Çin, kapitalizme savaş açtı
Şu sıralarda dünya ekonomisinin geleceği konusunda en çok nelerden söz ediliyor derseniz ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde enflasyonun geleceği, başta Nouriel Roubini olmak üzere bazı ekonomistlerin vurguladığı stagflasyon tehlikesi ve ABD Merkez Bankası’nın bundan sonra atacağı adımlar her halde baş sıraları alır. Evet pandeminin bundan sonraki seyriyle ilgili olası gelişmeleri de içine katarak bu listeyi tamamlayabiliriz. Bu güncel konuların önemini inkar etmiyorum ama önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinin ve dünyanın gündemini altüst edebilecek olan olay Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile Çin Komünist Partisi yönetiminin kapitalizme karşı savaş ilan etmiş olması bence.
Sivrilen baş kesilir
Çin lideri Xi Jinping, kapitalizme savaş ilanı anlamına gelebilecek ilk adımı geçen yıl ekim ayında, Çin’in dünyada en çok tanınan işadamı olan Jack Ma’ya karşı attı. Ali Baba şirketler grubuna bağlı olan ve dünyada 1 milyardan fazla kişiye ve kuruma hizmet veren Ant Group fin-tek şirketinin New York borsasında 34 milyar dolara erişmesi beklenen halka arzını son dakikada önledi. Jack Ma’nın işinin fazla büyümüş olması, Çin’deki bürokrasiyi eleştirme cesaretini göstermesi ve hem Çin’de hem de dünyada başarı sembolü olarak tanınması, ülkede sözü geçen tek adam olmak isteyen Xi Jinping’e fazla gelmişti. Sivrilen baş kesilmeli ya da haddini bilmeliydi. Jack Ma bir süre ortada görünmedi, ortaya çıkınca da devlete katkı olarak 15,5 milyar dolar ödemeyi kabul etti ve yeni kurallara uyacağını açıkladı.
İşlerini milyar dolarla ölçülen boyuta taşıyan diğer Çinli işadamları da son aylarda benzer engellemelerle karşılaştı ve devlete Jack Ma gibi milyar dolarlık bağışlar yapmak zorunda kaldı. Didi, Tencent ve TikTok’un bağlı bulunduğu ByteDance’ın sahipleri de bunlar arasındaydı. Verilen mesaj açıktı: Çin’de yetki ve otorite tek elde toplanmıştır ve paranın gücüyle bu kuralı bozmak olanaksızdır.
Sermaye çok kazandı, sıra halkta
Çin yönetimi bu uygulamalarla küreselleşme sayesinde yaşanan büyük dönüşüm sürecinde özel ellerde hızlı sermaye birikimine izin verildiği için büyük servetlere kavuşan ve dünya milyarderler sıralamasına giren büyük işadamlarına gözdağı vermek istiyor. Ayrıca onlardan alınacak vergi ve bağışlarla bu dönüşüm sırasında kayba uğrayan kesimlere kaynak aktarmak hedefini de güdüyor.
Bu yeni açılımın ülkede refahın ortak paylaşılmasını sağlaması amaçlanıyor. Devlet bürokrasisinin de öncelikle toplumun ihmal edilmiş kesimlerine ve özellikle kırsal kesime odaklanması isteniyor. Çin’de sermaye birikiminin şahlandığı dönemde fena halde bozulan gelir dağılımının bu yeni açılımla daha adil hale getirilmesi ve halkın büyük kesiminin durumunun iyileştirilmesi amaçlanıyor. Bunun ötesinde küçük ve orta boy işletmelerin tekelleşme eğilimi gösteren büyüklere karşı korunması da isteniyor ve tekelleşmeyi önleyecek düzenlemelerin hazırlığı yapılıyor.
Çocuklar rejime uygun yetişsin
Çin’de dünyaya açılma ve hızlı zenginleşme sürecinde zenginleşen ailelerin çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için paralı özel okullara yöneldikleri biliniyor. Dünyada da başarılı olabilecek çocuklar yetiştirmeyi amaçlayan bu okulların büyüyen eşitsizliğin bir nedeni olduğunu iddia eden Çin yönetimi “sömürü kaynağı olan” bu okulların kapatılmasını emretti.
Ayrıca ülkenin tek hakimi olan Çin Komünist Partisi’ni ve Devlet Başkanı Xi Jinping’i yücelten ders kitaplarının ilkokul çocuklarına da zorunlu ders olarak okutulmasına karar verildi.
Bütün bu uygulamalarla Çinli çocukların Batı’nın etkisiyle rahata düşkün ve toplumu ihmal eden bir anlayışla yetişmesi önlenmek isteniyor. Mao döneminin milyonlarca Çinlinin hayatına mâl olan arınma ve atılım kampanyalarını hatırlayanların bu gelişmeleri kaygıyla izlediği görülüyor.
Çin kapitalizm aşısıyla büyüdü
Çin lideri Deng Xiaoping’in 1979’da kapitalizm aşısını kabul ederek başlattığı paradigma değişikliği ve kapsamlı reformlar, Çin’in 40 yıl içinde yoksul bir ülke olmaktan çıkıp bugün pek çok alanda dünya liderliğine oynayan bir ülke haline gelmesini sağladı. Ancak Çin’in bunu başarabilmesinin en önemli nedeni bu dönüşümün, Batı dünyasının koyduğu kapitalizmin küreselleşmesi hedefiyle eşzamanlı olarak yaşanması oldu. Batı’nın sermayesini, teknolojisini ve belki de en önemlisi kapitalizmin iş yapma kültürünü Çin ile paylaşması her iki tarafın da işine geldi ve Çin’in bugünlere gelmesini sağladı.
Bu süreçte Çin’de güçlenmiş bir sermaye sınıfının yanısıra pek çok bakımdan dünyayla bütünleşmiş, dijital teknolojiyle haşır neşir, birey olmanın keyfini çıkaran yeni kuşakların da yetişmiş olduğunu düşünürsek şimdi gelinen noktada kapitalizmi bastırmaya çalışan bir rejimin ne kadar başarılı olacağını kestirmek iyice zorlaşıyor. Batı’nın ve kapitalist dünyanın Çin’in bu yeni açılımını nasıl karşılayacağını başka bir yazıda tartışabiliriz.