COVID-19’a karşı “Ekonomik Bilim Kurulu” da olmalı!...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA

Dünya Sağlık Örgütü’nün “salgın (pandemi)” ilanıyla beraber Türkiye’nin aldığı en önemli tedbirlerin başında “Sağlık Bilim Kurulu”nun teşkil edilmesi geliyor. Çeşitli üniversitelerden ve sağlık kuruluşlarından sayısı 30’a ulaşan alanında uzman doktorlarımız görevlendirildi. Bu kurul doğrudan Sağlık Bakanı’na bağlandı. Bu kurul, düzenli ve ihtiyaca göre olağanüstü toplantılarla çalışmalarını sürdürüyor. Kurul, özellikle dünyadaki gelişmeleri ve kararları da yakından ve tek elden izleyebiliyor.     

Bu kurulun, karar organı gibi değil, danışma organı olarak çalıştığı açık. Kararı elbette yürütme organı olarak Hükümet ve daha özelde Sağlık Bakanlığı veriyor. Kurulun verdiği kararları Hükümet kendi süzgecinden, siyasasından ve kurumsal yetkinliklerinden geçirerek değerlendiriyor ve gereğini yapıyor. Sistemi yürütmede Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın samimi ve güven veren tavrı gözlerden kaçmıyor. Şimdi de bu kurula, salgın sonrası toplum ve halk sağlığı açısından önemli ve hatta zorunlu olan psikoloji, sosyoloji, din sosyolojisi gibi alanlarda uzman kişilerin oluşturduğu yeni bir Kurul daha ekleniyor. Yaklaşık aynı sayıda üyeden oluşan bu yeni Kurul da önümüzdeki günlerde devreye girmiş olacak. Burada en önemli husus, bu kadar önemli bir konunun ve sorunun sadece birilerine veya bir kuruma bırakılmamış olmasıdır. Tek akla ve hele hele üst akla teslim edilmemiş bulunmasıdır. Onun için de toplumun genel kabulü vardır. “Önce sağlık” ifadesi elbette doğru, bireyin ve toplumun sağlığı elbette çok önemli. Sağlığımız olmadığı sürece hiçbir şeyin önemi yok.     

Bu koronavirüs (COVID-19) küresel salgını da çok daha büyük öneme sahip. İnsanlık olarak, Türkiye olarak tek beklentimiz ve çabamız bu belayı en kısa zamanda ve mümkün olan en az hasarla atlatmak. Tek tesellimiz de bu salgının mutlaka bir gün geçecek olması. Ama bir sorun var ki o kadar gelip geçici görünmüyor; önceki yazımızda da dediğimiz gibi delip geçecek gibi görünüyor. O da işin ekonomi boyutu…     

Yani gün gelecek COVID-19’u unutacağız, ama ekonomi konusu hep gündemimizde kalacak. COVID-19 muhtemelen bu yılın ikinci yarısına girmeden unutmaya başlayacağız; oysa bu salgının yarattığı ekonomik tahribatı ve dolayısıyla ekonomi başlığını aylarca belki de yıllarda gündemimizde tutacağız. Ekonomiye yönelik olarak; Hükümetin (Cumhurbaşkanlığı Makamı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı merkezli) çeşitli kararlar aldıklarını, kanunlar çıkardıklarını, uygulamalar yaptıklarını hatırlatalım. Temel sorun, bu ekonomik hasarın en çok kimi veya hangi kesimi vurduğu kadar, çözümün kimden veya hangi kesimden başladığını ortaya koyma sorunu. Açıkçası bu konuda kafalar karışık. Bir diğer sorun da alınan tedbirlerin veya yapılan düzenlemelerin dozu ile zamanlaması konusu. Yani kararların yeterli ve zamanında alınıp alınmadığı yönünde de kafalar net değil. Buna hafta sonu yaşadığımız sokağa çıkma yasağını örnek olarak verebiliriz. Acaba karar öncesi altyapı çalışmaları yapıldı mı, 2 gün yeterli oldu mu, Cuma akşamı, İstanbul başta olmak üzere, ülkenin çeşitli noktalarında yaşanan izdiham bu salgına zemin yarattı mı gibi çok sayıda soru akla geliyor. Dolayısıyla düzenlemenin dozu ve zamanlaması ya da süresi önemli diyoruz. Bu kadar önemli bir başlık gündemimizde iken ve bundan sonra da kalmaya devam edecek iken bir öneri getirmek istiyoruz. Koronavirüse karşı “Ekonomik Bilim Kurulu- EBK” (kısaltması Et ve Balık Kurumu’nu çağrıştırıyor olsa da) oluşturulmasını öneriyoruz. Elbette adı önemli değil!... Böyle bir öneri yapıyorsak nedenini ve nasılını da açıklamamız gerekiyor.

Neden Ekonomik Bilim Kurulu?…     

İş dünyasını, akademyayı, dünyayı, bürokrasiyi yakından izlemeye çalışan birisi olarak samimi tespitleri ortaya koymak, bize gelen yakınma ve önerilere kanal olmak istiyoruz.     

- Ne yazık ki kimse açık ve net olarak konuşamıyor, öneriler getiremiyor. Özellikle de farklı veya aykırı bir şey söyleyemiyor.     

- Söylese de kişisel veya sektörel yaklaşım olarak algılanabileceği kaygısını taşıyor, dolayısıyla söyleyeceklerinin taraf bulamayacağını düşünüyor.   

- En üst karar mercilerine ulaşmanın çok zor ve hatta imkanız olduğu ve bu zorluğu STK’ların da yaşadığı biliniyor.     

-Önerilerin dikkate alınabilmesi bakımından hangi kurumlara başvurmak gerektiği tam bilinemiyor. Hazine ve Maliye Bakanı ve bakanlığı dışında ekonomi ile ilgili diğer bakanlık ve birimlerin rolü kestirilemiyor.       

- Aynı şekilde bakanlar dışında bakan yardımcıları, genel müdürler, başkanlar gibi adresler konusunda sıkıntı yaşanıyor. Bu kimseler sıkıntıları ve önerileri yukarılara ilgili karar mercilerine ulaştıramıyor.     

- Hatta önerinin anlaşılması veya anlatılması bile zorluk olarak ortaya çıkıyor.     

- Meslek örgütlerinin ve STK’ların bu dönemde zaten sesinin çıkmadığı, çıkanların da çok dikkate alınmadığı ya da bunun anlatılamadığı biliniyor.     

- Öneriler tek elde toplanıp değerlendirilemiyor.     

- Ne yazık ki alınan kararlar ilgili taraflarla görüşülmeden devreye giriyor.     

- Dış dünyanın, başka ülkelerin ve uluslararası finans kuruluşlarının öneri ve uygulamalarının tam izlenemediği kaygısı yaşanıyor.   

- En önemlisi de ne yazık ki çok zengin ekonomik krizler tarihine sahip (!) bu ülkenin geçmiş ekonomik istikrar programları gözden geçirilmiyor, ekonomik kriz dönemleri ile ilgili karar ve uygulama arşivleri karıştırılmıyor.   

- Dolayısıyla bu krizleri yaşayan ve yöneten siyaset ve bürokrasi ile diyalog akla bile gelmiyor. Oysa Nasrettin Hoca’nın “bana damdan düşeni getirin” özdeyişi ortada. Bu ülkede damdan düşen çok sayıda siyasetçi ve bürokrat var.   

Yukarıdaki nedenlere eklenebilecek başka nedenler de var.   

Bizden söylemesi…

Nasıl bir Ekonomik Bilim Kurulu?

Üzerine yenileri de eklenebilecek olan yukarıdaki nedenler dikkate alınır, yeni bir yapı düşünülürse o zaman karşımıza nasıl bir yapı oluşturulabileceği sorusu çıkıyor. Aslında bu sorunun cevabı da yukarıdaki nedenlerde saklı. Yine de Nasıl bir Ekonomik Bilim Kurulu olmalı sorusunu cevaplandıralım.

- Kurul, doğrudan Hazine ve Maliye Bakanı’na bağlı olmalıdır.     

- Bir Bakan Yardımcısı bu kurulun sekreterya görevini üstlenmelidir.   

- Kurul üyelerinin sayısı 25-30 aralığında kalmalıdır.     

- Kurul üyeleri; meslek örgütleri, STK’lar, bankalar, üniversiteler, araştırmacılar, eski bürokrat ve siyasiler, dış dünyada görevli akademisyenler, iş dünyasında yer alan patron veya profesyonel yöneticiler gibi kişilerden oluşturulmalıdır.     

- Meslek örgütleri olarak TOBB, TİM, TESK, TİSK, bir işçi sendikası seçilmelidir; STK’ları temsilen de Bankalar Birliği, TÜSİAD ve MÜSİAD ile yetinilmelidir.     

- Yurt dışında bulunan çok başarılı araştırmacılarımız ve iktisatçılarımız devreye sokulmalıdır.   

- Aynı şekilde iş dünyasında, basında ve üniversitelerde görev almış ve görevi devam etmekte olan kimseler de göz ardı edilmemelidir.     

- Kurulun çalışma esasları belli edilmelidir.   

- Bu kurulun önündeki konular ve sorunlar çok zaman alıcı olacağı için kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler çerçevesinde yapı oluşturulmalıdır.   

- Kurul, ihtiyaca göre ayrı ve özel çalışma grupları oluşturmalıdır. Özellikle yurt dışı uygulamaları ayrı ve bütünsel bir gözle izlenebilmelidir.     

Bu kurul da, Sağlık Bilim Kurulu gibi bir danışma organı olarak çalışacak, Hükümete tavsiyelerini iletecektir. Kuruldan çıkacak görüşler ortak aklı ve bir bakıma çeşitli tarafların görüşlerini içerdiği için daha kolay kabul görecektir. Böylece ekonomide güven faktörü işlerlik kazanacaktır. Daha da önemlisi bundan sonraki ekonomide yeniden yapılanma ihtiyacının temelleri atılmış olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar