Covid-19 ile mücadelede devletimiz henüz işin başında!...
Bugün “1 Nisan”… Malum insanların birbirleriyle şakalaştığı, ilginç ve keyifli aldatmacaların olduğu bir gün.
Ama gün şaka günü değil, şakalaşmaya gelecek gibi değil. Bugün; canların, malların ve hatta sağlık ve huzurun hızla kaybolduğu gün.
Malum dünyanın, ülkemizin, ailelerin, şirketlerin, bireylerin, çalışanların önünde her şeyden önce gelen sağlık konusu var. Bunun yanı sıra bir de sonuçları belki tahmin edilenden ağır olacak ekonomi sorunu var.
Dürüstçe söylemek gerekirse sağlık konusu bir şekilde halledilir ve inşallah gelir geçer; ama ekonomi sorunu açıkçası kolay halledilebilir değil ve dolayısıyla deler geçer.
Böyle bir günde ekonomi konusunu veya sorununu gündeme taşımak kolay değil; ama unutmayalım ki bir gerçek. Aslında yazılarımızda her zaman altını çizmeye çalıştığımız gibi, ekonominin kuralları acımasızdır; çok yalın bir “arz-talep kanunu” piyasaları harekete geçirir ve ekonomide çarkları işler hale getirir.
Dolayısıyla ekonomi bir anlamda da fırsatları kollama ve yaratma ortamıdır. Yani her durumun ekonomisi vardır ve buna göre de kimileri için fırsatlar söz konusudur; doğal olarak fırsatın olduğu yerde de riskler veya tehditler vardır.
Ancak; bugün o gün değil!... Yani fırsat algılaması bugün için söz konusu değil. Dünya, Türkiye ve hepimiz, adeta ekonominin doğasını ve kanunlarını zorlayan ve hatta ezber bozan ortam ve koşullar içerisindeyiz.
Benzetmek gerekirse hepimiz aynı gemideyiz. En büyük dünya gemisinin içerisinde ülkelerin gemisi ve onun içerisinde de şirketlerin, ailelerin, bireylerin teknesi ya da filikası var.
Hangi ölçekte ve dayanıklılıkta olursa olsun tüm gemiler risk altında; üstelik gözle görülmeyen ve fakat dünyayı kasıp kavuran bir virüs riski, koronavirüs (Covid- 19).
Bu virüs; kraliçe, cumhurbaşkanı, bakan, sanatçı, zengin, yoksul, spor adamı, futbol imparatoru, file bekçisi, yaşlı, çocuk, hatta hekim veya sağlıkçı dinlemeden dilediğine pençesini geçiriyor. Dünyadaki 181 ülkede bu virüse yakalananların sayısı, şimdilik 100 binlerle ve ölenlerin sayısı 10 binlerle ifade ediliyor. Vaka sayısı milyona doğru gidiyor; milyonlar hanesine ulaşmak içten bile değil.
Onun için aynı geminin yolcuları olarak fırsat kollama ve yaratma yerine, bugünlerde öncelikle ve özellikle gemiyi ya da gemileri virüs belası yüzünden batırmadan sağlıklı yürütmek lazım. Herkes aynı gemide olduğuna göre, birilerinin veya kimi kesimin zararına fırsatçılığın anlamı yok. Gemi batarsa ortada ne fırsat kalır, ne ganimet.
Dolayısıyla fırsatçılık yapmanın zamanı değil; tam aksine fırsatçılık yapanların ensesine çökmenin ve onları en ağır şekilde cezalandırmanın zamanı.
Açıkçası daha sonra ikinci perde henüz açılmadı. İnşallah en kısa zamanda ve ülkemiz için en az zararla atlatılacak bu felaketin veya salgının sisleri ortadan kalktıktan sonra hasar tespit çalışmaları başlayacak ve hasarın boyutları ortaya çıkacak. İşte o zaman da bir başka felaket ile karşı karşıya kalınacak: ekonomik felaket.
Ekonomik felaket ortaya çıktığında da en çok devletin kapısı çalınacak.
Covid-19 nedeniyle devletin her mekanizmasıyla ekonomik tedbirler aldığını, kanun çıkardığını ve çeşitli uygulamalara başladığını görüyoruz.
Aslında bu tedbirleri iki başlık altında toplayabiliyoruz.
Birincisi, devletin almaktan vazgeçtiği gelirler veya kaynaklar. İkincisi de devletin vatandaşa ve firmalara doğrudan yapmak zorunda kalacağı ödemeler veya kaynaklar.
Dikkat edilecek olursa devlet birinci grup tedbirleri almaya başlamış şimdilik uygulamaya koymuş durumda. Yani; çeşitli vergilerin beyanları uzatılıyor, taksitleri erteleniyor, burslar öteleniyor, krediler yapılandırılıyor…
Oysa bu tedbir de sonunda devletin zamanında alması gereken kaynakların geç alınmasından başka bir sonuç yaratmayacak. Devlet bir süre de olsa bu gelir veya kaynaklardan mahrum kalmış olsa da sonunda bunların en azından bir kısmını alacak.
Dolayısıyla devletin yeni kaynaklara ihtiyacı ortaya çıkacak. Yani ikinci grup olarak adlandırdığımız devlet ödemeleri gündeme gelecek. Bunun birkaç tipik örneği yürürlüğe girdi bile. 2 milyonu aşkın aileye bugünden itibaren bin lira verilecek, önümüzdeki haftadan itibaren kamu emeklilerinin Şeker Bayramı ikramiyeleri ödenmeye başlayacak.
Ama bunların hiçbiri yetmeyecek!...
Bu salgın bela geçtikten sonra devlet elini cebine atacak. Aslında ABD, Almanya, Kanada, Fransa gibi pek çok ülke şimdiden ön alıp nakit ödemelere başlıyor.
Ancak; bizim devletimiz önce kamu bankaları kaynaklarını devreye sokmak istiyor. Ama para olmadığını ve sistemin etkin olarak çalışmadığını da biliyor. Öte yandan “Milli Dayanışma” anlayışı ile de insanların, çeşitli kesimlerin desteği isteniyor, çeşitli yardım kampanyalarının banka hesap numaraları ile SMS bilgileri televizyonlarda zorunlu yayın olarak dönüyor.
Şimdiden söyleyelim ki bu tedbirlerle yol almak, sonuç beklemek mümkün değil. Devlet yeni kaynaklar bulmak ve belle kesimlere doğrudan aktarmak zorunda.
Bunlar da ayrı bir hatta birkaç yazı konusu…