COP bölgemize geliyor
Doğrusu ben artık pek sıkıldım. Dünyanın gündemi ile Türkiye’nin gündemi bir türlü örtüşmüyor. Dünyanın temel gündemi iklim değişikliği ve teknoloji yarışı. Dünya işin aslıyla, Yeşil Mutabakat süreciyle, biz ise Rusya-Ukrayna savaşının bölgesel sonuçları gibi ikincil etkilerle uğraşıyoruz. Dünya yarına odaklanmışken, biz günün meseleleri ile ilgileniyor ve hadiseleri takip etmekten yoruluyoruz sanki.
Önemsiz değil elbette önemli bugünün meselelerine odaklanmak ama esasa müdrik değil. Türkiye’nin artık iklim değişikliği gündemi konusunda iddialı hedefler ortaya koyması ve bu sürecin olası bölgesel etkilerinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini idrak etmesi gerekiyor. Sanayi, ticaret, ekonomi, gıda güvenliği, enerji güvenliği, milli güvenlik ve asayiş ile eğitim ve işgücü piyasaları etkileri bir bütün. Ayrı ayrı değil birlikte bakmak gerekiyor. Hadiselerin arkasından nefes nefese koşmak yerine önüne geçip süreci yönetmeye yönelmenin yolu bu benim gördüğüm. Yoksa ehem ile mühimi birbirinden ayıramayınca sünepelikten kurtulmak mümkün olmuyor.
Amerika ve Mısır 6-18 Kasım 2022 tarihleri arasında toplanacak COP27 için hazırlanıyor
COP, İngilizce “Conference of the Parties” (Taraflar Konferansı)’in baş harflerinden oluşuyor. İlk COP, COP1 Berlin’de 1995 yılında toplanmış. Geçen yıl COP26 Glasgow’daydı. Ama 2022 COP sürecinin tam otuzuncu yılı. Çünkü “konferansın tarafları” tabirinin başlangıcında 1992 yılında Rio de Janeiro’da toplanan iklim değişikliği konferansı var. Üç tane arka arkaya.
O süreçten üç anlaşma çıkmış. Önce bu COP’ları düzenleyen “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması”(UNFCCC) sonra Kyoto Protokolü en son 2015’te COP 21 sırasında imzalanan Paris İklim Değişikliği Anlaşması. Kyoto’dan Paris’e değişen nedir derseniz? Bağlayıcı hedeflerden, değiştirilebilir hedeflere geçilmiş Paris anlaşması ile. Hedefi her ülke kendisi koyuyor sonra niyet beyanının istediği gibi değiştiriyor. Türkiye, Damat Berat Bey (DBB) döneminde böyle bir anlaşmayı imzalamaktan kaçındı her nedense. Bakın DBB’nin enerji bakanlığı dönemi de ilginç aslında ama sonra anlatırım.
2015’te Türkiye farklı bir dünyadaydı tabii, küresel aktördü. Böyle nefes nefese değildik doğrusu. Daha o yıl G20’ye Antalya’da ev sahipliği yapmıştık. Sonra ayağımızda Antalya’nın tozuyla Paris’teki COP21’e katılmış ve anlaşmayı ilk imzalayanlardan biri olmuştuk.
Şimdi dünya bu yıl Kasım ayında Mısır’ın tatil beldesi Sharm al Sheikh (Şeyhin Körfezi)’te toplanacak COP27’ye hazırlık yapıyor. Amerika Biden’ın geçen ay imzaladığı “Inflation Reduction Act” (IRA) ile iklim değişikliği gündemini merkeze alan bir ekonomik toparlanma planı açıklayarak, iklim hedeflerine uyum konusunda, mesafe alma kararlılığını ortaya koydu.
Amerikalılar 2050’ye kadar hedefledikleri yüzde 50’lik salım azaltımının en az 40 puanını böylece yakalamış olacaklar. Biden yaklaşık 396 milyar dolarlık bir yatırım ve destek paketi açıkladı yeşil ve dijital dönüşüm sürecini desteklemek üzere.
Ne demiştim daha önce Türkiye ile alakalı olarak? Kamu ortaya intibak için bir bütçe koymaz ve önceliklerini belirlemezse, özel sektörün, firmaların tek tek iklim değişikliği gündemine intibak etmesi beklenemez. İşte öyle. Bakın tespit esasen her yer için geçerli. Akıllıca.
COP27’nin ev sahibi olan Mısır tartışma odağını iklim finansmanı ve gelişmekte olan ülkelerin intibak için ihtiyaçları konusuna çekmek isteğinde olduğunu açıkladı. Gündem bu yıl, daha iddialı azaltım hedefleri yerine mevcut hedeflere nasıl intibak edileceğine odaklanmak esas olarak. Zaten Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri arasında çok taraflı iklim finansmanı imkanlarının yüzde 27’sini Mısır almış bu arada. Ayrıca yeşil dönüşümü finanse etmek üzere uluslararası piyasalara ilk Yeşil Devlet Tahvili ihracını da gerçekleştirmiş.
Mısır’ın COP27 ile yapmak istedikleri de ortada sanki. Bir taraftan, hem gelişmekte olan ülkeler hem de Afrika ülkelerinde iklim değişikliği gündemi ve bizim gibi ülkelerin sürece intibakında düşünülmesi gereken hususları gündeme getirerek bir nevi liderlik üstleniyorlar. Öte yandan ise iklim değişikliği gündemi ile öne çıkan yeşil finansman kaynaklarını Mısır’a çekecek bir proje portföyü oluşturuyorlar. Türkiye’de bakın daha bunu bile yapmak üzere bir hareketlilik görmüyorum ben doğrusu. Hâlbuki proje portföylerini finansman imkânları için görücüye çıkarmak bile kamunun önceliklerini belirlemek ve bütçeleri bir nevi ortaya koymak demek şirketler kesimi ve özel sektör açısından. Akıllıca. Türkiye kumda oynarken, Mısır gündemin farkına vararak iş yapıyor. İddialı davranıyor.
Zaten İklim Değişikliği Performans İndeksi’nde (CCPI) 2022 yılı itibariyle Türkiye 41, Mısır ise 21’inci sırada. Bizden iyi. Türkiye, yeşil enerji potansiyelinde iyi ama iklim politikasından kaybediyor. O yok memlekette. İklim politikası yönetişimi ise hiç yok doğrusu. Amerika zaten geçen yıl Trump ile düştüğü 61’den ancak 55’e gelebildi. Şimdi daha da iyileşir yeri IRA ile birlikte.
Türkiye’nin COP27 gündemi nedir?
Amerika iklim değişikliği gündemi konusunda artık sünepeliği bırakıp iddialı olmaya karar verdi. Mısır’ın toplantıya ev sahipliği yaparken ortaya koyduğu bir iddia var. Şimdi sıra Türkiye’de. Türkiye’nin de COP27’de artık sünepeliği bırakıp iddialı bir hedef ortaya koyması gerekiyor. Türkiye geçen yıl hem 2015 yılında ilk imzalayanlardan biri olduğu halde Meclis’ten geçirmediği Paris İklim Anlaşması’nı sonunda onayladı hem de 2053 yılında net sıfır hedefine ulaşacağını açıkladı. Hedefe bir de tarih koydu.
Şimdi COP27’de 2053 net sıfır hedefi ile uyumlu iddialı bir niyet beyanında bulunmamız gerekiyor bana sorarsanız. 2015 yılında açıkladığımız niyet beyanı 2053 hedefi ile uyumlu değil. Yenilemek şart. Türkiye’nin artık çağın farkında olduğunu göstermesinin zamanı geldi. Sünepeliği bırakın, iddialı olun. Neden şimdi? diye merak eden varsa anlatayım.
Türkiye’nin artık seçime kadar ne olur, kim aday olur, seçimi kaybederse iktidar iktidarı verir mi gibi manasız geyikleri bırakıp, seçimden sonra bu ekonomi ilk yüz günde nasıl toparlanır, eli yüzü nasıl düzeltilir konusuna bir an önce odaklanması gerekiyor. Bakın kim kazanırsa kazansın zaten odaklanacağımız iş bu olacak. Bazı olasılıklarda başlangıç şartları daha zor bazılarında ise pek daha rahat olacak. Doğrusu bu kez ekonomik toparlanma ile küresel iklim değişikliği gündemi arasında birebir bir ilişki var benim gördüğüm. Türkiye ekonomisinin ihtiyaç duyduğu teknolojik yenilenme için bir büyük fırsat bu karşımızdaki. Hadise hem kısa hem de orta vadeli esasen. Ehem ile mühimi ayırt etmek derken aklımda bu var.
Bir yandan kısa vadede, mesela, İlk yüz günde, CDS risk primi nasıl yarı yarıya azaltılabilir, İlk yüz günde enflasyon bekleyişleri 2021 Aralık ayındaki düzeye nasıl indirilir, bu süreçte mali alan nasıl genişletilebilir gibi sorulara cevap ararken iklim değişikliği gündemini ve yeniden şekillenmekte olan küresel dengeleri dikkate almamak mümkün değil benim gördüğüm. Uyuşukluğu bırakın, iddialı olun dediğimde aklımda seçim sonrası ekonomik toparlanma süreci de var, onu da ifade edeyim. COP27’ye giden karbon salımları konusundaki niyet belgesine doğrusu ben ilk bu çerçevede bakacağım.
İkinci olarak ise, ekonomik toparlanma süreci için orta vadeli bir büyüme ve istihdam stratejisi koyabilmek için iklim değişikliği gündeminin seyri hakkında bir fikre sahip olmak önem taşıyor. İklim değişikliği gündemi ile bir yeni teknoloji yarışı başladı bile. Ya içinde olacağız ya da nal toplayacağız. Yeni büyüme ve teknolojik yenilenme sürecinin öncelikleri hakkında konuşabilmek için küresel yeniden yapılanmanın farkında olmak önem taşıyor. Atlantik’in iki yakasında oluşan bir üretim ticaret bölgesi var bir yanda, öte yanda ise hidrokarbon üreticisi kaybedenler. En büyük kaybeden ise Rusya olacak, öyle duruyor.
Türkiye’nin küresel rekabet gücü bir süredir artmıyor, geriliyor. İhracat sepetimize giren SİHA satışlarına rağmen artmıyor uluslararası rekabet gücümüz. Memleketin rekabet gücünü artıracak yeni bir büyüme ve istihdam stratejisine, bir teknolojik yenilenme programına doğrusu çok ihtiyacımız var. Çakması ile çok uğraştık. Vakit kaybettik. Olmadı.
Peki, orada mıyız bugün? Hayır. Nefes nefese hadiselerin peşinde debeleniyoruz, bana sorarsanız. Yakında sözüm olsun, size, Jon Elster’den mülhem bu dönemin çakma ekonomi gündemi ile alakalı “İşler neden istendiği gibi sonuçlanmaz?” (Why things do not go as planned?) yazısı yazarım. Ama hadise hakikate böyleyken böyle. Şimdi konuyu daha fazla dağıtmayayım.
Halbuki COP27 bu toplantıyla birlikte bölgemize geliyor. Doğu Akdeniz’de iklim değişikliği gündeminin şekillenmesi önemli. Neden? Akdeniz bölgesinde iklim değişikliği kaynaklı tehlike, kürenin kalanından yüzde 20 daha fazla, İklim Değişikliği Uluslararası Panel’inin son raporuna göre. Onun için Türkiye’de ve Türkiye’nin etrafında bu kadar aşırı hava hareketleri (extreme weather conditions) ile karşı karşıyayız. Doğu Akdeniz’de iklim değişikliği gündemi ülkeler arası itfaiye teşkilatları işbirliğinden, enerji nakil hatlarına dek pek çok potansiyel işbirliği alanı üzerine konuşma imkânı veriyor. Aynı zamanda, Türkiye, Mısır, İsrail, Yunanistan pek çok ülke arası işbirliği imkânlarını aramak için dünün gündeminden tamamen farklı bir perspektif sunuyor. Akıllı imkanlar alanı esasen. Ama önce sünepelikten sıyrılmak, iddialı olmak gerekiyor doğrusu.
Türkiye’nin COP27’de aktif bir rol üstlenmesi için, toplantı, Türkiye’de olmadığına göre, önce kendisinin iddialı bir niyet beyanına sahip olması gerekir. 2053 net sıfır hedefi ile uyumlu bir niyet beyanı yenilemesinin zaten iddiasız olma şansı yok. Ama toplantıya iki ay kala ortada daha iddialı bir niyet beyanı hala yok. Bana “Rusya-Ukrayna savaşı, enerji güvenliği, bakın Almanya’da kömür santralleri” gibi tamamen çok kısa döneme özgü bahanelerle gelmeyin hiç. Onlar sünepeliğe bahane yalnızca. Hadisenin farkında olmamak demek. Akıllıca değil.
Benim gördüğüm memleketin halihazırda bir COP27 gündemi de yok. Kendimize acımaktan, sünepelikten, iddialı olmaya, yarına hazırlık yapmaya vakit kalmıyor anladığım. Kötü. Gelecekle karşılaştığımızda onu tanıyamayacağız bu gidişle.
Fırsatların kazası olmaz. Bir kez daha hatırlatayım.