COP28’den fosil yakıt sübvansiyonlarını sınırlama kararı çıkar mı?

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

IMF artık bildiğimiz IMF değil ya da dünya işte o kadar çok değişti. Girin bugünlerde IMF’nin web sitesine bir bakın. IMF artık bir nevi iklim aktivisti oldu çıktı. Yeşil dönüşüm yol haritası üzerine düşünenler için önemli bir kaynak havuzu esasen.

Hükümetlerin fosil yakıtlara sağladığı sübvansiyonlarla ilgili 170 ülkeyi kapsayan veriye dayalı IMF araştırması (Fossil Fuel Subsidies Data: 2023 Update) Türkiye’de durumun şaka gibi olduğunu gösteriyor. 2053 net sıfır yılı ise, bu kömür, doğalgaz ve elektrik sübvansiyonları ne oluyor? Şaka gibi. Sistemimizdeki muafiyet ve istisnaları elden geçirirken fosil yakıt desteklerini de ihmal etmemek gerekiyor zannederim.

Yalnızca IMF değil, Dünya Bankası’nın özel sektörü destekleme kolu International Finance Corporation (IFC) de bu yıl Yeşil İnşaat Sektörü (Building Green: Sustainable Construction in Emerging Markets) raporunu yayımladı. Yerel dönüşüm sürecinde inşaat sektörünün işleri azalmıyor, tam tersine artıyor. Yalnızca dün yaptıklarını bugün yapmayacaklar, hem inşaatı yaparken hem de binaları yönetirken artık yaptıkları işin gezegenimize maliyetini dikkate alacaklar.

İklim değişikliği ana akımlaşınca COP28 petrol üreticisi BAE’ye gitti

Tamam, bütün bu gündemin COP 28 ile de bir alakası elbette var. COP28 Dubai’de 30 Kasım’da tartışmalı bir biçimde başladı. Malum COP28’in başkanı Sultan al-Jaber aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) petrol şirketi Abu Dhabi National Oil Company’nin (ADNOC) de başkanı. Gündüzleri petrol çıkartıyor, akşamları ise iklim değişikliği ile mücadele için toplanan Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı’nı yönetiyor bugünlerde. Konu ile ilgili eleştiriler “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” tadındaydı haliyle.

Aslında hadisenin ciddiyetini gösteriyor bu hal. Bakın eskiden böyle değildi. Bundan elli yıl kadar önce Greenpeace ilk kurulduğunda da iklim değişikliği ciddi bir meseleydi ama böyle ana akım konusu değildi, tartışma gündeminin kıyısında köşesindeydi. Artık öyle değil. Şimdi Taraflar Konferansı’nda hidrokarbon şirketleri elbette bir araya geliyor.

Hadise artık petrol şirketi yöneticilerinin de yakın geleceğini ilgilendiriyor. Bir süredir hidrokarbon lobisinin düşünce kuruluşu olan Uluslararası Enerji Ajansı raporları da değişene işaret ediyor doğrusu. Başlayan yeşil dönüşüm süreci tartışmasının geriye dönüşü yok. Artık şirketlerin toplantı odalarında kendi yaptıklarının gezegenimize maliyeti konusunda bir suskunluk yasası yok. Tam tersine hep birlikte geçiş nasıl olabilir diye konuşuyoruz. ADNOC’un yönetim kurulu başkanı petrol şirketlerinin yeşil dönüşüm konusundaki “samimiyeti”ni göstermek istiyorsa mesela küresel fosil yakıt sübvansiyonlarını Dubai’de tartışmaya açabilir. Böylece suskunluk yasasını deler.

IMF’nin raporuna göre, Türkiye dahil 170 ülkenin küresel fosil yakıt sübvansiyonları toplamı 2022’de 1,3 trilyon dolara ulaşmış durumda. Bu rakam, 2021 yılına göre devlet tarafından verilen hidrokarbon desteklerinin iki katına yükseldiğini gösteriyor. Net sıfır yılı hedefi ile birlikte fosil yakıt desteklerinin yol açacağı hasarı izale etmek için yapılması gerekenleri düşürseniz bu tür sübvansiyonların toplam maliyeti 10 trilyon dolara ulaşabiliyor. Amerikan Enflasyonu Düşürme Yasası ile sağlanan yeşil teşviklerin 369 milyar dolar olduğunu düşünürseniz daha çok işimiz var hakikaten.

Tamam, dünya ekonomisi pandemiden çıkıyordu, derken Rusya durup dururken Ukrayna’ya saldırdı, enerji fiyatları tavan yaptı. Şimdilerde Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ile İsrail-Filistin meselesi yeniden sıcak çatışmaya döndü. Enerji fiyatları ne olur diye dertliyiz. Bazı ülkelerde, mesela Türkiye’de seçim var, hem gaz filan da çıkardık şimdi. Ne oluyor? Kimse sübvansiyonları ele almıyor. İklim değişikliği ana akımlaşıyor ama fosil yakıt sübvansiyonları meselesi ana akımlaşamıyor, kenarda köşede fısıldanıyor yalnızca.

Ama artık vakit geldi. Bugüne kadar dünyada birden çok kez iklim değişikliği gözlemlendi. Mesela dinozorların ortadan yok oluşu iklim değişikliği sonucunda oldu. Ama bundan önceki örneklerde, iklim değişikliğine neden olan etken hep dışsaldı. Dünya bir göktaşı ile çarpıştı, iklim değişti, dinozorlar dahil, dünya üzerindeki yaşam örüntüsü değişti. Bu kez ilk defa dışarıdan gelen bir etki ile değil, içsel bir nedenle ortaya çıkan bir iklim değişikliği tehdidi ile karşı karşıyayız. Nedir? Türümüzün yaşama biçimini değiştirerek, teknolojik altyapımızı gözden geçirerek bu tehdidi kontrol edebiliriz. Veriler ortada.

Doğrusu ya ben 2015 yılındaki COP21’i hatırlıyorum. Türkiye’nin G20 dönem başkanı olduğu dönemdi. Paris’teki Taraflar Konferansı, Kasım’da G20 Antalya Zirvesi ile aynı zamanlarda toplandı ve o toplantıdan Paris İklim Anlaşması çıktı. Olurdu olmazdı denilen oluverdi. Türkiye anlaşmayı ilk imzalayan ama en son onaylayan ülkelerden biri oldu.

Aslında 2016’da Donald Trump Amerikan Başkanı olup herkesin “nasıl araba kullanmak için şoför ehliyeti sahibi olmak ve içkili araba kullanmamak gerekiyorsa, acaba Amerikan başkanları için de benzer bir liyakat düzenlemesi mi olsa” diye düşünmesine yol açınca onay süreci kendiliğinden uzayıverdi. Önce Trump, sonra pandemi feleğimizi şaşırttı tabii. 2015’te başlayan Paris İklim Anlaşması sürecini biz ancak 2021’de tamamlayabildik.

2021’de Glasgow’da toplanan COP 26, COP sürecinin başladığı 1995’ten beri, en çok şirket yöneticisinin hatta Amerikan Hazine Bakanı’nın katıldığı bir iklim konferansı oldu. Her şey 2019 Aralık ayında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “Yeşil Mutabakat, Avrupa Birliği’nin yeni büyüme stratejisidir” demesi ile değişti aslında. Geldiğimiz noktada, yeşil dönüşüm artık teknoloji yarışı ve sanayi politikası demek.

Ülkeler ise ikiye ayrılıyor: Yeşil dönüşümün artık teknoloji yarışı ve sanayi politikası demek olduğunu bilenler ile bilmeyenler. Türkiye halen ikinci grupta yer alıyor. Geçen yıl COP27’ye götürdüğümüz NDC hedef belgesi, iddiasız, renksiz ve kokusuzdu. 2053 hedefine ulaşmak için ta 2038’e kadar bekliyor ve sonra birden neft yağı sürülmüş gibi hoplayıp zıplıyorduk inanırsanız. Şimdi yeni NDC’yi 2025’te açıklamamız bekleniyor. Umarım bu kez aklımızı başımıza alır, sünepelikten kurtuluruz. Neden?

 

Türkiye’nin küresel rekabet gücü bir süredir artmıyor, geriliyor. İhracat sepetimize giren SİHA satışlarına rağmen artmıyor uluslararası rekabet gücümüz. Memleketin rekabet gücünü artıracak yeni bir büyüme ve istihdam stratejisine, bir teknolojik yenilenme programına doğrusu çok ihtiyacımız var. “Yerli ve milli adı altında” çakması ile çok uğraştık. Vakit kaybettik. Olmadı. Şimdi fırsat ayağımıza geldi, üstelik geçen yıldan beri bizim bölgede dolaşıyor.

Peki, orada mıyız bugün? Hayır. Nefes nefese hadiselerin peşinde koşuyormuş gibi yapıyoruz. Ama boş yere debeleniyoruz, bana sorarsanız. “İşler neden istendiği gibi sonuçlanmaz?” konusunda örnek ülke Türkiye halen. (Why things do not go as planned?) Hadise hakikaten böyleyken böyle. Ama bu kez, özellikle Nisan 2024’ten itibaren başladığımız işi başarıyla bitirmek zorundayız. Nasıl? Göreceğiz.

Bana “Rusya-Ukrayna savaşı, enerji güvenliği, bakın Almanya’da kömür santralleri, İsrail-Filistin meselesi” gibi tamamen çok kısa döneme özgü bahanelerle gelmeyin hiç. Onlar sünepeliğe bahane yalnızca. Hadisenin farkında olmamak demek. Akıllıca değil.

COP28’den ne beklenir?

Doğrusu kimse bu COP’tan bir şey beklemiyor malum ev sahibi hidrokarbon üreticisi. Ama İngiltere de öyleydi. Şimdi gündemin yarım kalmış maddeleri ortada. “Kömürden çıkma taahhüdü ilk adımdı. Glasgow’da olmadı. Dubai’de ABD’nin de dahil olduğu 7 ülke Kömürden Çıkış İttifakına katıldı, Türkiye dışarıda kaldı.

Yine evvelki gün COP28’de 118 ülke “Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdünü imzaladı. Nedir? Bugünden 2030’a kadar küresel yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkaracağız dediler. Kömürden çıkmanın bir yolu da bu sonuçta. Türkiye taahhüde imza atmadı.

Gündemin bir diğer maddesi gelişmekte olan ülkelerin dönüşüm sürecinin desteklenmesi için bir fon oluşturulması. Türkiye zaten böyle fonlardan değil, halihazırda yeniden yapılanan değer zincirleri nedeniyle ehven finansman temin edebilecek bir sanayi ülkesi. Bu tür girişimlere ne destek sağlarız diye bakmaması gereken bir ülke Türkiye. Ama işin farkında değil.

Benim gördüğüm memleketin halihazırda bir COP gündemi yok. İnandırıcı bir iklim değişikliği yol haritası olmayanın tabii ki COP gündemi olmaz. Halbuki yapılması gerekenler ortada. Önce 2053 net sıfır hedefi İklim Kanunu ile kanunlaşacak. Sonra Türkiye ülke sathını kapsayan bir adil geçiş yol haritası hazırlayacak. Üçüncüsü, adil geçiş yol haritasının bütçesini açıklayacak. Böylece kurumlarımız, şirketlerimiz, insanlarımız önlerini görecekler, devlet karanlıkta ıslık çalmayı bırakacak.

Geçenlerde İspanyol Adil Geçiş Enstitüsü yetkilileri ile konuşurken bana önce elektriğinizin ne kadarı kömürden diye sordular. İkinci olarak ise devlet bu işe ne kadarlık bir bütçe ayırdı dediler. Ne diyeyim? Biz de tam onu belirlemeye çalışıyoruz onun için sizi aradık dedim. İspanyollar Adil Geçiş Enstitüsü’nü kurmadan Çevre Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı’nı birleştirerek Ekolojik Geçiş Bakanlığı yapmışlar.

Bilin bakalım bizim buradaki marangoz hatası nereden?

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ve o sırada dünyada… 29 Temmuz 2024