye, yapısal olarak cari işlem açıkları veren bir ekonomiye sahiptir.
Peki, yatırımlar Çin’e hukukun üstünlüğü ve demokrasi olmadan nasıl gidiyorsa Türkiye’ye de gelmez mi? Gelmez. Çin, yüksek cari işlem fazlalarını Amerikan finansal varlıklarına yatırarak dolaylı yoldan kendi topraklarında Amerikan mahkemelerinin kararlarının geçerli olmasına “evet” demektedir. Nedir? Yabancı yatırım için Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü önemlidir. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz.
Deprem sonrası sivil toplum dayanışması göz kamaştırıcıydı
Bundan yıllar önce rahmetli Özal, “21. asır Türk asrı olacaktır” dediğinde aklında Türkiye’nin kendi bölgesindeki yumuşak gücü mü vardı bilmiyorum. Ama ben doğrusu bununla alakalı birden çok aydınlanma anı yaşadığımı, farkın farkına vardığımı düşünüyorum. Türkiye, cumhuriyetin ilk asrı tamamlanırken bugün bölgesinde gıpta ile bakılan bir ülkedir.
Şimdi buna bir de Kahramanmaraş merkezli depremin acı deneyimini ekleyin. Doğrudur, deprem sonrası bütün kamu kurumlarımız kötü bir sınav verdi, Kızılay dâhil, yapmaları gereken işi yapamadılar. Kızılay deneyimi, seçimden hemen önce genel kurulunu yapan Türk Hava Kurumu’na da yakından bakmamız gerektiğini gösteriyor bana sorarsanız. Malum sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş.
Ama deprem aynı zamanda Türkiye’de ne kadar canlı bir sivil toplum dayanışması damarı olduğunu da gösterdi doğrusu. Her şeye rağmen capcanlı. Benim açımdan Türkiye hakkında umutlu olmak gerektiğine dair bir aydınlanma anı da devlet afallamışken göz kamaştıran sivil toplum hareketliliğiydi. Etkileyiciydi doğrusu.
Yeşil Yeni Mutabakat yeniden yapılanma için fırsattır
Türkiye, Yeşil Yeni Mutabakat’ı, deprem riskini de dikkate alarak, bir yeniden yapılanma fırsatı olarak kullanabilir. Türkiye, cumhuriyetin ikinci asrında, ilk asırda olduğu kadar akıllı davranır ve işe memleketin kurumsal altyapısını sağlamlaştırmakla, gevşeyen vidaları sıkılaştırmakla başlarsa önümüz açıktır. Neye ihtiyacımız var? Meşverete. Toplumla siyaset, toplumla idare arasındaki iletişim kanallarını güçlendirmeye. O vakit, depremle görünür hale gelen sivil toplum enerjisi değişim için hareketlendirilebilir.
Akıllı olursak hızla zenginleşebiliriz. Son beş yıldaki, akıl tutulması süreklilik kazanırsa fakirleşiriz. Hepsi bizim elimizde.