Çin’in ABD’yi asıl korkutan yanı…
Orhangazi’de bir yılı aşan saha çalışmasında sık duyduğum genellemelerden biri, “İlçemiz vizyoner yöneticilere sahip olmadığı için çevremize göre daha geri kaldı” anlatımında hayat buluyordu. Vizyoner lider arayışının yerel olmadığını küresel bir ihtiyaç haline geldiğini son günlerde okuduğum analizler de gösteriyor.
ABD’de siyaset biliminin kuramsal gelişmesi ve uygulama pratiğiyle önde gelen insanlarından biri de Henry Kissinger’dir. Kissinger, Wall Street Journal’daki demecinde, ABD’de vizyoner lider eksikliğinden söz ediyor; diplomasiyi kişisel ilişki gibi gören yöneticilerin tutumunu kıyasıya eleştiriyordu. Kissinger, İngiltere’de yayımlanan Express gazetesindeki makalesinde de ABD’nin hızla değişen dünya düzeninde kontrolünü kaybettiğini belirterek kaygılarını da açığa vuruyordu.
Kissinger görüşlerinde yalnız değildi. Express yazarı James Lee de güçlenen ülkelerin ABD tahtını tehdit ettiğini, bu baskın gücün dünyanın bazı bölgelerinde bıraktığı boşlukları rakiplerinin doldurduğunu belirtiyordu.
Kissinger, Der Spiegel’de Bernhard Zand ile söyleşisinde de, vizyoner yöneticiden ne anladığını da tanımlıyordu: “Güçler dengesinin tarihsel rolünü, yüksek teknolojinin yeni rolünü ve temel değerlerin korunmasını kapsayabilmelidir. Bu, içinden geçtiğimiz zaman kesitinde bir meydan okumadır.”
Ünlü siyaset bilimcinin herkes için geçerli olabilecek bir uyarısı da vardı: “Hiç kimse yargısında asla hata yapmadığını iddia edemez, ancak 50 yıl öncesine, bağlamlarından ayrı bir şekilde dönmek adil bir tartışma yolu da değildir.
Tedirginlik artıyor
Rusya- Ukrayna savaşı, Çin ile ABD arasında artan gerilimin derinleşmesi herkesi tedirgin ediyor; en çok tedirgin olanlar ise konuyu tarihsel derinliğiyle iyi bilenler… Bilenler “cehalet konforuyla” kestirme çözümler üretemiyor.
Qualcomm ve Broadcom arasında çip tesisi alışverişinin durdurulmasından bugün ABD ile Çin ilişkilerinin ne yönde geliştiğini izlemeye çalışıyorum…Çip üretiminde somutlaşan kavganın arka planında daha derin bir korku var…
O korkuyu daha iyi anlayabilmek için Şevarnadze’ye “Büyük Gürcistan düşünüz var mı?” diye sorarak kendince şahane bir başlık arayışında olan gazeteciye anında verdiği yanıtı anımsamak yararlı olabilir: “Entelektüel anlamda evet, toprak anlamında hayır!”
Benim değerlendirmeme göre, ABD’nin asıl korkusu Çin’in entelektüel ilerlemesinde: Ar-Ge, tasarım ve inovasyon alanlarında ABD güvenini yitirdi. Fikri ve sinai mülkiyet odaklı üretimde Çin’in hızlı gelişmesi hakim gücünün uykularını kaçırıyor. Entelektüel gücün ölçümünde önemli gösterge olan alınan patentler ve patentlerin ticari yaşama taşınmasında Çin’ in ilerleyiş hızı somut korku alanlarından bir diğeri. Bu gelişmelere bir de Japonya Ulusal Bilim ve Teknoloji Entitüsü’nün raporundan şu bilgileri eklersek korkunun kaynağına iyice inmiş oluruz: Çin bilimsel makale sayısı ve etkinliği -alıntı, referans ve atıf sayısı- bakımından ABD’yi geçerek dünya lideri oldu. Dünya da ilk kez makale sayısı ve yüksek etkinlik bakımından Çin ilk sıraya yerleşti. Euronews’in haberine göre 2018-2020 yolları arasında bir araştırma şirketi olman Clarivate’nin derlediği verilerin yıllık ortalamaları değerlendirildi. ABD, Almanya, Çin, Fransa, İngiltere, Japonya ve Güney Kore verileri karşılaştırıldı. En sık alıntı yapılan yüzde 1’lik makalelerin yüzde 27,6’sı Çinli araştırmacıların. ABD’li araştırmacıların oranı yüzde 24,9 ‘le ikinci sırada yerini aldı. Genel toplama bakıldığında Çin’de yıllık ortalama 407 bin 181 makale yayınlanırken, ABD’de bu rakam 293 bin 434 düzeyinde kalmıyor. Dünya genelinde yayınlanan bilimsel makalenin yüzde 24’ü de Çin kökenli.
Çin “deneysel mesafeleri” kısaltıyor
Belki az tartışılan bir konu, ama çok önemli: Çin’de merkezi yönetim ve yerel inisiyatiflerin en büyük gücü ortaya konan planların ve projelerin örgütlenmesinde sağlanan ilerleme…
Deneysel mesafe, düşlediklerimiz ile uygulayabildiklerimiz arasındaki açıklıkla ölçülür.
Vizyon kavramının iki bileşeni vardır: Biri vazgeçilmez bir ideale sahip olma, diğeri yaratmak istenen sonucu – hedefi de diyebiliriz- net olarak tanımlama.
Vizyon sahibi bir liderlik, deneysel mesafeleri de kısaltacak öngörme- önlem alma, model ve metot bilincine uyma, entegre analiz yapacak zihni olgunluğa erişme yoluyla kaynakları etkin değerlendirir.
Çin’de deneysel mesafeler giderek daralıyor. Planlanan ve projelendiren yatırımlar uygulanırken başta zaman kazancı olmak üzere maliyet açısından da sapmalar azalıyor.
Güçün getirdiği konfor “değişmelere uyum yeteneklerini” köreltiyor
Somut örnek istiyorsanız, 20 Haziran 2020 tarihinde DÜNYA’da yayımlanan, “Varyag’dan Huawei’ye ticaret savaşlarının arka planı” başlıklı yazımızı okursanız, Liaoneing, Şandung ve Fucien uçak gemilerine ulaşan gelişmenin arka planında nelerin olup bittiğini daha net anlayabilirsiniz. O zaman Çin’in hedef koyarak öngörme-önlem alma disiplini, Ar-Ge, inovasyon ve tasarımdaki atılımı, bilimsel makale sayısındaki artışın değerini, deneysel mesafeleri kısaltan başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesini hayata taşıyan örgütlenme gücündeki gelişmeyii ve bütün bu gelişmeleri besleyen “Milletlerin güçlüsü ve güçsüzü, daha çok akıllısı daha az akıllısı yoktur; iyi eğitilmiş olanı ve iyi yönetileni vardır” genellemesini derinliğine kavrayabiliriz.
Dünün büyük güçleri “güç konforunun” etkisiyle “değişmelere uyum yeteneklerini” yitiriyor… Gelişmekte olan güçler ise kendi konumlarını açık sorguluyor; eksiklerini ve boşluklarını bilerek ilerliyor. Bu ilerlemede en önemli etken entelektüel anlamda büyüklüğe doğru ilerleme…
Türkiye’de yaşayan bizler bu gelişmelerden dersler almalıyız… Cumhuriyetin 100’üncü yılında deneysel mesafelerimizi sorgulamalı, uyum yeteneğimiz konusunda yaratıcı yüzleşmenin üretkenliğinden yararlanmalıyız.