Çin’in büyümesi eksen değiştirirken (4)
Kurtuluş Gemici (*)
Çin’in büyümesi üzerine olan bu seride ısrarla altını çizdiğim nokta Çin’in ihracata ve altyapıya yönelik yatırıma dayalı büyümesinin artık sonuna gelindiği ve bundan sonra Çin büyümeye devam edecek ise bunun ancak ekonomi içinde tüketimin ağırlığının artması ile gerçekleşeceği oldu. Vurguladığım bir diğer mesele ise tüketime dayalı büyümeye geçişin önünde ciddi engeller olduğu. Bu engeller arasında öne çıkanları Çin orta sınıfının harcanabilir gelirlerinin düşüklüğü, hem kamu hem de hane halkı kredi borçlarının yüksekliği ve emlak değerlerinin ortalama gelire göre aşırı değerli olmasını sıralayabiliriz. Serinin sondan bir önceki bu yazısında bu zorluklara rağmen Çin’in nasıl dünya ortalamasının üzerinde büyümeye devam edebileceğini inceleyeceğim. Son yazım ise Çin’in büyümesi konusunda farklı senaryoları ve bu senaryoların Çin’in 2050 yılına kadar dünya ekonomisi içindeki yeri konusunda ne sonuçlar doğuracağını irdeleyecek.
İlk olarak incelenmesi gereken mesele tüketimin nasıl Çin’in büyümesine katkı sağlayacağı. Mantıksal bir çerçeve içinde düşünülürse büyümenin üretim kapasitesini arttıran yatırımlardan ve elde olan kaynaklar ile daha fazla üretim yapmaya olanak sağlayan verimlilik artışından doğması gerekir. Tüketim sonuç olarak üretilen değerlerin kullanılması anlamına geliyor ve kendi başına büyümeye bir katkı yapması mümkün değil. Bu mantıksal silsile doğru lakin ekonomik büyüme üzerine olan resmin tamamı değil. Büyüme zamana yayılan bir olgu. Eğer üretilen mal ve hizmetlere karşılık bir talep yoksa zaman içinde yatırımların getirisi düşer ve dolayısı ile büyüme yavaşlar.
Çin 2008 finansal krizine kadar olan dönemde üretim kapasitesine müthiş bir yatırım yaparak büyüdü. Dünyanın geri kalanından Çin mallarına olan talep bu yatırımların kârlı olmasını sağladı. 2008’den beri ise özellikle gelişmiş olan ekonomiler çeşitli zorluklar yaşıyorlar ve bu da Çin mallarına olan talebin görece yavaşlaması anlamına geliyor. Bu küresel koşullar altında Çin hızlı büyümeyi altyapı yatırımları ve emlak sektöründe yaşanan bir patlama ile başardı. Bu tip yatırımlar bir noktaya kadar verimliliği arttırabilecek yatırımlar. Sonuçta Çin kişi başına düşen sermaye bakımından, ki buna emlak varlıkları da dâhil edilir, hâlâ gelişmiş ülkelerin gerisinde. Fakat on seneyi aşkın bir süreden beri süregelen altyapı ve konut yatırımlarının artık verimliliğe bir katkı yapmadığı genel olarak kabul edilen bir olgu. Buna Çin’in nüfusunun hızla yaşlandığı da eklenirse ortaya karamsar bir tablo çıkıyor.
Bu karamsar tabloya bakarak Çin’in büyüme hızının dünya ortalamasına doğru düşeceğini öngörenlerin sayısı az değil. Mesela ABD eski hazine bakanı ve uluslararası alanda çok etkili bir ekonomist olan Larry Summers Lant Pritchett ile yaptığı bir çalışmada gelecekte Çin’in büyümesinin %3 civarında olacağını tahmin ediyor. Dünya Bankası ise daha iyimser bir tahmin ile 2020’lerde %5 civarında olacak büyümenin 2030’lardan sonra %3 olacağını tahmin ediyor. Aslına bakılırsa Çin’in büyümesi konusunda %9’dan %2’ye varan geniş bir aralıkta her türlü tahmini bulmak mümkün. Fakat beklentiler ağırlıkla ciddi bir yavaşlama anlamına gelen %2-3 civarında.
Aslında karamsar beklentilerin birçoğunun buluştuğu ortak bir nokta var. O da Çin’in kalkınmasının altında yatan toplumsal dinamiklerin farkında olmamak. Çin’in kalkınmasını şekillendiren en önemli faktör Guangdong, Zhejiang, Jiangsu ve Şanghay gibi kıyı bölgelerinin dış ticarete açılması ile başlayan bir şehirleşme sürecinde tarım sektöründeki az verimli işgücünün yüksek verimli sanayi ve hizmet sektörlerine transferi oldu. Geçmişte birçok ülkede denenen bu kalkınma modelinin önündeki en önemli engellerden biri sanayileşme sürecinde tarım sektöründeki işgücü fazlasının tükenmesi ve bunun sonucu olarak sanayileşmiş ülkeler ile rekabet edebilecek sanayiler oluşmadan ücretlerin artması. Bir diğer engel hızlı şehirleşme gerçekleşirken kırsal kesimlerden şehirlere yaşanan hızlı göç. Bu tip bir göç hem kamu kaynakları için yarattığı yük hem de şehirlerde oluşturduğu rant olanakları ile sanayileşmeye ket vuruyor.
Çin 1970’lerin sonunda başlayan reformlardan bugüne kadar bu engellerin hiçbirisine takılmadı. Bu başarının altında yatan neden de Çin’e has. Şöyle ki Çin kırsal ve şehir bölgeleri arasındaki insan hareketliliğine hukou denilen bir sistem ile kısıtlamalar getiriyor. Hukou doğum yeri ve ikamet adresine göre her Çin vatandaşının nerede çalışabileceğini, nerede ev sahibi olabileceğini ve nerede sağlık-eğitim gibi kamu hizmetlerine ulaşabileceğini denetleyen gayet karmaşık ve kapsamlı bir sistem. Bu sistem kırsal kesimde ikametgâhı olan bir kişinin Hangzhou gibi bir metropolde geçici bir statü ile çalışmasına olanak veriyor. Fakat bu kişinin Hangzhou’ya yerleşmesi ve Hangzhou’da yararlanabileceği kamu hizmetlerine dair kısıtlamalar çalışma süresince geçerliliğini koruyor. Bu kısıtlamalar hem sosyal hem de politik anlamda kırsal kesim ve şehirler arasında ciddi bir ayrım ifade ediyor. Fakat Çin’in ekonomik büyümesine yaptığı katkılar tartışılmaz. Şöyle ki Çin’deki ücretlerin görece hâlâ rekabetçi olması, hızlı şehirleşmeden kaynaklanan birçok sosyal sorunun Çin’de yaşanmaması ve sanayileşmenin gerçekleştiği şehirlerde üretimi destekleyen kamu kaynaklarının varlığı hukou sistemi ile doğrudan bağlantılı.
Ama aynı zamanda bu sistem Çin’deki tüketimin düşük olmasının ana nedenlerinden biri. Kırsal kesimlerden şehirlere geçici statü ile çalışmaya gelen işçiler ve kırsal kesimde yaşamaya devam eden aileleri şehirlerde sunulan sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinden yararlanma olanakları olmadığı için tüketimlerini kısıtlamayı ve çok yüksek oranda tasarruf etmeyi tercih ediyorlar. Bu da Çin’deki tüketimin düşük olmasını ve yatırımlara yönelik çok büyük bir tasarruf havuzunun oluşması sonucunu doğuruyor. Bu yatırımlar geçmişte ihracat sektörüne yöneldi ve ciddi getiriler elde etti. Fakat Çin ihracata yönelik üretim alanında doygunluk noktasına çok yakın. Artık hem özel hem de kamu sektörünün yatırımlar konusunda daha seçici olması gerekiyor. Bunun da istihdam üzerinde olumsuz bir etkisinin olması kaçınılmaz.
Hukou sisteminin reformu tam da bu nedenden dolayı çok önemli. Görece kapsamlı bir reform sayısı muhafazakâr bir tahmin ile 200 milyonu bulan Çin vatandaşının daha yüksek verimli şehir ekonomilerine entegrasyonu için olmazsa olmaz bir koşul. Zaten çok kalabalık olan Şenzen ve Şanghay gibi şehirlerde böyle bir entegrasyon için koşullar hiç de uygun değil. Fakat Çin büyük bir ülke ve reform sonucu büyüme ivmesi yakalayabilecek irili ufaklı birçok şehri var. Böyle bir reform sonucunda Çin’deki iç tüketim artacaktır. Oluşacak yeni şehir ekonomilerinin de bir ekonomik dinamizm kaynağı olması bekleniyor. Bu da yatırımların azalmasından kaynaklanacak istihdam üzerindeki olumsuz baskının dengelenmesi için gayet önemli.
Fakat hukou sisteminin reformu hiç de kolay bir iş değil ve yerel yönetimlere maliyeti azımsanamayacak kadar büyük. Çin’in iç borç stokunun gayrisafi millî hasılanın üç katı gibi bir büyüklüğe ulaşmış olması reformun fizibilitesi konusunda belirsizlik yaratıyor. Bir sonraki yazımda bu belirsizlikleri de göz önüne alarak farklı büyüme senaryolarını inceleyeceğim.
----------------------------------------
(*) Doçent Dr., Yüz Yetenek Programı
Sosyoloji ve İdari Bilimler Fakültesi, Zhejiang Üniversitesi
Hangzhou, Zhejiang
Çin Halk Cumhuriyeti
@kurtulus