COVID-19 salgınıyla mücadele karnesi
Bir yıldır COVID-19 salgını ile boğuşuyoruz. Hepimizin en önde gelen gündem maddesi bu soruna ilişkin gelişmeler. Birey, aile, mahalle, kent, işyeri, fabrika, doktor, hastane, belediye bir yıldır bu sorunla uğraşıyor. Bu uğraşta en belirleyici olan da kuşkusuz, ülke çapında düzenlemeleri yapan siyasi iktidar…
Son haftalarda salgında ciddi bir atak yaşanırken, salgındaki güncel gelişmeleri somut rakamlara dayanarak değerlendirmekte yarar var.
Sayfadaki tablo ve grafiklerdeki rakamlar Sağlık Bakanlığı’nın haftalık olarak açıkladığı illere göre risk haritası verilerinden derlendi. Sağlık Bakanlığı, il bazındaki risk değerlendirmesinde yüz bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısını temel alıyor.
Söz konusu ilde haftalık vaka sayısı nüfusuna göre yüz binde 20’nin altındaysa, o il mavi renkle düşük riskli olarak tanımlanıyor. Bu oran 20- 50 arasındaysa o il, sarı renkle gösterilen orta risk grubunda yer alıyor. 5-100 arası turuncu renk ile gösterilen yüksek riskli il grubunu oluşturuyor. 100’ün üzeri ise kırmızı ile gösterilen çok yüksek risk grubunu ifade ediyor.
Şimdi verilerin bu temelde açıklandığı son beş haftada ortaya çıkan eğilimleri değerlendirelim:
- 20-26 Şubat haftasında düşük riskli il sayısı 14 iken beş hafta içinde düşük riskli il sayısı sıfırlandı. Orta riskli il sayısı 28’den 6’ya düştü. Yüksek riskli il sayısı da 22’den 7’ye indi.
- Sayısı tek artan, hem de kat kat artan tek grup çok yüksek risk grubu oldu. Çok yüksek risk grubundaki il sayısı sadece beş haftada 4’e katlanarak 17’den 68’e fırladı. Haritada düşük riskli mavi illerin çoğalmasını beklerken harita baştan aşağı kırmızıya boyandı.
- Gelişmelere illerin nüfusu açısından baktığımızda gerçek durumun il sayılarında gözükenden de korkunç olduğu ortaya çıkıyor. Beş hafta önce Türkiye nüfusunun yüzde 11.7’si düşük riskli illerde, yüzde 32.6’sı orta riskli illerde, yüzde 41.5’i yüksek riskli illerde, yüzde 14.1’i çok yüksek riskli illerde yaşıyordu. Beş hafta içinde yüksek riskli bölgelerde yaşayan nüfus yüzde 14.1’den yüzde 87.9’a fırladı. Yüksek riskli illeri de eklersek oran yüzde 93.7’yi buluyor. Neredeyse 20 kişiden 19’u yüksek riskli bölgelerde yaşar hale geldi.
- Çok yüksek risk grubunda yer alan 68 ilin hatırı sayılır bir çoğunluğunun da sınır ölçüsü olan 100’e yakın değerlerde değil, kat kat üstü değerlerde olması krizin boyutunu yükseltiyor. İllere ait verilerden hesapladığımız Türkiye ortalamasının seyri de bu durumu teyit ediyor.
- Türkiye toplamında nüfusa göre ortalama vaka sayısı 20-26 Şubat haftasında yüz binde 72 idi. Yani ortalamamız turuncu renkli yüksek risk bölgesinin ortalarında yer alıyordu. Bir sonraki hafta 112 ile çok yüksek risk bölgesine giren Türkiye ortalaması, son üç haftadır da ürkütücü bir hızla yükselerek 300’e tırmandı.
- Türkiye ortalamasının çok yüksek risk sınırı olan 100’ün üç katına bu kadar hızlı çıkmış olması, tüm politikaların baştan aşağı yeniden değerlendirilmesi gerektiğini anlamaya yeter bir gelişme.
- Nüfusu ve nüfus yoğunluğu yüksek şehirlerdeki vaka oranlarının çok yüksek risk sınırının çok üzerinde olması, resmin en kötü yanlarından birisi. Nüfusu 1 milyonun üzerinde olan 24 ilin 20’si çok yüksek, 2’si yüksek risk grubunda yer alıyor.
- Bunun en yakıcı örneği İstanbul. 15.5 milyon nüfuslu dev kentte haftalık vaka oranı yüz binde 591’i buldu. Kendi içinde yüksek sosyal hareketliliği ile bulaş riski aşırı yüksek olduğu gibi diğer illerle ilişkisi de yüksek olan böyle bir merkezde, riskin bu kadar yükselmesi çok acil müdahaleyi zorunlu hale getiriyor.