Çok yakın gelecekte bizi neler bekliyor?
Ekonomik, sosyal, sanatsal alanda yeni bir dönemin içerisindeyiz. Bütün alanların ana konusu ise sürdürülebilirlik... Salgın hastalık Covid 19, Rusya Ukrayna Savaşı, iklim krizi, ekonomilerde cep hırsızı enflasyon ve şimdide tırmanma eğilimi gösteren terör… Hangisi hangisini tetikliyor acaba?
Beyoğlu’nda patlayan bomba ile 6 can kaybettik, 81 yaralımız var. Türkiye’nin 2023 Haziran seçimine gitmesine 7 ay varken yaşanan bu bombalı saldırı, kafaları hayli karıştırıyor. Hatırlıyorum; 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce kamuoyu gündeminde ekonomi ilk sırada, terör ise 7’nci sıradaydı. 1 Kasım 2015’te yenilenen seçime gelene dek 914 can kaybettik ve ekonomi ikinci sıraya düşmüştü.
ENFLASYON MU DURGUNLUK MU?
Bu soru tıpkı kırk katır mı kırk satır mı dayatması gibi… Bir yandan dünya şampiyonu enflasyonumuz ve diğer yanda parasal genişlemeye rağmen baş gösteren durgunluk… Avrupa’nın Rusya’nın enerji kısıtlamasıyla yaşadığı ve bizim ihracatımıza kan doğrayacak olan enerji darboğazı da cabası…
Yetti mi? Ne gezer? Seçim ekonomisinde faizi tek haneye park etme saplantısıyla daha da zor hale gelen doları tutuma gayreti; giderek tahammül edilmez maliyetler yüklüyor ekonominin sırtına… Yılsonunda Kur Korumalı Mevduat uygulamasının külfeti, yarım trilyon liraya ulaşacağı hesaplanıyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Bir ülke gücünü nereden alır?
Her ülke için temel kaynak farkı olsa da Türkiye’nin gücü, üretimden gelecektir. Rahmetli Özal; “iyi ki petrolümüz yok” diyerek, “üretime mecburuz” vurgusunu sıkça yapardı. Peki netice? Ülkemiz şu anda küredeki belli başlı üretim üssü durumunda 70 farklı sektörde bunu ispatladık. Yakın gelecekte zorlukları aşma yönünde bu kabiliyetimizi yitirmesek hatta güçlendirsek iyi olur.
Ülkemizin rekabet gücünü hangi gelişmeler zayıflatır?
Makroekonomik verilerimizdeki hızlı bozulma, en büyük handikap… Yönetilmeyen ekonomi bugün üretim kabiliyetimizi budamakla kalmıyor, ihracatçının dövizine el konuyor, bankaların kredi verme imkânı budanıyor, seçime yönelik popülizm, seçim sonrası ödenecek faturayı ağırlaştırıyor. Tüm bunların bileşkesinde rekabet gücümüz zayıfladığı gibi altın yumurtlayan tavuklarımızı boğazlıyorlar.
NOT
SEN DAĞI AŞMAYI GÖZE AL, YIĞINCA YOL BULURSUN
Çözümsüzlük, tuzak gibi görünse de değildir; çare aramayı bıraktığında tuzağa dönüşür. Çözüme dair umutları da beraberinde bu tuzağa gömer.
Çözümsüzlük, paradigma değişince, iflas eder. Zira yeni bakış, çözüm yöntemlerini çöpe atar ve o zihin yapısıyla inşa edilen çözümsüzlük de iflas etmiş olur.
Çözümsüzlük bir çökme hali değil, aksine; yere düşüp sekmek ve yeniden zıplama enerjisi biriktirmektir. Çözümsüzlük, toplumsal uzlaşma olabilir.
Eğer 85 milyon insan çözümsüzlük duygusunda müttefikse; dert çözüleceği varsa da çözülmez. Tersi de doğrudur, eğer çözüm murat edilmişse, imkânsız olan dahi mümkün hale gelir.