Covid-19 orta vadede ne getirir, ne götürür?
Ülkelerden, uzmanlık alanlarından bağımsız ortak gündemimiz malum Covid-19. Ben bugün henüz yeterince konuşmaya başlamadığımızı düşündüğüm birbiriyle ilişkili iki konudan bahsetmek istiyorum. İki konunun ortak noktası, orta vadeyi de bugünden düşünmeyi gerektirmesi. Elbette, her gün vaka ve ölüm sayılarının arttığı, yayılmayı yavaşlatmanın temel hedefimiz olduğu ve henüz aşı-ilaç gibi çözümlerin gelmediği bir ortamda, önceliğimiz bugün yapılacaklar. Fakat gerek sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliği, gerekse global ve ulusal ekonomik gelişmelere ilişkin her gün daha yoğun aldığımız sinyaller bugünden orta vadeye bakmamızı zorunlu hale getiriyor diye düşünüyorum. Bugün üzerinde büyük oranda anlaştığımız bir Covid-19 senaryosu söz konusu. Virüs yayılmaya devam edecek. Amacımız bunu zamana yaymak ve böylece hem sağlık altyapılarının üzerinden yükü dağıtmak, hem de aşı-ilaç çalışmalarının sonuçlarını görebildiğimiz evreye yaklaşmak. Burada uluslararası kuruluşların da ülkelerin de temel odağı; yayılmayı önleyici (zamana yayıcı) tedbirleri uygulamak ve aynı zamanda malzeme, kit ve cihaz öncelikli sağlık altyapılarını geliştirirken, aşı-ilaç çalışmalarının mümkün olduğunca hızlanmasına katkı vermek.
Özellikle son 20 yılda kronik hastalıklar olarak da adlandırdığımız Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar (BOH) sağlık gündeminin ilk sırasında yer aldı. Bulaşıcı Hastalıklar (BH)’ı SARS, Ebola, MERS gibi vakalar dışında pek de hatırlamadık ve sağlık gündemlerindeki yeri yıllar içerisinde giderek azaldı. Elbette ölüm sayılarına ve ekonomik yüküne baktığımızda BOH’nin öncelikli hale gelmesine şaşırmadık.
Kanser, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıkları içine alan BOH, dünyada ölüm nedenlerinin yüzde 71’ini oluşturuyor (WHO, Global Burden of Disease). Bu oran 2000 yılında yüzde 60’tı. Bunun yanında hala insanların yılda ortalama yüzde 20’si bulaşıcı hastalıklardan ölüyor. Dünyada hala solunum yolu enfeksiyonları, ölüm nedenleri arasında 4.sırada yer alıyor. Bu sıralama düşük gelirli ülkelerde 1’e yükselirken, yüksek gelirli ülkelerde en fazla 6’ya kadar geriliyor. 2030 projeksiyonları bize bulaşıcı hastalıklardan ölümlerin ancak yüzde 17’ye kadar düşeceğini gösteriyor. Elbette bu hesap bugün bildiğimiz bulaşıcı hastalıklar üzerinden yapılıyor, pandemi tahminleri hala oldukça sorunlu.
Covid-19 ile birlikte pandemi tarihine şöyle bir baktığımızda, aslında 2000’lerin başlarından itibaren BH’ların bize kendini daha sık hatırlattığını görüyoruz. Buna rağmen, her pandemide benzer bir panik ortamında çalışmaların gündemi meşgul ettiğini ve sonra hızlıca ortadan kaybolduğunu izliyoruz. Kanser ilaçları pazarının yılda ortalama yüzde 12 büyüdüğü ve ne aşı ne anti-viral ilaç pazarının ne yıllık sürdürülebilirlik ne de büyüme oranlarıyla buna yaklaşamadığı bir ortamda sürekli bir Ar-Ge ilgisini sağlamak tabii ki mümkün olmuyor. Yürüyen en değerli 20 ilaç Ar-Ge projesine baktığımda ilk 20’de hiç bulaşıcı hastalıklara yönelik bir şey göremedim. Aynı zamanda özellikle son 10 yılda içinden geçtiğimiz teknolojik dönüşümde yeni teknolojilerin getirdiği avantajı büyük oranda kronik hastalıklara yönelik kullanıyoruz. Sadece tanı-tedavi geliştirme çalışmaları değil aynı zamanda dijital teknolojileri, yapay zeka teknolojilerini hep kronik hastalık yönetimine odaklı kullandık gibi duruyor. Yatırımlara ve büyük şirketler ya da start-upların odak alanlarına baktığımızda da benzer bir durumla karşılaşıyoruz.
Covid-19 bize yeniden bulaşıcı hastalıkların, gerek sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliği sorununu gerekse ciddi ekonomik sonuçları beraberinde getirebileceğini bir kez daha hatırlattı. Ayrıca görüyoruz ki, virüslerin mutasyon oranlarında birçok faktörün etkisiyle bir hızlanma söz konusu olma ihtimali yüksek. Düşünsenize yıl sonunda tam toparlanıyoruz derken yeni bir pandemi küresel ekonomiyi ne hale sokar. Virüslerin evrimleşme sürecine ilişkin çalışmalardan ve pandemi tarihine bakınca bu olasılığın hiç de azımsanacak düzeyde olmadığını söylemek mümkün. Bu durumda artık yapmamız gereken, sadece pandemi geldiğinde değil, yeni teknolojileri bulaşıcı hastalıklar için nasıl kullanabileceğimize daha fazla odaklanmak.
Yapay zeka ve genetik tabanlı tahmin modellerini sadece pandemi geldikten sonra nerede nasıl yayılabileceğine ilişkin değil, gelecek pandemi olasılıkları için virüslerin evrim haritalarını modellemek ve gelecek mutasyon tahminleri üzerine kullanmak. Bunun için kaynak ayırmak.
Özellikle bizim gibi ülkeler için bunu orta vadede fırsata dönüştürmek şimdi mümkün. Güçlü yanlarımıza odaklanmayı atlamayalım. Elbette kısa vadede önümüzde çözülmesi gereken büyük bir problem var fakat aşı-ilaç çalışmaları tüm dünyada çok ciddi bir kaynak ve tecrübeyle devam ederken, bizim odaklanmamız gereken: güçlü olduğumuzu düşündüğüm kit ve cihaz tarafında işbirliğini tetiklemek ve mevcut tedarik sistemi sorunlarını bir an önce çözerek sağlık altyapımızı kendi bilgi ve teknoloji birikimimizle güçlendirmek.
Aynı zamanda elbette ilgili tedbirlerle evde kalmaya devam ederek yayılmayı mümkün olduğunca yavaşlatmaya katkı sağlamak. Peki sadece bu kadar mı? Hayır değil. Orta vadede bizim yapmamız gereken işte tam burada. Evlerimizde otururken yine güçlü olan yapay zeka gibi teknoloji birikimimizi temel bilimcilerle birleştirerek önümüzdeki dönem virüs modelleme ve pandemi tahminlerine ilişkin çalışmaları başlatmak. Bu çalışmalar için bugünden kaynakları yönlendirmeye başlamak.
Bir diğer orta vadeli yaklaşım gerektiren konu ise Covid-19’da iyileşen vakaların özellikle akciğerlerinde kalan hasar. Çin’de ilk iyileşmeler başladığından beri bu tür hasarlara ilişkin çalışmalar yapılsa da, son bir hafta içinde yayımlanan yeni bir çalışmayla bu daha ciddi şekilde görünür hale geldi. Maalesef bu hasarların önümüzdeki yıllarda kansere dönüşme ihtimallerini biliyoruz. Yani artık bulaşıcı hastalıkların da, bulaşıcı olmayan hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu hatırlamamız lazım. BOH gündeminde sigara, alkol kullanımı gibi risk faktörlerini değerlendirerek oluşturduğumuz kronik hastalık yönetim mekanizmalarına mutlaka bulaşıcı hastalıklar sonrasındaki takibi de katmak gerekiyor. Yani bugünden çalışmaya başlamamız gereken bir konu da, iyileşen vakaların takip ve izleme mekanizmasını oluşturmak. Bunu yapmadığımız versiyon, hali hazırda ne ekonomik ne de halk sağlığı yüküyle baş edemediğimiz akciğer kanseri vakalarının önümüzdeki yıllarda sürdürülemez hale gelmesi demek. Covid-19’un kimsenin beklemediği kadar ağır ekonomik etkilere neden olduğunu izlediğimiz bugünlerde, günlük tedbirleri artırmanın yanında, yarın için hazırlık yapmayı ihmal edemeyeceğimizin farkındayız diye düşünüyorum. Bu dönem bittiğinde nasıl bir dünya düzenine uyanacağımız bile pek öngörülebilir değilken, bunun tekrarlanma ihtimalini azaltmak için bugünden yapılması gereken hazırlığı yapmak zorundayız. Gün boşlukları iyi analiz etme ve bugünden yarın için plan yapma günü. Bugünü göremezken ne yarını diyenleri, hatta Türkiye en rahat ortamda bile plan/strateji yapıp uygulayamazken bugün mü diyenleri duyar gibiyim. Türkiye’nin bugün güçlü yanlarına odaklanan ve yeni teknolojilerin imkanlarını gelecek bulaşıcı hastalık modellemeleri için kullanabilen bir ülke olmasının önünde hiçbir engel yok. Bugün hazırlık yaparsak dünyada 2021 teknoloji yatırımlarının önemli bir bölümü için dikkat çekebileceğimizden şüphem yok. Bilmediğimize hiç yapmadığımıza değil, yapabildiklerimize, elimizdeki bilgiteknoloji birikimine, mühendisler ve temel bilimcilerimizin işbirliğine odaklanıp Covid-19 gündemine orta vadeli de bakan bir grup oluşturalım. Cronathon Türkiye, Covid-19-TR Yetkinlik Haritası gibi çalışmalar şu aşamada çok değerli.