Cumhuriyet kazanımlarını kazanca dönüştürebildik mi?

Muhterem İLGÜNER
Muhterem İLGÜNER MARKA ŞEHİR; Gün Bugün!

Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetin ilanından sonra kurulacak hükümette başbakan olarak görev almasını arzu ettiği İsmet İnönü’ye yazdığı mektuptan bazı satırlar:

“Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışardan getirtiyoruz. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız çok az. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.”

Cumhuriyetin iktisadi gücü fertlerin mülkiyet hakları, ekonomik özgürlükleri ve girişim serbestliği sağlanmış, tam bağımsız hukuk düzeni içerisinde, Anadolu’nun ve bu yarımadayı üç yönden çeviren denizlerin iktisadi kaynak ve zenginliklerini etkin ve verimli şekilde kullanarak, rekabet edebilecek bir üretkenliğe kavuşturulması düşüncesine dayanır.

Peki, yüzüncü yıla az kala cumhuriyet tarafından sağlanmış ekonomik özgürlük ve girişim serbestliği ile kaynak ve zenginliklerimizi etkin ve verimli bir şekilde kullanarak rekabet üstünlüğü sağladığımız söylenebilir mi?

İsviçre merkezli IMD tarafından 1989 yılından bu yana yayınlanan “Dünya Rekabetçilik Sıralaması”na göre 2021’de Türkiye bir önceki yıla göre beş sıra gerileyerek 64 ülke arasında 51. sırada yer almıştır. Ülkeler rekabetçiliklerini yöneterek uzun dönem değer yaratma kabiliyetlerine göre sıralanmaktadır. Çok eminim, cumhuriyetin kurucuları önemli fırsatlar barındıran bu ülkenin 98 yıl sonra böyle bir sırada yer alacağını hiç umut etmemişlerdir. Önce kamu eliyle planlı kalkınma hamlelerine, sonra özel sermayenin ve girişimciliğin desteklenmesine rağmen bir türlü değer yaratmakta başarılı olamadığımız ortada. Refah ve itibarımızın hak ettiği yere ulaşabilmesi, kişi başına gelirin kaynaklarımızı yıpratmadan artabilmesi için değer yaratmayı başarabilmemiz gerekiyor. Bu başarıya da ancak ürettiğimiz mal ve hizmetleri değerli kılarak ulaşabileceğiz.

İngiltere merkezli Brand Finance marka değerleme şirketi son 15 yıldır dünyanın en değerli 500 markasını içeren bir sıralama listesi yayınlamaktadır ve bu süre içerisinde tek bir Türk markası bu sıralamada yer almamıştır. Ülkenin en değerli 100 markasının toplamı bir hamburger markasıyla bir sigara markasından daha az. Türk mal ve hizmetlerinin yurt dışında markalaşmasına destek olmak üzere kurulan Turquality neredeyse 20 yaşına girecek. Onca desteğe rağmen halâ dünya listesine değerli bir marka dahil edemedik. Umudumuzu korumak isteriz, çünkü Türkiye değerli marka potansiyeli yüksek bir ülke. Coğrafyası, doğal kaynakları, insan ve üretim gücü ile değerli markalar ortaya çıkarması kuvvetle muhtemel. Ancak, veriler incelendiğinde bu potansiyelden yeterince yararlanılamadığı anlaşılmakta. Ciroyu değil, değeri esas alan strateji ve politikalar geliştirilmesi halinde bu kısır döngü mutlaka kırılacaktır.

Cumhuriyet yüzüncü yılına bu kadar yaklaşmışken sosyal ya da ekonomik, her açıdan, kurucularının hayaline uygun bir değerler bütünü oluşturması için kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlar, bireyler bu kararlılığı göstermeli, yapacaklarıyla bunu kanıtlamalı. Sözde kalmamalı; sıralamalarda hak edilen yerlere çıkılmalı, insanların refahı ve ülkenin itibarı için herkes elini taşın altına koymalı. Türkiye’nin en değerli markası “Cumhuriyet” böylece daha değerli hale gelmeli, kurucularının ruhu şad edilmeli.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sosyal şehir 17 Nisan 2024
Eğitim şart! 20 Mart 2024
Yerli 13 Mart 2024
Yumuşak güç-2024  06 Mart 2024
Değişimin ayak sesleri 21 Şubat 2024
Tas aynı, hamam aynı... 07 Şubat 2024
Kıraathane vs. kafe 31 Ocak 2024