Çin kuşatması

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Çin 3 çocuk politikası ile açıkçası dünyayı kuşatmaya çalışıyor, bunun için ekonomik büyümeyi kullanıyor. Bunu yaparken işgücünü sömürmek için nüfus artışını pompalamaya devam etmek istiyor.

Çin ve ABD son yirmi yıldır dünyada hep gündemde olan iki ülke. Son iki gündür iki haber ile Çin yine dünyanın gündeminde. İlk haber 2020’nin başından bu yana dünyanın başına bela olan ve 4 milyona yakın insanın ölümüne neden olan Covid-19’un Çin’de laboratuvarda üretildiğine yönelik bulguların artması. Bu bulguların kesinliği önemli çünkü. Eğer Çin dünyayı ekonomik ve sosyal olarak esir alan bu virüsü bilinçli üretti ise, insanlık suçu işledi. Bu aynı zaman da Çin’in biyolojik savaş ile dünyayı esir alabilirim projesi olduğunu da göstermekte.

Çin’e ilişkin ikinci haber ise, 2020 yılı nüfus sayımı sonuçlarının ardından ülkede artık üç çocuk yapılmasına izin verilmesi. Çin, bu kararının gerekçesi olarak ülkede ortalama doğum oranının 2000-2010 arasında 0,57 iken son 10 yılda bu oranın yüzde 0,53’e gerilemesini gösterdi. Tabii bu arada hatırlatalım bu düşüşe rağmen ülkenin nüfusu 1 milyar 411 milyon kişiye yükseldi. Çin’de sadece geçen yıl 12 milyon bebek dünyaya geldi. Çin hükümeti bu sayıyı yetersiz bulmakta. 2016’da yıllık bebek doğumunun 18 milyon olduğunu söyleyerek karamsarlığa kapıldı.

Çin 1979’dan sonra uygulanan tek çocuk politikasına 2016 yılında son vererek iki çocuk sahip olunmasına izin vermişti. Beş yıl sonra bu sayı üçe çıkartılırken temel endişeleri Çin’de halkın çocuk yapma eğilimin bu hızla devam etmesi halinde nüfusun azalmaya başlayacağını, böyle bir gelişmenin de Çin’in iktisadi büyümesinin sonu olacağını düşünmeleri.

Çin’de nüfus artış hızının azalma eğiliminde olduğu doğru. Bunun başlıca nedenleri arasında, eğitimli kadın işgücü sayının artması, eğitimli kadınlar için kariyerin çocuk sahibi olmanın önüne geçmesi, kadınların ekonomik bağımsızlıklarının artması ile birlikte evlilik oranının düşmesi, buna karşılık boşanma oranının artması sıralanabilir. Bir başka neden de yaşam maliyetinin özellikle kentlerde çok yükselmesi. Hükümeti bunalıma sokan da Çinli ailelerin sosyolojik yapısındaki bu dönüşüm (Türkiye’nin muhafazakâr eğilimleri olan akademisyenleri de benzer düşünceye sahipler).

Çin’in bu kaygılarını kendi ülkeleri, hatta dünya için taşıyan akademisyenler de var. Hatta insanlığın sonunun geleceğini söyleyenler bile var. Ancak böyle bir tehlike yakın dönemde geçerli olamaz. Çünkü bazı ülkelerde ortaya çıkacak olan olası işgücü eksikliğini giderecek birçok nüfus fazlası olan ülke bulunmakta. Daha da önemlisi gelişen teknoloji, yapay zekâ uygulamaları işgücüne olan gereksinimi her geçen gün azaltmakta.

Çin bu politika ile açıkçası dünyayı kuşatmaya çalışıyor, bunun için ekonomik büyümeyi kullanıyor. Bunu yaparken işgücünü sömürmek için nüfus artışını pompalamaya devam etmek istiyor. Ancak ülke nüfus yapısındaki (eğitim, gelir) dönüşüm, doğum hızını artırmaya yönelik bu niyet değişikliğini sonuçsuz bırakacak gibi duruyor. Aslında bu dünya için de iyi olur. Çünkü Çin, yüksek nüfusu ve ekonomik büyümesi ile iklim değişimden sorumlu ülkelerin başında yer almakta.

Yazıya son vermeden kıssadan hisse diyelim, ülkemiz için de küçük bir saptama yapalım. Türkiye’de nüfus artış düşüyor, 2020 yılında binde 5,5 oldu.  Toplam doğurganlık hızı (Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş döneminde doğurabileceği ortalama çocuk sayısıdır) ise, 2001 yılında 2,38 iken, 2020 yılında 1,76’ya geriledi. Bu düşüş, ailelerin yürütülmekte olan beş çocuk kampanyasını zorlamayı ellerinin tersi ile ittiğini gösteriyor aslında. İyi ki de öyle yaptılar çünkü yürütülen çevre, inşaat politikaları ve fazla nüfusun neden olduğu iklim değişikliği kapımızdan içeri girmiş durumda. Artan kuraklık nedeni ile tahıl üretemez hale gelen ülkemizde çiftçiler susuzluğa isyan etmekteler.

Bu arada çiftçilere elbette destek vereceğiz fakat onlara iklim felaketinin nedeninin biraz da kendileri olduğunu anımsatmalıyız. Ormanlar yok edilip otobanlar, havaalanları, HES’ler yapılırken, yine ormanlarımız madencilere peşkeş çekilirken gıkları çıkmamıştı. Sesini çıkaranları da “anarşist” olarak görmüşlerdi. Bunu kinaye olsun diyerek yazmıyorum, hiç olmazsa bundan sonra olacaklara karşı dursunlar umudu ile dile getiriyorum.

Okuma Önerisi: Fred Magdoff, Chris Williams, Ekolojik Bir Toplum Yaratmak   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gizli veri 02 Ekim 2024
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024