Çin’in ‘Sıfır COVID’ kararlılığı

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Doç. Dr. Kurtuluş GEMİCİ

Yüz Yetenek Programı Sosyoloji ve İdari Bilimler Fakültesi

Zhejiang Üniversitesi Hangzhou, Zhejiang Çin Halk Cumhuriyeti

@kurtulus

[email protected]

Birbiri ardına birçok ülke COVID’in yayılmasını önlemek için konulan kısıtlamaları gevşetme yoluna gidiyor. Anlaşılan o ki açıkça bir strateji olarak dile getirilmese de COVID ile yaşama kanıksanmış durumda. Hala evrim geçirmeye devam eden bir virüs karşısında izlenen bu politika bir yerde toplumsal risklerin ve maliyetlerin de artık alenen kabul edildiği anlamına geliyor. Bu tablonun azımsanamayacak istisnası sıfır-COVID politikasına devam eden Çin. Çin izlediği sıfır-COVID stratejisi ile geniş bir coğrafyaya yayılmış 1 milyar 400 milyon insan arasında vaka sayısını yüzbinlerde tutmayı başarmış durumda. Fakat delta ve omikron varyantları yakın zamana kadar benzer stratejiler izlemiş Güney Kore ve Singapur’a bile havlu attırmışken akla gelen iki soru var. Birincisi sıfır-COVID stratejisini devam ettirmenin mümkün olup olmadığı. İkincisi ise sıfır-COVID politikasının Çin için alternatifi var mı ve bir alternatif var ise ne kadar arzu edilir olduğu.

Birinci soruya istinaden söylenmesi gereken ilk şey kalkınmış Asya ülkelerinin sıfır-COVID politikalarını devam ettirmek isterlerse bunu gerçekleştirebilecek tecrübeye toplumsal koordinasyona ve kurumsal altyapıya sahip oldukları gerçeği.

Bunun nedenlerinden biri bu ülkelerin 2000’lerin başında başka bir koronavirüs türü olan SARS (şiddetli akut solunum yolu sendromu) ve arkasından 2015 yılında yine bir koronavirüs türü olan MERS (Orta Doğu solunum sendromu) ile mücadele etmiş olmaları. Dünyanın geri kalanı koronavirüs adını hayal meyal duymuş iken Güney Kore salgınlar ile mücadele için iyi düşünülmüş kanunları ve kurumları hayata geçirmiş idi. Singapur uzaktan eğitimi tatbikatlarını periyodik aralıklar ile istisnasız bütün eğitim kurumlarında on yıldan uzun bir süredir uygulamakta.

Fakat belki de en önemli neden salgınlara karşı güçlü ve işlevsel bir kurumsal altyapının bu ülkelerde pandemiden önce inşa edilmiş olması. Mesela Çin virüsün tekrar ortaya çıktığı şehirlerde kapsamlı bir test, izolasyon ve karantina politikasını çok kısa sürede uygulamaya geçirebiliyor. Benim şu anda ders verdiğim Zhejiang Üniversitesi 2021’in Ekim ayında kampüste bir pozitif vaka çıkmasından sonraki 12 saat içinde onbinlerce öğrenci ve çalışanını karantina altına alıp testten geçirebildi. Bunun yanında Çin sınırlarını çok sıkı bir şekilde kontrol ediyor ve nerdeyse istisnasız Çin’e yurtdışından giren herkese bir aya varan karantina ve izolasyonu şart koşuyor.  

Böyle bir kurumsal altyapı ile desteklenen bir sıfır-COVID stratejisinin etkili olduğu muhakkak ve Çin’in pandemi süresince üretim ve ihracatta üst düzey performansının başka bir strateji eşliğinde nasıl mümkün olabileceğini görmek zor. Ayrıca şunu da belirtmek lazım. Çin’de gündelik yaşam 2020 yılının ikinci yarısından itibaren dünyanın geri kalanına göre çok daha normal bir şekilde devam ediyor. Eğitim kurumları, işyerleri ve devlet daireleri sıkı kontroller olsa da normal bir şekilde işliyorlar. Buna rağmen sıfır-COVID stratejisinin hem bir maliyeti hem de ciddi bir riski var.

Maliyeti periyodik aralıklarla gerçekleşen karantina ve kapsamlı test uygulamalarının Çin ekonomisi üzerinde, özellikle de iç tüketim ve küçük esnaf üzerindeki olumsuz etkisinin giderek daha da ağırlaşması. Bu periyodik test ve karantina uygulamaları kuşkusuz başka ülkelerde olduğu gibi virüsün kontrolsüz bir şekilde yayılmasından hem insani hem de ekonomik anlamda daha az maliyetli. Ama yine de bir maliyetleri var. Bir örnek vermek gerekirse bu yazıyı yazarken kampüse gelen kurye paketlerinden doğan virüs şüphesi nedeni ile yüzlerce öğrenci ve üniversite çalışanı telefonlarına gelen bir mesaj ile test merkezlerine yönlendirildi. Kaderin bir cilvesi olacak, ben de bu talihli kişiler arasında idim. Artık gayet aşina olduğum bir şekilde teste tabi olmak için işimi bırakıp üniversite hastanesine gitmek zorunda kaldım.   

Bu da pandemi nedeni ile zaten bir darbe almış olan Çin iç tüketiminin daha da olumsuz etkilenmesi sonucunu doğuruyor. Üretimin Çin’in gayrisafi milli hasılası içindeki payı on yıldan beri küçülmekte idi. Fakat 2021 yılında bu pay yeniden büyüme eğilimine girmiş durumda. Yüksek tasarrufa, üretime ve sanayiye dayalı büyüme artık çok da arzu edilen bir kalkınma modeli değil Çin için.

Risk ise koronavirüs gibi solunum yolu ile bulaşan bir virüsten kaynaklanan salgınların en ufak bir hatada ket vurulamayacak şekilde yayılma ihtimalinin olması. Salgının altında yatan dinamikler lineer olmadığı için COVID bazı topluluklarda temkinli bir rüzgâr bazı topluluklarda ise fırtına hızı ile yayılıyor. Eğer mutasyona uğramış virüsün bulaşma katsayısı görece yüksek ise yayılma dinamikleri daha da karmaşık ve takip edilmesi imkânsız hale geliyor. Böyle bir senaryo durumunda uygulanabilecek tek çözüm topyekûn kapanmak.

Bu da alternatif stratejileri gündeme getiriyor. Bir alternatif Singapur’un Kasım 2021’den itibaren uyguladığı nüfusun yüksek bir oranının aşılanması ardından virüs ile yaşama kararı. Fakat nüfusunun neredeyse yüzde doksanı BioNTech ve Moderna gibi mRNA aşıları ile aşılanmış olan Singapur’da bile bu stratejinin vaka ve COVID’ten kaynaklanan ölümlerin sayısında müthiş bir tırmanışa neden olduğunu söylemek lazım. Çin’de nüfusun aşılanma oranı yüksek ama kullanılan aşıların omikron varyantına karşı etkisi düşük. Son yapılan araştırmalar bu koruma oranının tek bir doz mRNA aşısı takviyesi ile çok yüksek bir düzeye çıktığını göstermekte. Ancak böyle bir aşılama stratejisi ardından yaşanacak açılmanın bile Çin kadar büyük bir ülkede ciddi bir can kaybına yol açma ihtimali var.

Sonuç olarak başarısı iki yıllık bir pandemi süresince defalarca kanıtlanmış bir stratejinin yakın zamanda veya ani bir şekilde değişmesini beklemek gerçekçi değil. Daha olası bir ihtimal Çin’in 2022 yılını şu anda izlenen politikaları temkinli bir şekilde gevşeterek sonlandırması.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar